BATAN GÜNEŞİN ARDINDAN
Bir hüzün yumağıdır akşam saatleri,
Güneş gürbüz saçaklarını indirirken kara bulutlara.
Kim bilir nerede?
Ne zaman doğacak yine yeniden.
Bir çocuğun dünyaya gelişi gibi
Neşeli ve öylesine mağrur.
Yeniden şafaklara bırakırken saçaklarını,
Uçsuz bucaksız vadilere savrulacak bir ışık hızıyla.
Zaman, öksüz bir çoçuk misali devrilecek gecenin yosun kokan kara saçlarına.
Bir dalga da çatlayacak, denizin öfkeli ve derin nefesi.
Yalnızlığımız fışkıracak zamanda yanmış anıların garip tutkularında.
Kim bilir dizlerimizde iz yapmış, pantolon paçalarının yorgun izlerini veya eskimiş dikişlerinden sıçrayan yorgun bedeni.
Öyle yaa! Zaman, en güzel öğretmendir. Öğrenecek bir şeylerimiz varsa.
Güneşe muhtaç bir ağaç gibi beklerken biz sevilmeyi, kim bilir daha kaç güneş batacak,
Gönül şafaklarında.
Akşam saatleri kimisi için bir yudum sıcak çay, sevdikleriyle birlikte,
Kimisi için de, çaresizliğin koynunda yetim olmaktı belki de.
Ya da, bir hastanın çaresiz bekleyişidir ecelini.
Nefes ile neyin buluşmasıdır tan yeri,
Başakların mağrur ve dik duruşuna vuslattır.
Ay çiçeğinin güneşe dönen yüzünde hayat suyundan içmeden kanan.
Ve nihayet; bir şafak türküsüdür bir bebeğin çığlıklarında.