ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-01-2024 22:25

Bir Çift Yün Çorap / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -BİR ÇİFT YÜN ÇORAP

Bir Çift Yün Çorap / Ahmet Keskin

BİR ÇİFT YÜN ÇORAP

Sabah olduğunda, her yer bembeyazdı. Kar, bütün gece yağmıştı.

Uyanıp, yataktan çıktığında teni titredi, içi üşüdü. Yüklükteki raftan, yeleğini alıp sırtına geçirip, önce tuvalete ardından lavaboya, oradan da oturma odasına geçti.

Odadaki teneke soba sesler çıkararak yanıyordu. Annesi, divanın üzerinde oturmuş pencereden dışarıya bakıyordu.

- Günaydın anne.

Annesinin yanına gittiğinde, pencereden dışarıya bakınca karları gördü.

- Kalkınca içim üşüdü. Demek kardanmış.
- Güzel yağmış.
- Hala atıştırıyor.
- Soba ne güzel yanıyor. Biraz ısınayım.
- Isın, ısın. Biraz önce yaktım. Çaydanlıkta üstünde. Su kaynayınca çayı demlerim.
- Biraz ısınayım, bakkaldan ekmek alıp geleyim.
- İyi olur.
- Anne, tereyağda yumurta yapalım.
- Olur.

Sobanın yanında bir süre durdu. Isındıkça geriledi, üşümesi tamamen geçince, elbiselerini giymek için yatak odasına gitti. Orası soğuktu. Aceleyle pijamalarını çıkarıp giyinir giyinmez, oturma odasına koştu. Soba içerisini iyice ısıtmıştı.

- Ekmek kaç tane alayım?
- Beş tane al. Bir bakarsın ağabeyin çıkar gelir. Ağabeyin bugün işe gitmemiştir. İnşaatta çalışma olmaz bu havada.
- Tamam. Başka bir şey lazım mı?
- Yok oğlum yok. Her şeyimiz var şükür. Üzerine kalın bir şeyler giy, üşütme.
- Tamam annem.

Askıdaki paltosunu giydi. Ayakkabılarını da giyip, dış kapıyı açtı ve çıktı. Kar üzerinde yürüdükçe ayakları kara gömüldü. Sık adımlarla sokaktan geçip bakkala gitti.

Elinde ekmek torbası ile dış kapıya geldiğinde ayakkabılarını eşiğe çarpa çarpa, karlarından temizledi ve içeri girdi.

Annesi, elinde tepsiyle mutfaktan odaya geçiyordu.

- Geldin mi?
- Geldim annem.

Odaya geçtiler. Annesi, yere serdiği sofra bezi üstüne kasnak yerleştirdi. Üzerine de, divan üstünden aldığı tepsiyi yerleştirdi. O sırada o da, ayaklarındaki çorapları çıkarmakla meşguldü.

- Çoraplarım ıslandı. Ayaklarım üşüdü.

Elleriyle ayaklarını ovdu, ovdu. Nice sonra çıkardığı çorapları soba yanındaki odun kovası üstüne serdi. Aldıği iki odunu, üst kapağı kaldırıp sobanın içine attı.

- Çay ne güzel koktu anne.
- Öyle mi? 
- Öyle.
- Ayaklarım çok üşüdü dışarıda. Islanan çoraplardan soğuk işledi iyice.
- Sen ellerini yıka gel. Bak, sana sandıktan ne vereceğim.
- Ne vereceksin annem?
- Hele, sen ellerini yıka gel de.

Merak etse de, annesini ikiletmek istemedi. Hemen lavaboya koştu.

Annesi, sedir ağacı kokulu sandığın örtüsünü sıyırıp, kapağı açtı. Diplerden bir yerden aradığını bulup aldı.

Bir çift beyaz yün çoraptı aradığı. Koyun yünlerinden kirman ile eğirip ip yapmış, şişlerle, kendi elleriyle örmüştü onları. Sandığı kapatıp, örtüsünü yeniden serdi. Oğlu gelip başında bekleyince, çorapları ona uzattı.

- Al giy bakalım.

Aldı. Bir süre çorapları inceledi. Sonra divana oturup çorapları giydi. Elleri ile sıvazladı çoraplarını.

- Annem, ellerine sağlık. Tam oldu. Ayaklarıma yapıştı. Kolay kolay ayaklarım üşümez artık. Senin sımsıcak emeğin ısıtır beni.
- Sağlıkla giy.

Gidip, annesini kucakladı ve yanaklarından öptü.

- Annem beni düşünürmüş de…
- Koca sıpam benim.
- Annem benim.
- Bırak yağlamayı, haydi sofraya.

Birlikte oturdular. Bağdaş kurup oturmuş, lokmaları ağzına attıkça, gözleri yün çoraplara takılıyor, anne sıcaklığı ile doluyordu her yeri.

Sobadan gelen sıcaklık kesilse bile, hiç üşümeyeceğini biliyordu…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi