KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 29-01-2023 20:27

Bir Kitap: Ege'de Eşkıyalar / Sabri Yetkin

Yazan: Hakan Cucunel -BİR KİTAP: EGE’DE EŞKIYALAR / SABRİ YETKİN

Bir Kitap: Ege'de Eşkıyalar / Sabri Yetkin

BİR KİTAP: EGE’DE EŞKIYALAR / SABRİ YETKİN

Eşkıya sözcüğü Arapça “Şaki” kökünden gelmektedir. Sözcük, dilimize de aynen geçmiştir. “Haydut” anlamında kullanılır. Toplum ve siyaset bilimci Eric Hobsbawn’a göre “yasalara ters düşünce soygun yapan ve zor kullanan” kişi eşkıyadır. Bu konuda farklı bakış açıları da bulunmakla birlikte, kapitalizm öncesi sınıf ilişkilerinin ortaya çıkardığı bir direnme hareketi olarak niteleyenler de vardır. Ancak sözlü gelenekte eşkıya sözcüğü hem olumlu anlamda hem de olumsuz anlamda kullanılabilir. “Kurallara uymayan” veya “kurulu düzene” başkaldıran anlamlarına gelebilir. Bu içerikte kullanıldığında aynı zamanda edebi bir malzeme olarak da yeni anlamlara kavuşur.

Osmanlı Devleti'nde düzene başkaldıran sembolleşmiş isimler bulunmaktadır. Sayıları da oldukça fazladır. Reşat Ekrem Koçu, “Dağ Padişahları” ve “Patrona Halil” adlı çalışmalarında, Osmanlı’ya karşı isyan eden, düzenin dışına çıkan, düzene rağmen hareket eden bu isimleri tanıtmıştır. Bu da demektir ki Osmanlı Devleti'nin bilinen en güçlü dönemlerinde bile eşkıyalık vardır. Hiçbir zaman da tam anlamıyla bitmemiştir.   

Hem Osmanlı döneminde hem de Cumhuriyet’in yakın geçmişinde, düzene karşı ortaya çıkan bu hareketler bir yöre veya bölgeye özel değildir. “Celali” tanımlaması hem çok geniş hem de toptancı bir tanımlamadır. Bu konuyla ilgili olarak da Mustafa Akdağ’ın eserlerine bakılabilir.

Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi, askeri sisteminin oturması ve çok sayıda milleti içine almasından sonra, sınırları içerisinde düşündüğümüzden çok daha fazla isyan hareketi olmuştur. Bu isyanların büyük bir kısmı uzun yıllar devam etmiştir.

Adaletin zayıflaması, düzenle barışık olmayanların sayısının toplum geneline yayılması, isyanları doğurmuştur. 

İncelenecek olursa kurulu düzene isyan, başka coğrafyalarda da her zaman görülmüştür.
Eşkıya olarak tanımlanan isimlerden bazıları sözlü gelenekte de geniş yer bulmuştur. Bunların arasında “Çakırcalı” adı pek çok türküde de geçtiği için unutulmadan yıllardır toplum hafızasında kalmıştır. “Efe” ya da “Zeybek” dendiğinde ilk akla gelen yer Aydın’dır. Ege bölgesinin bu bölümü coğrafyasının da etkisiyle sürekli olarak isyancı ya da eşkıya yaratmıştır. 

Osmanlı dönemi için düşünecek olursak, devletin bazı bölgelerinde isyan hareketleri hiç bitmemiştir. Sürekli yinelenen bu olguyu yaratan bazı etkenler şöyle sıralanabilir. 

Toprak düzeninin bozulmuş olduğu gerçeği ekonomik nedenleri oluşturmuştur. Osmanlı’da toprak düzeninin bozulması, 16. Yüzyıl başlarına kadar indirilebilir ki Bayezid ve Timur mücadelesinde Türkmenler, Timur’un tarafına geçmişlerdi.

Diğer neden coğrafyadır. Ülkemizde Aydın ve Ödemiş sahası isyan eden kişiler için son derece uygun, ulaşılması güç sığınma alanları içerir. Düz ovada isyancıların saklanacağı bir yer olamayacağı için isyan için dağlık arazi şartı vardır denilebilir.
Osmanlı için diğer bir etken de süresi çok uzun olan askerlik görevidir. Bilindiği üzere askerlik süresi 9 yıl ile 14 yıl arasındadır. Askere Türkler gitmektedir ve gayri-müslimler verdikleri “Cizye” ile askerlik hizmetinden muaf olmaktadırlar. Bundan başka hiçbir kazananımı olmayan savaşlardan dönen ve toprağı olmayan askerler için geri kalan hayatın devamı neredeyse imkânsızdır. 

Uzun askerlik süreleri boyunca ekilmeyen topraklar sıklıkla Müslüman olmayanlar tarafından da satın alınmış ve geniş tarım arazileri belirli kişilerin eline geçmiştir. Böylece “ toprak ağalığı” güçlenmiş ve “ağaların" sayısı artmıştır.

Bütün bunlardan başka 18. Yüzyıl itibariyle Osmanlı Devleti'nin daralan sınırlarında yersiz kalan Türklerin Anadolu topraklarına geri dönmesi tarıma uygun arazilerin daha da küçülmesine neden olmuştur. 

Bu sonuç da yine ekonomik koşulların kötüye gitmesine neden olmuş ve eşkıyalık olaylarının artmasında etkili olmuştur. 

Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun en kötü koşullarında yaşayan % 70 lik köylü kesiminin toplam vergilerin % 77’sini ödüyor olması da vergilerin adaletsiz toplandığının bir kanıtıdır.
Yukarıda sıralanan nedenler eşkıyalığın ortaya çıkmasındaki önemli etkenlerdir. 1828-1829 ile başlayan Osmanlı Rus savaşlarının yenilgilerle sonuçlanması, geri dönen askerlerin işsiz kalmaları, kaldırılan yeniçeri ocağından sonra oturtulmaya çalışılan yeni askeri sistemde, askerlik sürelerinin çok uzun olması ve daha pek çok etken de yine eşkıyalığın nedenleri arasındadır. 

Osmanlı Devleti içerisinde yalnızca Türk eşkıyalar olmamıştır. Yerli Rumlar ve diğer Müslüman olmayan tebaalarda da eşkıyalık son derece yaygındır ki Cumhuriyet öncesi dönemde bunlarla da uğraşılmıştır.

Bu eşkıyalar arasında en çok bilinenlerden birisi Çakırcalı’dır. Pek çok türküde adı geçen Çakırcalı, yaşadığı Aydın ve Ödemiş yöresinde sevilmiş ve adına pek çok türkü söylenmiştir. Yöre halkı arasında Çakırcalı, haksızlığa karşı direnen, mütegallibe olarak adlanan zengin kesiminden alıp fakire veren, yiğit, kahraman bir kişilik olarak bilinir.

Çakırcalı’nın çeyizi olmayan kızlara çeyiz düzdüğü, fakir köylülerin çocuklarını evlendirdiği, okul, köprü ve yol yaptırdığı da kayıtlarda geçmektedir. Yaşamı, kişiliği, üç defa affedilerek düze inmesi ve sonunda sıra dışı bir biçimde öldürülmesi ile Çakırcalı, ilgi çekici bir hayat yaşamıştır. 

Sarayın, üzerine önce bir Çerkez birliği ve ardından Arnavut birliği gönderdiği Çakırcalı, bu birlikleri defalarca yenmiştir. Bu arada eserden öğreniyoruz ki dağlarda eşkıyalık yapan grupların ellerindeki silahlar, Osmanlı jandarma ve güvenlik güçlerinin ellerinde bulunan silahlardan çok daha yeni ve moderndir. Dağa çıkanlar genellikle, denetimi neredeyse hiç yapılmayan limanlardan kaçak yollarla “Martini”, “Mavzer” gibi kendi dönemlerinin en modern silahlarını kullanmaktadır. 

Mühimmat sıkıntıları ise neredeyse hiç yoktur. Aynı durumu devlet güçleri için söylemek imkânsızdır. Bu silah isimleri, pek çok türküde de aynı adları ile geçer.

Eserde belirtildiğine göre dönemin kolluk kuvvetlerinin ellerinde bulunan silahlar “kaval” olarak bilinen son derece eski ve yavaş silahlardandır. Merkezden yeni silah istendiği halde bu istek karşılanmamıştır ya da çok geç karşılanmıştır. Ayrıca eşkıya takibine çıkan jandarmalar, bu iş için uygun ve donanımlı kimseler değildir. 

Bu kolluk kuvvetleri aylar boyunca maaşlarını alamamaktadırlar. Eşkıya takibi yaparken hayatlarını tehlikeye atan bu insanlara, Osmanlı’nın gösterdiği tek özen, cenazelerinin zamanında kaldırılmasıdır.
Yazarın bu çok değerli eserinde korsanlığın da bir eşkıyalık olduğunu, dönemin Rum eşkıyalığının yerli gayri-müslimler tarafından desteklendiğini ve bu çetelerin megola ideacı olduklarını da öğreniyoruz. 
Yazarın da belirttiği gibi eşkıyalık toplumsal bir gerçekliktir. 

Ülkemiz topraklarında yüzyıllar boyunca devam etmiştir. Bunların arasında Gökçen Efe gibi bazıları ellerindeki güçleri Kurtuluş Savaşı'nda işgalcilere karşı kullanmıştır. 

Oysa doğuda ortaya çıkan eşkıyalık olayları, batıdakilerden farklıdır. Koçgiri, Seyit Rıza, Şeyh Sait ve diğer örneklerde olduğu gibi, doğuda genellikle etnik ve dinsel görünüm sergileyen bu isyanların aslında bölücülük amaçlı olduğu görülür. 

Bu yönüyle batıdaki eşkıyalık bir bölücülüğe dönüşmemişken doğudaki örnekler doğrudan dış destekli ve bölücülük amaçlıdır. 

Batıdaki eşkıyalık, halkı kazanmak amaçlı bile olsa zenginden alıp fakire verirken doğuda eşkıyalık yapanlar zaten zenginlerin/ağaların kendileridir. Bu nedenle de bölücülük yapanların dış güçlerle organik bağlantıları vardır.

Eşkıyalık konusu edebi bir malzeme olarak, Sabahattin Ali: Çakıcı’nın İlk Kurşunu; Yaşar Kemal: Çakırcalı Mehmet Efe ve Hasan Kıyafet: Komünist İmam eserlerinde işlenmiştir. Ancak edebi malzeme olarak romantik bir bakışla yazılan bu romanlar dışında konuya bilimsel bir yaklaşım getiren eserlerin yeterli olmayışı önemli bir boşluktur.

Sabri Yetkin’in araştırmasında bu eşkıyalık konusu yepyeni boyutlarıyla göz önüne serilmiştir ve bu konudaki önemli bir eksikliği tamamlamıştır.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi