ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 05-08-2023 16:54   Güncelleme : 07-08-2023 01:32

Bez Bebek Güneş / Meryem Akın

Yazan: Meryem Akın -BEZ BEBEK GÜNEŞ

Bez Bebek Güneş / Meryem Akın

BEZ BEBEK GÜNEŞ

Aşağı yukarı gidip geldi daracık odanın içinde. Homurtularına dualar eşlik ederken belli belirsiz… Zaman kavramı hükmünü yitirdi zihninde, geçmek bilmiyordu dakikalar akrep yelkovana çelme takarken geçmeyen dakikalar kederli ve yorgun yüzüne yeni çizgiler ekliyordu… Ne zordu beklemek, ne zordu eli kolu bağlı olmak ve duvardaki saatin yelkovanıyla birlikte tavaf etmek çaresizliği…
Bir acı çığlık koptu geceyi titreten, irkildi Hasan Emmi…

Yerdeki Bünyan Halısı'nın ezber ettiği minik çiçeklerinin arasına dağıldı, elindeki akik tespih. Elinde tespih koptu baba yüreğinde ise kıyamet…

Can parçası, yürek yarası, biricik kızı Deryası parçalıyordu baba yüreğini iki adım ötesindeki şu lanet kapının ardında… Sonra cılız bir ağlama duyuldu, ardından bir telaş uğultusu… Ebe kadın haykırıp talimatlar yağdırıyordu can yoldaşına, Zeynep’ine Hasan Emmi’nin;
-Çabuk! Makas ver, temiz tülbent, çarşaf; ne varsa yetiştir.
-Çok kan kaybediyor, diye yankılandı ebe kadının tiz sesi kerpiç yapının duvarlarında, Hasan Emmi’nin yüreğinde…

Üzerindeki sarı süveter gibi sarardı beti benzi. Dili damağına yapıştı, elinden düşmeyen cigara paketinden çıkarıp yaktı bir tane daha. Derin bir nefes çekti ve çöktü dizlerinin üzerine… Beklemek düştü ona yüreği ağzında.

Aylar önce sıcak bir yaz gününde olmuştu olan…
Anne babasının kasabaya, pazara gittiği o günde…

Derya bunalınca her zaman yaptığı gibi evlerinin altındaki dere kenarına inmişti, tek arkadaşı olan annesinin eski entarisinden diktiği bez bebeği Ayşe ile…  Büyük söğüt ağacına, babasının onun için yaptığı salıncakla, bez bebeği paylaşıyordu yalnızlığını Derya’nın. Annesi ve babası olmasa adını hiç duymayacak, bilmeyecekti belki de köyün delisi.

Nüfus kayıtlarında olan ama kimsenin nazarında yaşamayan köyün delisi Derya…

On beş yaşın tazeliği ve güzelliği bedeninde filizlenirken köyün kendini bilmez birkaç delikanlısının kalbine şehvet tohumu serpilmişti bir kere. Vicdanın olmadığı yürekler her kötülüğe mesken oluyordu işte ve fırsat kollayan hainlere gün doğmuştu.

Yıllarca yalnızlığını paylaşan salıncağın ipine bulaşırken bileğinin kanları, acı feryatlarını susturmak için, tek yoldaşı olan bez bebeği ağzına tıkanmıştı. Üzerine düşen şehvetin gölgesinde değişirken suretler, Derya’nın çaresizliğine şahitlik eden dere ağladı, söğüt ağladı, gök ağladı, insanlık ağladı sessizce...

O kara günden sonra masum çocuk bakışlarının yerini korku ve keder aldı. Yemeden içmeden kesildi önce yatağından hiç çıkmadığı günler kovaladı birbirini, bez bebeğine sarılıyor uzun uzun ağlıyordu, konuşabilse neler anlatacaktı ama kader doğuştan vurmuştu mührünü masum ağzına.

Anne babasının gözleri önünde tek evlatları soluyordu, korkuyordu, eriyordu günbegün...

Derya’nın günden güne büyüyen karnının neden sonra vardılar farkına, Hasan Emmi ile Zeynep Ana. Üzerlerine çöreklenen çaresizlik kara bir bulut gibi çökmüştü fakir yuvalarına; köyün diline düşen Derya’nın büyüyen karnı, zaten geleni gideni olmayan gariban evlerine, arada bir uğrayan birkaç komşu kadının ayağını da kesmişti. Vicdansız ağızlarda dilden dile dolaşan her yeni dedikodu kulağına çalındıkça başı yere düştü ve tek eğlencesi olan köy kahvesindeki çay keyfinden de oldu Hasan Emmi.

Zeynep Ana ise zaten kapatmıştı yüreğini insanlara, dünyaya, yaşama; dokuz ay karnında, hevesle ve umutla büyüttüğü bebeğinin engelli olduğunu anladığı gün. Hayatı neresinden tutsa elinde kalıyordu, engelli bir evladın anası tam olur muydu? O, yıllardır alışmıştı eksik yaşamaya, dünyaya kapattığı yüreği bir tek evlâdına açıktı… Küçücük dünyasında Derya yetiyordu ona, ta ki kirli nefisler ilişene kadar onlara…

Ebe kadının isteklerini temin etmeye çalışırken koşturuyordu odada, bir yandan yaprak gibi titriyordu bedeni, bir şeyler ters gidiyordu, hissediyordu. Peş peşe atılan çığlıklar bir öncekini aratıyordu. Ahh! Konuşabilseydi, paylaşabilseydi derdini hiç böyle olur muydu? Ebe:
-Bebek ters geliyor! Yardım et, diye bağırırken tüm gücüyle yükleniyordu Derya’nın karnına.
-Ikın! Bütün gücünle ıkın, derken ebe görmüyordu ama Zehra Ana görüyordu kızının yüzündeki dehşeti, korkuyu… Derya atak geçiriyordu bedeni kilitlendi, istemsizce kasılan vücut bebeği vermiyordu dışarıya. Karnına bastırdıkça ebe, Derya’nın kasılan bedeninden boşalan kanın alına boyanıyordu havlular, çarşaflar, halılar...

Vücudundan boşalan kan azaldıkça yavaş yavaş çözüldü bedeni, yaşam belirtileri terk etmeye başlarken bedenini. Ebe kadın son bir hamleyle bastırdı dirseklerini Derya’nın karnına son kez ve bir can veda ederken, diğeri ‘merhaba’ dedi hayata. Ebe bebekle ilgilenirken mahşer kuruldu yüreğine Zeynep’in. Hiç dinmeyecek bir yangının alevleri yükseliyordu kalbinde. Kerpiç duvarlara çarpan feryatlarına gözyaşları eşlik ediyordu. Anne yüreği haykırdıkça boğazında sesi gitti, nefesi gitti, gözünde yaşı bitti. Bir zaman sonra kendine gelip başındaki yemeniyi sıyırarak can parçasının yüzünü silmeye başladı.

Terden ıslanan bukleli saçlarını eliyle arkaya doğru sıvazladı, dehşet içinde verdiği son nefesin izini silmek için kızının yüzünden; önce elleriyle gözlerini kapadı, sonra yemenisiyle yavrusunun terini sildi soğumaya başlayan bedeninden. Her hayat bir hikâye elbet, bazıları ise mucize...

Karısının feryatlarından ne olduğunu anlayan Hasan Emmi gözyaşları içinde duvarın dibine çökmüştü. Kim bilir, kaç zaman sonra kapı açıldı; Zeynep kucağında bir bez parçasına sarılı küçücük bir bebekle geldi yanına, keder dolu gözlerinden süzülen yaşlar damlarken, “Yeni emanetimiz bey.” diyebildi hıçkırıklara boğularak.

Zaten yükü az gibi Hasan Emmi’nin, yıllarca yüreğinde yanan yangınına yenileri eklendi. Kaç yangın yanar bir yürekte, kaç acıya bölünür insan. Derya’sının acısını taşıdığı omuzları çöktü, yorgun omuzlarına bir de Derya’nın emaneti yüklendi. Hasan Emmi dışarı zor attı kendini, boğazına düğümlenen o acı nefesi saldı. Gökyüzünde bir yıldız kayarken sonsuzluğa doğru, haykırdı tüm gücüyle “DERYAAAAA, DERYAAAA” diye…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi