ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 27-04-2023 16:49   Güncelleme : 29-04-2023 23:15

Büstiyer

Yazan: Ezgi Yaz -BÜSTİYER

Büstiyer

BÜSTİYER

Günlerden bir gün, Madam Eleni’nin Taksim Tünel’deki pullu kostümlerle, zamana direnen ayakkabılarla, timsah derisi çantalarla süslü butiğine, henüz taze sevgili oldukları ilk bakışta anlaşılan genç bir çift girdi. Saniyeler içerisinde başları kendisine döndürecek kadar alımlı olan genç kızın yanında silikliği daha da belirginleşen genç adam, belli ki yaradılışın eksik bıraktığı yanlarını, sevgilisine karşı özenli davranışlarıyla tamamlayarak aralarındaki bu bariz uçurumu kapatmaya çalışıyordu. 

“Kalimera, Madam,” diye neşeyle seslendi genç kız. “Ah şu büstiyer, ne kadar da güzel! Kaç lira?” 
“O satılık değil canikom, iki bin liraya kiralık.”
“Deneyebilir miyim peki?” 

Madam Eleni, “Hay hay” diyerek mankenin üzerindeki büstiyeri çıkarıp onu içi içine sığmayan genç kıza verdi.

Oldu olası simli, pullu, boncuklu giysileri görünce kendinden geçen genç kız; altın renkli, derin göğüs dekolteli pul payet büstiyeri eline alınca ‘Yanımdaki sünepenin yerinde zengin mi zengin, kerli ferli bir adam olsaydı ne yapar ne eder o büstiyeri bana satın alırdı.' diye düşünmeden edemedi.

Altın varaklı kristal avizenin ışığı altında parıldayan büstiyerle gözleri kamaşan genç kız, giyinme kabinine doğru yürüdükçe keskinleşen naftalin kokuları arasında hülyalara dalmış, sevgilisinin varlığını çoktan unutmuştu... Proust haksız sayılmazdı kadınların tüm dertlerini yeni bir elbiseyle unuttuğunu söylerken. Görünen o ki az bile söylemişti. Kadınlar, yeni bir elbise sayesinde, dertleriyle birlikte hayatlarında önemi olduğu yanılgısına kapıldığı lüzumsuz şeyleri de unutabiliyordu. 

Genç kız, gramofondan gelen Edith Piaf’ın seslendirdiği Milord’un ritmiyle, giyinme kabininin bordo kadife perdesini bir çırpıda çekti ve kendisini ayrıcalıklı hissettiren büstiyeri heyecanla giyindi. Hayretler içinde kaldı. Sanki büstiyer kendisine özel olarak dikilmişti… Koridordaki kristal avizeden giyinme kabininin içine vuran loş ışığın gölgesinde kalan altın varaklı boy aynasının karşısında, kendisini hayranlıkla seyretmeye başladı. Dik, dolgun ve iri göğüsleri, altın payetli büstiyerle çerçevelenen bir şaheserdi ona göre… Dalgalı, uzun, kumral saçlarını bir o yana bir bu yana savurdu aynada kendisine gülümseyerek. Neden sonra o çok benzetildiği anneannesi düştü aklına…

Sürmeli yosun yeşili gözleriyle, akça pakça teniyle güzelliği dillere destan olan anneannesi, kıyafetlerini Avrupa’nın en seçkin modaevlerinde diktirirmiş. Kendisi gibi giyime kuşama, süse püse pek düşkün anneannesinin Tekel Müdürü olan ilk kocası, taparcasına sevdiği karısına para yetiştiremeyince başlamış zimmetine para geçirmeye… Gel zaman git zaman, ipin ucunu iyice kaçırıvermiş. Bakmış ki bu durum meydana çıkacak, gururuna yediremeyip anlık bir bunalımla kör kuyuya atıvermiş kendini… Böylelikle iki çocuğuyla dul kalmış anneannesi…

Genç kız, aynadaki görüntüsünü bulanıklaştıran imgelerden soyutlanmaya çalışarak giyinme kabininin bordo kadife perdesi arasından sahneye çıkarcasına süzüldü. 

“Ah şuna bakın, sevgilim ne kadar da güzel değil mi Madam!” dedi genç adam göğsünü kabartarak.

Madam Eleni ise alaycı bir manayla gülerek, “Vre bu kız güzel olmasa kolunda gezdirir miydin!” deyiverdi…

Hiç beklemediği bu cevap karşısında dut yemiş bülbüle döndü genç adam.

Sevgilisinin varlığını hatırlayınca içten içe ondan rahatsızlık duymaya başlayan genç kız, Madam Eleni’nin söylediklerine hak verse de hislerini belli etmemek için başını dünya gerçekliğinden bağımsız olduğu izlenimi veren butiğin içerisindeki gümüş tilki kürklerine, direk dansını anımsatan yüksek platform topuklu ayakkabılara, timsah derisi çantalara doğru çevirdi. O sırada gözüne, yaklaşık elli altmış yıl öncesine ait bir gelinlik ilişti. Onu kimlerin giydiğini; onu giyenlerin nasıl bir yaşam sürdüğünü, ömürlerinin sonuna doğru geriye bakıp yaşamlarını sorguladıklarında neler hissettiklerini merak etti. Çoğunlukla kadınların benliğini törpüleyen ve hatta yok olmalarına zemin hazırlayan evliliğe pek sıcak baktığı söylenemese de tam tersi olasılığın gerçekleşebileceğine inanmaktan kendini alamazdı. 

Madam Eleni, düşünceli bir yüz ifadesiyle karşısında duran genç kızın büstiyerini düzeltirmiş gibi yaparak kulağına usulca eğilip “Aklını kullan, gençlik bir serap, geçer gider… Bak ben neydim, ne oldum...” diye fısıldadı.

Genç kızdan daha çok ruhsal derinliğe, duyarlılığa, ince duyuş ve düşünüşe sahip olan genç adam, Madam Eleni’nin söylediklerini duydu, içi cız etti, yine de “Bir gün sana bunların daha da güzellerini alacağım sevgilim.” diyerek genç kızın elini tutmaya yeltendi. O da eline iğrenç bir böcek değişmişçesine itiverdi genç adamı, başını öne eğip “Lafla peynir gemisi mi yürür sanki…” diye mırıldandı. Sonra dayanamayıp “Lafta Roma’yı bile yakarsınız da iş eyleme gelince kem küm edersiniz. Bu masalları çok dinledim senden.” diyerek azarladı onu. “Hem gençken giyemedikten sonra neyime!” deyip düşleriyle gerçeklerin bambaşka olduğunu okkalı bir tokat gibi yüzüne çarpan büstiyeri bir an önce çıkarmak için giyinme kabinine attı kendini… Bir hışımla çıkardı büstiyeri, kendi kıyafetlerini giyindi.

Bu sefer, ışığı sönmüş bir sanatçıymışçasına çıktı giyinme kabininden… Sevgilisini ortalıkta göremedi. Bir şey söylemeden çekip gittiğini öğrendi. Önce bir yere kadar gittiğini var sayıp beklemeye karar verdi. Bekledi… Bekledi…

Zaman geçtikçe sevgilisini kaybetme korkusuyla çırpınmaya başladı delişmen kalbi. 
Kara haber tez duyulur, ambülans ve polis sirenleriyle her yer, inim inim inledi… Madam Eleni’nin butiğinin önünden Karaköy’e doğru merakla koşan kalabalığın bir gencin Galata Kulesi’nden atladığı hakkında konuştuğunu duyan genç kız, oracıkta bayılıverdi…

Çok geçmedi ki ayılıverdi, kendisine kırmızı gül uzatarak gülümseyen sevgilisiyle göz göze geldi. Hiç olmadığı kadar, sımsıkı tuttu sevgilisinin elini… İşte öyle el ele, göz göze çıktılar Madam Eleni’nin Taksim Tünel’deki pullu kostümlerle, zamana direnen ayakkabılarla, timsah derisi çantalarla süslü butiğinden… ‘Kör ölür badem gözlü olur.' diye aklından geçirdi onlara bakıp görmüş geçirmiş Madam Eleni…
   

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi