ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 29-08-2023 22:42

Gün Batımında Kızıllık / Nihat Toğlu

Yazan: Nihat Toğlu -GÜN BATIMINDA KIZILLIK

Gün Batımında Kızıllık / Nihat Toğlu

GÜN BATIMINDA KIZILLIK

Sıcak bir yaz akşamında serin bir rüzgar nazlı nazlı esiyor, ağaçların dallarındaki yapraklara nefes oluyor, güllere, envai çeşit çiçeklere zarif danslar yaptırıyordu.
Etrafa güzel kokular yayılıyor, bunaltıcı sıcaklığın yerini huzur alıyordu.

Sahil kenarında yürüyen iki dost, denizin zarif dalgalarını seyrediyor, gün batımı kızıllığının denize yansıyan güzelliğini izliyorlardı.
Maviliğini yitiren denizin rengi değişiyor, denizin heybeti artıyordu. Korku ve endişeyi, haz ve huzuru bir arada yaşıyorlardı.
Sahilde kumlara sırt üstü uzanan iki arkadaş, ellerini kenetleyip başlarının altına koyup gün batımını izlemeye başladılar.

Yusuf Umut
"Gün geceye evriliyor, güneşin yokluğunu fırsat bilen karanlık meydana çıkıyor, her yeri yavaş yavaş bürümeye başlıyor.
Güneş ve karanlık bir arada bulunamaz, biri varsa diğeri ya yok ya da var olmak için ötekinin yok olmasını bekler.

Güneş ve karanlık; hayatın ve insanın iki yüzü gibidir. Bir yönüyle aydınlık, diğer yönüyle zifiri karanlıktır...
İki yüz, iki hayat, iki seçenek/tercih, iki yaşam biçimi insana sunulmuştur.
İnsan ya karanlık yüzüyle hayata karanlık ekleyecek ya da aydınlık yüzüyle ışık saçacaktır.
Hayat insan tarafından şekillenen bir yaşam sahnesidir.
Bu yaşam sahnesi bir varoluş yeridir. Varoluş yerinde kaybolmak büyük bir iflas, telafisi mümkün olmayan bir kayıptır." dedi.

Selim Can;
"Biyolojik varoluşların rağbet gördüğü bu çağda büyük yok oluşlar yaşanıyor.
Yokoluşa atılan her adım varoluş olarak değerlendiriliyor ve büyük bir oranda imreniliyor.
Bu ruh-i haliyet insanı derin yanılgılara düşürüyor, derin yanılgılar ise insanı yokoluşa hızla sürüklüyor." dedi.

Yusuf Umut;
"Varoluş amacını güden bir algıyla yokoluşa sürüklenmek ne garip bir yanılgı..
Değerler ölçüsü ters yüz olunca hayatın anlamı olan insan anlamsızlığın girdabına düşüyor...
Zihinlere takılan at gözlüğü akıl tutulmasına sebebiyet vermekle beraber, aklın gören gözü olan sağlıklı düşünme faaliyetini de durduruyor." dedi.

Selim can;
"Düşünmek aklın faaliyet alanı, görmek, farketmek, bilmek, idrak etmek düşünme alanıdır.
Bir tek darbesi olmayan, gözleri kamaştıran kaportasıyla bakanlara hayranlık veren sıfır bir otomobilin albenisi mutlaka güzeldir.
Lakin aynı otomobilin motorunun, elektrik aksamının olmadığını düşünürsek sanırım albeniliği yerle bir olur.
Dışsal, vitrinlik güzel görünmek motorsuz otomobile benzemek gibidir." dedi.

Yusuf Umut;
"Beğenilmek, takdir edilmek her insanda varolan bir duygudur. Lakin bu fıtri eğilim doğru orantıda kullanılmadığı takdirde insan rotasını kaybeder.
İnsan beğenilmek, takdir edilmek duygusunu taşıdığı gibi beğenme ve takdir etme erdemliğine de dikkat etmelidir. Sevmek, sevilmek her insanın taşıdığı bir duygudur. Fakat nedense tek yönde işliyor bütün bu duygular." dedi.

Selim Can;
"Tıpkı senin gibi değil mi?" dedi.

Yusuf Umut'un bu soru karşısında yüzü kızarır, sanki başına kaynar sular dökülmüş gibi olur. İlahi bir tokat yemiş gibi afallar.

Yusuf Umut;
"Hayır ben öyle biri değilim, sen beni tanımamışsın, bana haksızlık ediyorsun." dedi.

Selim Can onun gözlerinin içine dikkatle bakar ve "gözlerin aynı şeyi söylemiyor." der.

Yusuf Umut;
"Ne yani yalan mı söylüyorum, bana inanmıyor musun?" dedi.

Selim Can;;
"Yalan söylemiyorsun lakin doğruyu da söylemiyorsun fakat doğru söylediğini sanıyorsun.
Herkes gibi sende kendini kandırıyorsun." dedi.

Yusuf Umut
"İnsan kendini kandırır mı hiç? İnsanın kendini kandırması kendini aldatması anlamına gelir.
Bu durumda insan neden kendini kandırıp aldatsın ki?"

Selim Can;
"Ah sevgili dostum elbette insan kendini kandırır hatta en çok kendini kandırır, kendini aldatır sonra da savunma psikolojisi yaparak mağduriyet rolüne bürünür."

Yusuf umut;
"Nasıl yani?"

Selim Can;
"Nasıl mı?
Sen insanı ne sanıyorsun?
Hangi insan ben kötü, ben çalan/çırpan, ben soysuz, ben yalancı biriyim der?
"Bozulunca en tehlikeli varlığa" dönüşen bir yapısı var insanın.
Fakat bu tehlikeli yapısını asla kabul etmez, öyle ki vahşi bir yaratığa dönüşür, insan dışı davranışlara bürünür fakat asla kötü biri olduğunu kabul etmez.
İnsanın kendi içinde taşıdığı korkular vardır. Bu korkular onu köleliğe mahkum eder de bu köleliğin farkında olmaz."

Yusuf Umut;
"Kölelik mi?
Nasıl bir korku ki insanı köleliğe mahkum ediyor?"

Selim Can;
"Dışlanma, eleştirilme, yalnızlaşma, ötekileştirilme korkularını taşıdığı için dürüstlükten uzaklaştığının farkında değil.
Bahsi geçen bu konular onun sosyal statüsünü yerle bir edeceğini düşündüğü için hep iyi, dürüst görünür.
Oysa dürüst olmak ile dürüst görünmek, iyi olmak ile iyi görünmek asla aynı şeyler değildir.
Sosyal çıkarını dikkate alan biri elbette zırhlara bürünecektir.
Oysa Allah şöyle buyurmaktadır; "Kendi alyhinize, anne-babanızın aleyhine de olsa adalaeti ayakta tutan şahitler olun." der.

İşte dürüstlüğün en temel kriteri, prensibi budur.
Çekinmeden, korkmadan, taraf tutmadan dürüst olmak bunu gerektirir.
Ve insan kendi şahsının taraftarı dahi olmamalıdır."

Yusuf Umut;;
"Ama bu hiç kolay değil, çok zor bir erdemliliktir."

Selim Can;
"Evet öyle.
Kolay olmadığı için insan kendi şahsı için manipülasyonlara başvurarak kendini kamufle eder. İnsan olmak başka değil bambaşka bir erdemliktir. İnsan olmak ile insan görünmenin farkı burada, bu çizgide ayrışır. Bu bir yol ayrımıdır."

Yusuf Umut; 
"Sanırım ben, ben olamamışım. Oysa hep kendim olmakla övünüyordum." dedi.
Ve hadi kalk gidelim ve Selim Canı aldı ruhunun içine koydu. Sahil kenarında içindeki Selim Can ile birlikte yürümeye başladı..."

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi