ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 15-09-2022 22:49

Dünün Yarını

Yazan: Aysun Elis - DÜNÜN YARINI

Dünün Yarını

DÜNÜN YARINI 

Sarı taksi yavaşlayarak beyaz iki katlı yapılardan birinin önünde durdu. İçinden güçlükle inen genç kadın kapıyı kapattı. Elena bir süre olduğu yerde bekledi. Nereye gideceğini bilmiyor, kaybolmuş gibi görünüyordu. Oysa tam evinin önündeydi. Eve girmek istemiyordu. Buna henüz hazır değildi. Sakin adımlarını sürükleyerek deniz kenarındaki banklardan birine oturdu. Dalgın dalgın denizi izledi hava kapalıydı, sert bir rüzgar uzun sarı saçlarının ucunda emanet gibi duran tokayı söküp atmıştı. Beline kadar uzanan altın sarısı saçları rüzgarın büyüsüyle savrulmaya başladı. Elena sağ eliyle saçlarını yüzünden çekip omzuna bastırdı. Duru mavi gözlerinde ışıldayan birkaç damla yaş rengi kaçmış bembeyaz yanaklarına doğru süzüldü. Uzun boylu açık tenli otuzlu yaşlarında olan Elena tepeden tırnağa siyah kıyafetiyle bir matem meleğini andırıyordu.

Bu kasabaya onbeş yıl önce tatil için gelmişti. Hayatını baştan aşağıya değiştiren bu tatil Elena için dönüm noktası olmuştu eski eşi Mehmet'le burada tanışmışlardı. Çok geçmeden bu esmer, uzun boylu, yakışıklı gence aşık olmuştu. Mehmet'le evlenmişler ve içine girmek istemediği bu beyaz iki katlı eve yerleşmişlerdi. Neredeyse on beş yıldır ailesini görmemişti. Mehmet ile olabilmek için ne çok şeyden vazgeçmişti. Ailesi, ismi, dini, onu Elena yapan ne varsa değiştirmişti. Onca vazgeçişten sonra böyle mi olmalıydı? Şimdi ne yapacaktı. Onu üzen bu defa yıllar önce boşanmış olduğu Mehmet değildi. Bir anda başlayan şiddetli yağmurla yerinden kalktı. İstemeye istemeye eve yöneldi. Giriş kapısında durdu. Kapıyı açmak çok zor geliyordu. Kulaklarında küçük kızının neşeli sesi çınladı. Onu bir mezarda yapayalnız bırakıp gelmişti. Onsuz bir eve nasıl girebilirdi? Her yerinde kokusu olan bu evde kızının artık yaşamadığını, yaşamayacağını bilerek nasıl girebilirdi?

Adımları onu doğruca Belva'nın odasına sürükledi. Yarı açık kapıyı eliyle itip kapıya yaslandı. Hala hayatın devam ettiği odaya baktı. Dağınık yatağın üstünde savrulmuş birkaç kıyafet, yerde duran pembe terlikler, masanın üstünde birkaç ders kitabı, dağınık rengarenk kalemler Sandalye birazdan sahibesi gelip oturacakmış gibi geri çekilmiş yarı çarpık duruyor. Sessizce içeri girdi. Kızının anıları açık kapıdan çıkıp gitmesin diye kapıyı sıkıca kapattı. Yatağın üstünde duran beyaz kazağı aldı sarıldı, kokladı. Kızının o yumuşak, şekersi kokusunu içine çekti. Sanki birazdan içeri girecek gibi hissediyordu. Yatağa uzandı, günlerce süren bekleyiş, günlerce süren acı yalnızlık onu çok yormuştu. Ağlayarak uyuya kaldı.

Uyandığında gecemi gündüz mü olduğundan pek emin değildi. Saat kaçtı, günlerden neydi hiç bilmiyordu. Alışkanlıkla Belvaaaa diye seslendi. İşte o an yaşanan her şey büyük bir hızla aklına hücum etti. Kızının fenalaşıp bayılması, hastane, bekleyiş, ölüm haberi cenaze... Sanki gizli bir el onu ensesinden yakaladığı gibi duvara çarpmıştı. Belva artık yoktu. Her sabah bu gerçekle yüzleşecek, her sabah bu yokluğu anlamaya çalışacaktı. Kızının dokunduğu her şeye dokundu. Bu eşyalar onu yaşatan, onun varlığının izlerini taşıyan canlı şahitlerdi. Kitaplıkta duran pembe, kilitli günlüğü fark etti. O ana kadar bu günlüğü okumayı bir kez bile düşünmemişti. Oysa şimdi bir cümle dahi olsa, kızının söylemiş olduğu tek bir kelimeye bile ihtiyacı vardı. Defterin kilidini açmaya çalıştı; ancak öyle kolay açılabilecek bir kilit değildi. Çaresiz anahtarı aradı nereye koymuş olabilirdi. Uzun süre aradıktan sonra anahtarları yastığın altında buldu. Kılıfın içine saklanmış bir sigara paketi olduğunu gördü. Dehşetle paketi eline aldı. Belva sigaramı kullanıyordu? dedi, yanında biri varmışçasına. Bir elinde sigara paketi bir elinde defterle mutfağa gitti. Geniş camlı balkonu deniz manzarasını bir tablo gibi gösteriyordu. Elena günler önce hazırladığı akşam yemeği sofrasına baktı. Kızıyla yiyemedikleri son akşam yemeği tabaklarda öylece duruyordu. Masayı görmemeye çalışarak kendini balkonda ki sallanan koltuğa attı. Kendini sadece burada rahatlamış hissediyordu.

Otel müdürü olarak çalışıyordu. Yoğun ve yorucu geçen iş günlerinin ardından eve gelir gelmez bu balkona geçip kızıyla sohbet ederdi. Gününün nasıl geçtiğini yarı Rusça yarı Türkçe anlatırdı. Kızı genelde dinler, çok az konuşurdu. Günlüğü rastgele karıştırdı, sayfalar dolusu yazmıştı. Bu kadar az konuşan bir çocuğun, bu kadar çok yazmasına şaşırmıştı. İlk kez kızını yeterince tanımadığını düşündü. İçinde bir şeylerin acıdığını hissetti. Defterin ilk sayfalarından birini açıp okumaya başladı. El yazısı çok muazzamdı. "Sevgili günlük çok yalnızım. Bugün annemle tartıştık. Sürekli aynı şeyler yemek yemiyormuşum, çok zayıfmışım. Babam gittiğinden beri benimle uğraşıyor. Ben annem gibi mutsuz bir kadın olmak istemiyorum. Eğer biraz kendine özenseydi babam bizi asla bırakmazdı." Defter elinden düşüverdi. Doğumdan sonra erimeyen göbeğine dokundu. Çirkin mi görünüyordu? Oysa bu hale Mehmet'e bir çocuk verebilmek için gelmişti.

Yaş dolu gözlerini elinin tersiyle silerek, başka bir sayfayı açtı. Yusuf diye bir çocuktan bahsediyordu. Ondan ne kadar çok hoşlandığını yazmıştı. Elena, Yusuf'u tanıyordu; ama kızının ondan hoşlandığını hissetmemişti. Gerçi yazdığına göre Yusuf, Belva'yla ilgilenmiyormuş; çünkü Belva çirkin bir kızmış tıpkı şu sevdiği sıfır beden şarkıcı gibi olursa Yusuf onu çok beğenebilirmiş. Birbiri ardına sayfaları çevirip okumaya devam etti. 'İnternetten harika bir diyet buldum. Annem diyet yaptığımı fark ederse çok kızar. Zaten sadece akşam yemeklerinde beraberiz. Anlaması mümkün değil. Bir an önce incecik olmak istiyorum. Karnım, kalçam kocaman böyle yaşamak istemiyorum." Kızının diyet yaptığını ya da yemekten sonra çıkardığını gerçekten fark etmemişti. Nasıl bir anneyim ben, kızımın hayatından bihaber.

Okuduklarından çıkardığı sonuç: Annesinin çirkin görüntüsü ve bozulan vücudu yüzünden Mehmet in gitmiş olduğunu düşünen bir kızı vardı. Elinde defterle ileri geri voltalar atarak okumaya devam etti. Bazen yaşadığı olaylar, bazen babasıyla yaşadıklarından bahsediyordu. Annesi hakkında yazdığı ifadelerse genelde çok suçlayıcı, çok kırıcıydı. Bu cümleleri görmek ruhunu yaralamıştı.

Nerede yanlış yaptığını düşündü. Yoğun çalışıyordu. Kızına iyi bir gelecek vermek için uğraşıyordu. Oysa kızına onu sevdiğini hissettirememişti. Birçok sayfada verdiği kilolardan, yaptığı diyetlerden bahsediyordu. 'Aynaya baktığımda verdiğim kiloların vücudumu hiç değiştirmediğini görüyorum. Sanki diyet yaptıkça şişmanlıyorum.' Ben böyle olmak istemiyorum. Son okuduğu cümle Elena'nın beyninde yankılanıp durdu. Belva yaşıtlarına göre çok çok zayıftı. Gitgide eriyen bedenine rağmen kendini hala şişman olarak algılaması inanılır gibi değildi.

Kızıyla tartışmalarını düşündü. Onu asla yemek yemeye ikna edemiyordu. Özellikle evde olduğu günler Belva'nın sevdiği yemekleri yapar, çok gösterişli kahvaltılar hazırlardı; ama kızı yemeklerle uzun dakikalar boyunca oynar, küçük lokmaları yutmak zorunda kalıncaya kadar ağzında döndürürdü. Elena kızının yemek yemek istemeyişinin boşanmalarına bir tepki olduğunu düşünüyordu. Defalarca yemek yemesinin gerekliliğini anlatmış sonunda onu ikna etmeyi başarmıştı. Nihayet bitmişti. Artık düzenli olarak yemeğini yemeye başlamıştı. Akşam yemeklerini odasında yemeyi tercih ediyordu. Annesi bunu çok sorun etmemişti. Yemek yedikten sonra isterse odasında, isterse mutfakta yesin, diye düşünüyordu. Yemek yeme alışkanlığı düzeldikçe giyim tarzını da değiştirmeye başlamıştı. Kalın salaş kazaklar, bol pantolonlar tercih ediyordu. Sarı saçlarını daima omuzlarına döküyor. Yanaklarını kapatan saçlarıyla çok çocuksu, çok doğal görünüyordu. Üstelik enerjisi de çok yüksekti. Okul, dershane, ve gitar kursunu bir arada yürütüyor, yorulmak nedir bilmiyordu. Elena kızının bu kadar hayat dolu olmasından mutluluk duyuyordu. Kötü günler artık geride kalmıştı.

Belva'nın on üçüncü doğum günü yaklaşmıştı. Elena ona muhteşem bir sürpriz yapmak istiyordu. Babası yurt dışında olduğu için katılamayacaktı. Bunun eksikliğini kızının hissetmemesini istiyordu. Otelde bir organizasyon ayarlamıştı. Müzikten ikramlara kadar her şeyle birebir ilgilenmişti. Davetli listesi de epey kalabalıktı. Belva kim bilir ne kadar mutlu olacaktı.

O gün işe gitmedi. Belva'yı okula yolladıktan sonra temizlik yapıp iki kişilik küçük bir kutlama programı hazırlayacaktı. Bu küçük kutlamadan sonra, güya önemli bir iş çıktığı için otele gitmeleri gerekecekti. Kahvesini içerken yapacağı işleri kafasında sıralamıştı. Önce salon sonra oturma odası, mutfak, yatak odaları, banyo, tuvalet ve antreyi temizleyecekti. Hızla işe koyuldu. Kızının odasına sıra gelmişti. Bir çocuğun annesi olmanın, onun her şeyine karışma ve hayatına aşırı müdahale hakkını vermediğini düşünüyordu. Bu nedenle özel eşyalarına dokunmadan sadece temizlik yaptı. Yatağın çarşaflarını değiştirirken çok kötü kokan bir kutu buldu. Ölü bir hayvan mı vardı içinde? Korkarak kutuyu yatağın altından çıkardı. Yavaşça açtı. İçinde hafta başından beri yaptığı yemekler duruyordu. Kutunun başında ağlamaklı oturdu. Hani düzelmişti, hani bitmişti artık. Bunca zamandır neden annesini kandırmıştı? Neden yemek yemekten bu kadar korkuyordu? Bu özel günü mahvetmemek için bu konuyu daha sonra konuşmaya karar verdi. Kutuyu yerine iterek odadan çıktı.

Akşam her şey planladığı gibi gitmişti. Belva, hem çok şaşırmış hem de bu gösterişli kutlamadan dolayı çok mutlu olmuştu. Hele bilgisayarını görünce dünyalar onun olmuştu. Elana, hüznünü gizlemeye çalışarak kızının mutluluğunu izledi. Birkaç gün sonra Elena yatağın altında bulduğu kutudan bahsetti. Belva çok kızmıştı. Bağırıp çağırdı, odasına gidip kapıyı çarptı. Elena'nın duyduğu son cümle "Herkes senin gibi olsun, mutsuz olsun istiyorsun." olmuştu. Birkaç gün sonra beraber yemek yemeye başladılar. Akşam yemekleri suskun, tekdüze geçiyordu. Belva'yla son kavgaları sessiz bir savaşa dönüşmüştü. Sessizce yemeğini yiyor, sonra tuvalete gidiyor ve odasına çekiliyordu. İletişimleri iyice kopmuştu. Demek günlükte bahsettiği -yediklerini çıkarma- fikrini o dönemde uygulamıştı. Elena elindeki günlüğe sarılıp ağlayarak geçmişi düşündü. Neden kızının hasta olabileceğini düşünmemişti? Neden onun için hiçbir şey yapamamıştı? Kötü hissediyordu hem de çok kötü.

Belva'nın, tokluk hissini uzun sürdürebilmek için yapay şeker içeren içecekler tercih ettiğini ve sigaraya da bu yüzden başladığını okudu. Bir ay boyunca her acıktığında sigara ve şekersiz kola içmiş yediği her şeyi ise annesi görmeden çıkarmıştı. Yazdığına göre eğer yediklerini çıkarmazsa kendini çok suçlu, çok mutsuz hissediyormuş. Elena kızının günden güne eriyişini hayal etti. Ürperdi, hastalığı yakıştıramadığı kızına, ölüm ulaşmadan okusaydı, en azından onunla daha çok ilgilenseydi, belki farklı olabilirdi. Belva'ya konduramamıştı işte. Hasta olabileceğini düşünmek yerine, çocukça bir inadı sürdürdüğünü düşünmek daha kolay gelmişti. Kibrine yenik düşmüş, sonun da kızını kaybetmişti.

Günlüğün son sayfasını açtı. O gün girdiği sınavdan bahsediyordu. Yusuf'la aynı sırada oturduğu için, çok mutlu olduğundan satırlarca bahsetmişti. Birde internet üzerinden aldığı zayıflama ilacından... Üç gün kullanmış tam bir kilo vermiş artık otuz beş kiloymuş. Bahsettiği ilaçları bulmak için Belva nın odasına koştu. Bir an kızının masa başında ki nefessiz bedeni gözlerinin önüne geldi. Soluk teni, renksiz dudakları, zayıf nefes alışverişi Kızını öyle görmektense binlerce kez ölmeyi tercih ederdi.

Kucağına alıp arabaya götürdü. Yavru bir kedi kadar hafifti. Elena, adeta boş bir çantayı taşıyor gibi hissetmişti. Geniş kıyafetlerin altında bu zayıf beden mi saklanıyordu? Küçük kızın  vücudu yok olmuş gibiydi. Belli belirsiz nefesi, her an kesilecekmiş gibi duyulmuyordu. En yakın hastaneye ulaşmaları on dakika sürmüştü. Belva zehirlenmişti. Bünyesi çok zayıftı. Birkaç gün yoğun bakımda kaldı. Elena kapının önünden bir an bile ayrılmadan hayırlı bir haberi nafile bekledi durdu. Mehmet'i aradı. Telefona cevap vermiyordu. Dünyada yapayalnızdı.

Odadan çıkan her hemşireye her doktora umutla bakıyor, gözlerini gözlerinden kaçıran bu insanların üzgün tavırlarından korkuyordu. Kendisine bildirilen gelişmeler çoğu zaman olumsuzdu. Daha çok, kötü bir habere hazırlar gibiydi. Uzun bekleyişin ardından bir doktor çıkageldi. Adeta titreyen sesiyle Belva'yı kaybettiklerini söyledi. Elena bedeninden ruhu alınmışçasına yığılıp kaldı. Gözlerini açtığında Belva'yı sordu. Küçük kızının morgda olduğunu söylediler.

Mehmet'le karşılaşmalarını ilk kez düşünüyordu. 'Kızımı öldürdün!' diyen öfkeli sesi bir kez daha kulaklarından inip kalbine saplandı. Yüzünde patlayan tokat canını yakmamıştı, canını yakan bu suçlama olmuştu. Odanın kapısında durup olanları düşünmek bir kez daha öldürmüştü Belva'yı. Kızının bu ilaçlar yüzünden öldüğünü düşünüyordu. Onu geri döndüremezdi ancak başka çocuklar ölmesin diye elinden geleni yapabilirdi.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi