ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 16-05-2023 20:51   Güncelleme : 18-05-2023 14:35

Ahmet Beyin Kayığı / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit -AHMET BEYİN KAYIĞI

Ahmet Beyin Kayığı / Gülçin Granit

AHMET BEYİN KAYIĞI

"Yarın denizde fırtına var." dedi haberler. “Eyvah!” dedi Ahmet Bey, yarında kayık sefasına çıkacaktık. “Biraz da acemiyiz Allah verede her şey yolunda gitse” diye içinden söylendi Ahmet Bey. Teknesinde misafirleri gezdirecek, biraz da tekneyi misafirlerin gözüne sokacaktı. Kayıktaki güçlü motoru ve üstündeki salınıp duran bayrağını misafirleri bir güzel görsünlerdi. Gizli gururu biraz okşansın övünsündü.

Ne de olsa bunu hak etmişti bu kayığı alarak. Öyle herkes kayık mayık nasıl alacak? Herkesin harcı mı? Paraya çatır çatır kıymıştı. Kayığın her bir köşesi için en pahalı malzemeleri kullanmıştı. Her şeyin en kaliteli malzemesini koymuştu kayığına. Kürekleri, merdivenleri, bayrağı daha da ne varsa… He! bir de beş kiloluk yedek benzin bidonu onu bile düşünmüştü. Oğlu, gelini, yiyeni birkaç bira alıp sefa yapacaklardı kayıkta. Ahmet Bey her türlü nevaleleri aldırdı çocuklara.

Kurban Bayramı telaşını attılar kadınların sırtına. Program yapıp indiler limana. Ahmet Bey kürekleri gençlere verdi. “Aman! Gözünüzü seveyim dikkat! Buralarda bu küreklerden bulamazsınız onları sipariş üzerine getirttim. Dolarla bu kürekler." dedi.

Gençler asıldılar çok pahalı küreklere. Dalgakırana doğru başladılar ilerlemeye. Ahmet Bey motoru çalıştırmadı. “Hemen motoru çalıştırmayalım, az öteye kadar kürek çekin." dedi. Denizde ise fırtına geziyordu. Ahmet Bey başladı şarkılar söylemeye, nükteleri denizi aşıp kumsaldaki kum taneciklerine vuruyor, oradan tekrar geri dönüyordu. Oğul;
“Baba neden motoru çalıştır mıyoruz?”
“Biraz daha gidelim sonra az ötede çalıştırırız, boşuna benzin harcamayalım.”

Bir müddet gittiler, dalgakırana geldiklerinde oğul;
“Baba motoru ne zaman çalıştıracağız?
“Biraz ileride çalıştırırız.”

Köy kahvesindeki balıkçıların gözleri kayığa takıldı, yerlerinden fırlayıp heyecanlandılar. Bir grup "Bu kayık batar” dedi, diğer grup “Kurtulur” dedi. Kurtulurdu kurtulmazdı, çay bahçesinde bir iddia başladı. Herkes ayağa kalktı seyre daldı. “Denizde fırtına varken bu oturma şekli yanlış” diyorlardı. Diğer grup, “Yanlış oturdular ama yine de kurtulabilirler". Batar batmaz, köy kahvesi ayaktayken iddia peşinde olmayan bir kayıkçı İrfan vardı, yoktu bu taraklarda bezi. Çıkmış, limana doğru koşmada.

Yüz kiloluk Ahmet Bey kayığın motor tarafına oturunca, kayıt o taraftan battı ve içeriye su almaya başladı. Küçücük kayığa dört kişinin oturma şekli yanlış olmuştu. Kayık dengesini oturma şeklinden dolayı kaybetmişti zaten. Kayıktaki gençler içerdeki suyu avuçla denize döküyordu. Gelin yüzme bilmiyordu, yanında telefonları vardı, Sonuçta bu bir sandal sefasıydı. Herkes giyinip gelmişti. Kayıkta suyun seviyesi arttıkça heyecan yapıp ayağa kalktılar. Gelin çığlık çığlığa bağırıyordu. Gelin için dünyanın sonu gelmişti. Ne yapmalı, buradan nasıl kurtulmalıydı. 'Keşke gelmeseydim.' diye düşündü. Bir şey yapmadan da duramazdı.

Aman Allah’ım bu bir felaketti. Bir an soluk alamadı, nefessiz kaldı, tüm gücünü kullanıp yerinden kalktı ve kürekleri çeken kocasının yanına gitti. “Murat batıyoruz, beni sakın burada bırakma!" diye feryat figan bağırırken kayıktan boğuk boğuk sesler yükseliyordu.

Fırtına gelinin eteklerini önce savurdu. Ahmet Bey telaşa kapıldı, motoru geçte olsa açmıştı. Gaza basınca olanlar oldu. Kayık önce yana yattı sonra da battı. Beraberinde kayıkta kim varsa teker teker denize döküldü.

Biralar, çerezler, telefonlar da…  Denizin üstünde bir telaş vardı, martılar ve kefaller kaçıştı. Denizin ilk kustuğu Ahmet Bey oldu.

Başındaki şapka ve güneş gözlüğü ile hiç düşmemiş gibi suyun üstünde öylece duruyordu.  Güneş gözlüğü kaybolmasın diye gözüne takmıştı. Şapkasını çıkartıp içindeki suyu boşaltarak yeniden başına taktı. Elini ters dönmüş kayığına koydu başladı düşünmeye, acaba kürekler neredeydi, "onlara da çok para verip aldım" diye düşünüyordu.

Acaba çocuk sayısı tam mıydı? Hiç telaşa kapılmıyordu. Soğukkanlılığını sonuna kadar korumuş sanki onun değil de benim kayığım devrilmişti. Nasılsa şapkası ve gözlüğü üstündeydi. Ahmet Bey'in aklına birden dolar bazında aldığı kürekleri geldi. Kürekler görünmüyordu. Bir de kayıkta bulunan beş litrelik benzin bidon. O sırada gelin, kocasının sırtından tutmuş suyun yüzüne çıkmıştı. Çocukları gören Ahmet Bey seslendi;
“Dönün, gelin buraya! Kürekler yok. Benzin bidonu yok!” diye bağırıyordu.

Kayıkçı İrfan Bey yardım için limana kadar gelip, gençleri kurtarmak için denize atlamıştı. İddiayı kazanan köylüler sevinç çığlıkları atıyordu.

Gençlerin denizden çıkmalarına yardımcı oldular. Üstleri sırılsıklamdı, denizde esen fırtına karaya da vurmuştu. Hava sert esiyor çocuklar üşüyordu. Ahmet Bey tüm bunları düşünecek halde değildi. Gitmişti kürekleri ve benzin bidonu.
“Hadi çabuk olun kürekler gidecek, geri dönün! Benzin bidonunu da bulun, çabuk geri dönün!” diye bağırırken çocuklar eve doğru çoktan yol almışlardı. Ahmet Bey kayığı yardımsız çevirdi ve kürekleri kayığın içindeydi. Kayıkçı İrfan Bey çocukları kurtarmış Ahmet Bey'i teknesiyle birlikte denizin içinde yalnız başına bırakmıştı.

Ahmet Bey'in istekleri "Kürekleri bulun, benzin bidonunu bulun, geri dönün diyorum size!" sözleri tüm köylülerin ağzında aylarca çalkalandı Ahmet Bey bir daha tekneye çıkmadı. Kayığın üstüne o günden sonra “Satılık!” ilanı astı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi