ANI
Giriş Tarihi : 25-08-2022 04:53

Anamın Tarhana Çorbası 

Yazan: Hakkı Yıldıran - ANAMIN TARHANA ÇORBASI

Anamın Tarhana Çorbası 

ANAMIN TARHANA ÇORBASI 

Damağımda bir tat, elli seneden bu yana hala unutamadığım. Nasıl olur da yenen bir yemeğin tadınının, damaklarda kalması elli sene sürebilir ki? Evet, sürer, sürer. Hem de ölünceye kadar. Ana yemekleri öyledir. Hiç unutamaz insan anasının yemeklerinin tadını. 

Anamın yemeklerinden; kuru fasulyesi, taze fasulyesi, nohutlu eti, yaprak sarması, biber dolması, etli patates ve yine etli patlıcan yemeği, bulgur aşı, kızartması, ıspanak ve yeşil soğan böreği, tatlılarından; peltesi, bulamacı, çorbalarından; şehriye, mercimek ve asıl başlığımızın konusu tarhanası hiç unutamadıklarımdandır. Ha! Bu arada canım eşimin yaptığı yemekleri de es geçmemek lazım. Anacığımın yemeklerini hiç aratmadı sağolsun. Ama şimdi konumuz anamın tarhana çorbası…

Yetmişli yılların ortalarıydı. Mevsim kış. Havalar ayaz mı ayaz. 

Soğuk havaya rağmen köyümüzün ta öbür ucundan mopetiyle bize gelmişti, dayım. Çocuktum henüz. Dayımın kış aylarının en sert geçtiği günlerin birisinde bize, üstelik mopetiyle niye geldiğini, annemle konuşmalarından da anlayamamıştım açıkçası. Anamın  yüzü gülüyordu. Öyleyse; zengin birisi ya zekat, ya da fitre parası yollamış olmalıydı bayram öncesi. Böyle zamanlarda fakirlerin yüzü, zenginlerin gönlü gülerdi. Benimkisi sadece;  anamın yüzünün gülmesinden bir çıkarımdı. Belki de başka bir iş için gelmiştir,  dayım. Ne bileyim işte…

Akşam olmak üzereydi. Kardeşi ta nereden nereye gelmişti…Anam kardeşine yemek ikram etmeden hiç gönderir miydi? Göndermedi. Dayım hık, mık ettiyse de nafile. 

Kerpiç evin tek göz odasında yanan teneke soba ekmeksiz evden iyiydi. Dayım sıcağı görünce mayıştı. Anam bize; “siz dayınla birlikte oturadurun ben size ossat bi tarhana çorbası pişireyim, soğuk havada iyi gider” dedi. 

Sobanın üstündeki semaverin fışırtısı karışıyordu dayımla sohpetimize. 

Semaverdeki kaynayan temiz sudan; sabahleyin elimizi yüzümüzü yıkardık mesela. Çay suyu, abdest suyu da olurdu o…Ya da bulaşık suyu. 

Bilenler bilir…Kızgın sobanın üstünde kiremit parçası da olurdu, karnı ağrıyan çocukların karnına bir havluya sarılan kızgın kiremit bastırılırdı. 

Biz,  bu kısa bilgilerden sonra şimdi dönelim yine tarhana çorbasına.

Konu komşunun getirdiği pay etleri miydi acaba? Pek hatırlamıyorum şimdi. Ancak! O zamanlardan çok iyi hatırladığım; evimiz küçük bir dam eviydi. Buzdolabımız yok, elektriğimiz zaten yoktu. Evin mutfaktan tarafı kara çuldan yazgı, odasında kilim, yerlerde bucak döşekleri, buram buram fakirlik kokuyordu her yer. 

Evet fakirdik. Böyle olunca; kurban kesmek imkanımız olmamıştır herhalde. Öyleyse; büyük bir ihtimalle, hayırsever komşuların getirdikleri, geçen kurbandan kalma pay etlerinin kıymalarıdır. 

Kıyma yaptırırdık komşuların getirdiği payları. Kuyruk yağıyla kavururdu anam onca kıymayı. Sonra azar, azar yemeklerin içine koyardı. Tatlanırdı yemekleri. En çok da tarhana çorbasını tatlandırırdı kuyruk yağıyla kavrulup saklanan kıyma etleri. 

Anam kavurduğu kıyma etlerini tel dolapta muhafaza ederdi. Tel dolapta da olsa aylarca bozulmazdı kuyruk yağıyla birlikte kavrulmuş kıyma etleri. 

Dayım yaz aylarında sık sık gelirdi bize. Bahçemizden taze domates biber, sarımsak, soğan ne varsa işte…Eli boş göndermezdi anam, kardeşini. 

Şimdi kış ayıydı. Biliyorum. Anam yine dayımın elini boş göndermeyecekti.

Evimizin önüne kireç kuyusu kazmıştık. Kireç kuyusuyla işimiz bitince, o kuyuya anam, o yılların kış aylarında, lahana, pırasa bir de kara turp gömerdi. Çıtır çıtır olurdu kırağı yemiş yeşil sebzeler. Eminim, dayım giderken anam onlardan verecek. Ama önce tarhana çorbası da içilecek…

Teneke sobanın fırın gibi kızdırdığı odada çok oturmamıştık aslında. Anam, dediği gibi dışarıdaki ocaklıkta, kara haranıda tarhana çorbasını o saat pişirmişti. 

Ablam; elindeki sofra bezi, sofra altı ve siniyle birlikte odaya getirmişti. Bana da, derin bir tasın içine mısır ekmeklerini ufalamamı söyledi. Ben mısır ekmeklerini derin bir tasa ufalarken ablam anama yardım etmeye devem etti. Anam tarhanayı pişirirken, ablam patates, biber, patlıcan kızartmış, kızartmanın sosu için yoğurt eziyordu. Sonra sarımsak dövecinde iki üç diş sarımsak dövecek ve hazırladığı kızartmanın yoğurduna karıştıracaktı. O da öyle yaptı. 

Ben uzun uzun anlatsam da bütün bunları anam ve ablam  yarım saatte hazırlanmışlardı. 

“Mısır ekmeklerini ufaladın mı oğlum?” sesi duyuldu mutfaktan. 

Anamın; çaput bezlerden yapılmış tutagaç yardımıyla tutup geldiği çorba dolu haranıyı, biraz yukarıdan geniş ve derin taşın içindeki ufalanmış mısır ekmeklerinin üstüne dökmesi, mısır ekmeklerinin tarhanayla buluşması, çorba tasının üstünden kızgın tarhananın buharının tütsüsü…
Anam, anam, anam, offf, offf, of.

Ver ettik kaşıkladık, ver ettik kaşıkladık. 

Bilmiyorum ne kadar mısır ekmeği ufaladım, kaç tas tarhana içtik o gün, dayımla birlikte? Anamın, fini biberlerinden acılı, kuyruk yağıyla kavrulmuş kıyma etli tarhana çorbasının yanında, ablamın kızartmasına dönüp de bakmamıştık bile.

Elli seneden bu yana hiç unutamadım anam, senin o gün pişirdiğin acılı tarhana çorbanı...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi