ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 09-06-2023 19:33   Güncelleme : 09-06-2023 19:44

Bahar / Hazal Kader Barın

Yazan: Hazal Kader Barın -BAHAR

Bahar / Hazal Kader Barın

BAHAR

Bahar nihayet bir öğrenci evine yerleşmişti, yeni bir hayat başlıyordu. Annesinin ve üvey babasının eziyetlerinden kurtulmuştu.
Belki her şey çok zor olacaktı, kendine ait olmak hayallerine ulaşmak için yola çıkmak, yeniden doğmak gibiydi. Bu yüzden okulun gece bölümünü seçmişti. İlk işi bir iş aramak oldu, evden ayrılışı sanki ona şans getirmişti. İş aradığı ilk günde küçük bir ayakkabıcı dükkanında iş buldu ve hemen işini seviverdi, kaldığı eve dönerken kendine bir paket kahve alarak sevinçle eve geldi. Ev arkadaşları henüz gelmemişti.  Tarçın renkli saçlarını taradı ve aynada kendine baktı, kahverengi gözleri bal renginde görünüyordu. Kendine gülümsedi ve bir fincan kahve alıp balkondaki iskemleye oturdu.

Koklayarak kahvesini yudumluyordu ki üst balkondan eğilmiş bir kadın ona seslendi:
-Kızım bak hele…
Bahar ayağa kalkarak yukarı doğru baktı:
-Efendim teyze?
-Kızım sen dikiş biliyor musun?
-Biraz…
-Bana lastikli etek diker misin? 
Bahar gülümsedi: 
-Benim dikiş makinem yok ki…
-Kocam bana makine aldı, gel hele.

Bu samimi candan davet Bahar’ın içini ısıtmıştı, fincanını balkon duvarına bırakıp üst kata çıktı. Kapıyı kilolu al yanaklı bir Karadeniz kadını açmıştı:
-Gel kızım, gel çekinme.
Bahar biraz çekinerek biraz da merak ederek içeri girdi. Kadın elindeki kumaşları kanepeye dizmiş: -İşte kumaşlarım, dedi.

Koyu bir sohbet başladı, kadın parası olmadığını ama her etek için ona bir sepet elma verebileceğini söyledi. Bahar sevinçle kabul etti.

Günler günleri kovaladı. Bahar gündüzleri işine gidiyor, geceleri okuluna gidiyordu, hafta sonları etek dikiyor, sepet sepet aldığı elmaları tanıdığı iş yeri komşularına satıyordu.

Ne güzel bir yoksulluktu… Yoksulluğunda hayalleri, huzuru ve sadece kendisi vardı.
Büyük bir çaba ve emek sonucu Bahar nihayet okulunu bitirdi. Yanındaki öğrenci arkadaşları evden ayrılmışlardı. Bahar için eve dönüş bu kadar kolay değildi. Arada annesini ziyarete gittiğinde bile canı yakılıyordu. Ailesinin yanına dönmeme kararı aldı ve bir süre daha ayakkabıcıda çalışmaya devam etti.

Atanmayı bekleyen bir öğretmendi artık, lakin hayat kavgası içinde yalnız bırakılmışçasına zor günler devam ediyordu. Eskisi gibi etek dikmiyordu, hafta sonları bulduğu öğrencilere ders veriyordu.

İçindeki umut olgunlaşmış, yaşadığı zorluklar artmıştı.
Günler sonra bir sabah, işine gittiğinde dükkan kapalıydı, telaşlandı ve telefona sarıldı, patronunun gece yarısı kalp krizinden öldüğünü öğrendi çok üzüldü. Henüz maaşını da alamamıştı. Onu asıl üzen Hızır gibi yetişen, işe alan kol kanat geren babacan patronunun ölümüydü.
Bahar günlerce evden çıkmadı, son parasını kiraya vermişti. Bir sabah bir arkadaşı onu arayınca yeniden mücadele başlamıştı.
Bahar artık evleri badana yapıyordu, yorgunluğu onu düşündürecek kadar vakit bırakmıyordu. Kısa sürede ustalığı ve ünü arttı, iyi para kazanmaya başladı, bankada hesap açıp birikim yapmaya başladı, hala atamasından haber yoktu, hafta sonları küçük öğrencilere de ders vermeye devam ediyordu. Çevresi artmıştı güzel arkadaşları vardı. Uzun zaman geçip gitti.

Bir sabah boya fırçaları ve kovalarla evinden sokağa çıkarken genç bir adam seslendi:
-Bir dakika bakabilir misiniz?
-Buyurun… 
-Siz boya yapıyormuşsunuz, köşedeki bakkal Turgut Abi söyledi, bende çıkmanızı bekledim:
-Evet, mecburen…
Bahar'ın tarçın rengi saçları güneşin altında karamele dönmüş, yüzü al al olmuş üst kirpikleri alt kirpiklerine uzanmıştı. Üzerinde boya lekeleri dolu gömleğini saklamak istercesine omuzlarını bir araya getirmeye çalıştı, sanki kötü bir şey yapıyormuş gibi utanmıştı.

Genç adam, çok iyi giyimli, uzun boylu ve yakışıklıydı, elini tokalaşmak için uzattı:
-Merhaba adım Tarık…
Bahar ürkerek usulca elini uzatıp tokalaştı:
-Merhaba ben Bahar, buyurun ne istemiştiniz?
-Ofisimi boyatmak istiyorum, mimarım ben, buralarda oturuyorum, sanırım aynı bakkaldan alışveriş yapıyoruz, bakkal Turgut Abi ile konuşunca sizden söz etti.
-Sağ olsun Turgut Abi iyi bir insandır. 
-Ofisimin badanaya ihtiyacı var yardımcı olabilir misiniz?
-Tabii, neden olmasın.

Bahar hiç bu kadar utanmamıştı, biraz konuşup anlaştıktan sonra kamburunu çıkararak yokuş aşağı işine gitti.
Akşam eve geldiğinde içinde hüzünlü bir heyecan vardı. Banyoda uzun uzun saçlarını yıkadı, banyo yaptı, bornozunu giyip aynaya baktı.

Yanaklarının üzerinde belirmiş minik çilleri onu ilk defa rahatsız etti. Saçlarını tekrar tekrar taradı, yüzüne krem sürüp uzunca kendini seyretti.
Gün gelmişti ve Bahar, Mimar Tarık Bey’in ofisini boyuyordu, genç adam çok esprili ve neşeliydi. Arada sohbet ettiler, boya bitiminde yemek siparişi geldi, çalışma masasının üzerine gazete serip yemeklerini yerlerken kırk yıllık dost gibi sohbet ediyorlardı…
Tarık bey Bahar'ın atanamayan öğretmen oluşunu öğrenince çok üzüldü ve ona yanında çalışmasını teklif etti. Bahar adlandıramadığı heyecanıyla teklifi kabul etti.

Bahar artık mimarlık ofisinde çalışıyordu, her gün öğrendiklerine yenilerini ekleyip Tarık Bey’i şaşırtıyordu. Tarık Bey, Bahar’ı iyice benimsemişti. Genç kızın azmi, güzel yüreği her geçen gün dikkatini çekiyordu. Hayli zaman geçtiğinde bir gün Tarık Bey, Bahar’ın masasının çekmecesinde ders kitapları gördü:
-Aaaa Bahar! Bu kitaplar?
-Size söylemedim Tarık Bey, mahcup olmaktan korktum, yeniden sınavlara girip bir başka dal okumaya karar verdim.
-Buna çok sevindim… dedi genç adam.
Bahar’a hayranlığı iyiden iyiye artmıştı.
Bir sabah Bahar, heyecanla bilgisayarın başında telaşlanırken Tarık Bey ofise girdi. Tam bu sırada Bahar, mimarlığı kazandığını öğrendi, titriyordu, patronunu görünce o sevinçle koşup boynuna sarıldı. Genç kızın hıçkırıklarla ağlaması genç adamı duygulandırdı ve karşılık verdi. Dakikalarca sarıldılar.
Tarık bey duygularından emin olmuştu, Bahar artık onun kalbinde derin bir yere yerleşmişti.
Bahar’ın yüzünü çocuk sevinci kaplamıştı ki birden yüzü asıldı, tekrar nasıl okuyacaktı derin bir düşünceye daldı ve koltuğuna çöktü.

Tarık Bey, artık Bahar’ın duygularını okuyabiliyordu
ve Bahar’ın oturduğu koltuğa yaklaşıp genç kızın minik çenesini yukarıya kaldırıp sevgiyle gözlerine uzun uzun baktı:
-Yalnız değilsin Bahar…
-Nasıl yani?
-Ben varım ve eğer kabul edersen ömrünce yanında olacağım…
Bahar’ın dizlerinin bağı çözülmüştü, bedeni titriyordu sanki çoktandır bu anı bekler gibiydi, kendini tutamadı yeniden ağlamaya başladı. Tarık Bey onu oturduğu yerden kaldırarak sarıldı ve genç kızın narin bedenini göğüs kafesine bastırdı. Bahar’ın nabzında sanki bir serçe kanat çırpıyordu. Genç adam Bahar’ın yüzünü ellerinin arasına alarak kalbindeki duygularını gözleriyle Bahar’ın göz bebeklerine mühürler gibi sevgiyle baktı.
Bahar için artık güzel bir hayat başlıyordu...

Çocukluğu kış,
Adı Bahar,
Güzel bir kız vardı,
İtilen kakılan…

Düşleri vardı, umudu vardı.
Gücendiği hayata kırılırdı,
Gökyüzüne bakar,
Kitaplara sarılırdı.

Karlar yağdı, 
Yağmurlar yağdı.
Adı gibi “Bahar” geldi,
Yüreğini sevinç sardı.
Çırpındı, yoruldu.
Hayata darılmadı.

Çabaladı, çalıştı, okudu,
Geceler belki çok karaydı,
Onun adı Bahar’dı,
Pes etmedi, azmi kazandı…

Editör: Betül Eren 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi