ANI
Giriş Tarihi : 18-03-2024 18:42   Güncelleme : 18-03-2024 18:56

Ben Artık Gidiyorum / Galip Duman

Yazan: Galip Duman -BEN ARTIK GİDİYORUM

Ben Artık Gidiyorum / Galip Duman

BEN ARTIK GİDİYORUM

Öğrencilerime dedim ki evlerinize gidin. Mahallenizi dolaşın. En yaşlı insanları bulun ve onlara Çanakkale Savaşı ile ilgili sorular sorun. Anıları varsa rica edin anlatsınlar, siz de yazıp bana getirin. Karacabey, Çanakkale’ye yakın olduğundan eli silah tutan herkes gitmiş. Bu yüzden belki bilmediğimiz duymadığımız anılar varsa gün yüzüne çıkar. Çünkü bu bölgede Çanakkale ile ilgili yaşanmışlıklar çok fazla.

Bir kaç gün sonra sekizinci sınıflardan Şölen Onay, odama geldi ve dedi ki; “Hocam, ben Çanakkale ile ilgili bir anı yazdım getirdim.” Çok sevindim ve heyecanlandım. Hemen kâğıdı elinden alıp yazdığı anıyı bir solukta okudum.

Bana göre müthiş bir sahne. Şölen kızımla göz göze geldik ve sarılıp ağladık. Kendisine teşekkür ettim. O da, ödevini yapmış olmanın, bu anının gün yüzüne çıkmasının vermiş olduğu gururla çok mutlu oldu.

Sağol kızım…

Ruhumda çok derin izler bırakan ve her Türkün, bu vatanda yaşayan her canın ruhunda iz bırakacak, unutmayacağı ve unutamayacağı anı şöyle;

Evde, erkek adına kimse kalmamış. Dede gitmiş, baba gitmiş, amcalar gitmiş, dayılar gitmiş. Köyde kadınlar ve çocuklar kalmış.

Babaannesi on beş yaşındaki torunu Ali'yi yanına çağırmış ve demiş ki; “Oğul, deden gitti dönmedi. Baban gitti dönmedi. Amcaların gitti dönmedi. Hanemizde bir tek erkek olarak sen varsın. Gel seni, ben ölmeden evlendireyim. Bari, ocağımız sönmesin."

Ali ne desin. Evlilik nedir ne bilsin. Sessiz kalmış. Ama babaannesi sessiz durmamış. Duramamış. Ocağın sönmemesi telaşında. Sonunda bir kız bulup Ali'yi  evlendirmişler.

Günler, cepheden gelen haberlerle, bazen kapkara, bazen sevinçli, bazı günlerde sessizlik, ağızları bıçak açmıyor.

Böylece aylar geçiyor. Gün gelip çatıyor. Gelin doğum yapıp bebeğini dünyaya getiriyor.

Tam o anda cami minaresinden bir ses; “Vatan elden gidiyor. Eli silah tutan cepheye! Gün bugün! Eli silah tutan cepheye! Eli silah tutan cepheye!”

Ali, bu sesi duyar duymaz evdeki eski bir silahı alıp koşarcasına dışarı fırlıyor. Arkasından lohusa yatağından kalkmış gelin kapıya kadar zor geliyor ve bağırıyor; “Ali nereye?”

“Nereye olacak, tabii ki cepheye! Duymadın mı vatan elden gidiyormuş!”

“Ali, daha bebeğimizin adını bile koymadın. Bari, bebeğimizin adını koyda öyle git.”

Ali’nin cevabına bakınız ve vatan sevgisinin ne olduğunu ölçünüz. Dönmeyeceğini, dönemeyeceğini hissetmiş gibi hanımına doğru döner ve der ki; “Ben, artık gidiyorum. Siz ne ile çağıracaksanız onu koyun"

Teslimiyete, inanmışlığa bakar mısınız? Bu toprakların nasıl vatan olduğunu şimdi anlayabiliyor musunuz? Bu topraklara niçin Anadolu dendiğini kavrayabiliyor musunuz?

Ve Çanakkale’nin neden bir vatan kalbinin attığı yer olarak anıldığını hissedebiliyor musunuz? Nasıl ölmeden mezara girildiğini biliyor musunuz?
Bedrin arslanlarından daha şanlı yiğitlerimizi anlayabiliyor musunuz?

Bu zaferin mimarı ve en büyük pay sahibi; “Size ölmeyi emrediyorum" diyen yüzyılın dahi komutanı Mustafa Kemal Atatürk’ü niçin daha çok sevdiğimizi ve saygı duyduğumuzu idrak edebiliyor musunuz? Veya dünya üzerinde Mehmetçikten başka kendi cenaze namazını kılan, bir ordu biliyor musunuz?

Bütün şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Sevgili arkadaşlarım sizden isteğim şu;
Unutmayın, unutturulmayın, unutturulmasına asla izin vermeyin.

Teşekkürler sevgili kızım. Allah, geçmişlerine rahmet eylesin. Çok çok sağol sevgili kızım Şölen Onay.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi