ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 04-10-2023 14:53   Güncelleme : 04-10-2023 15:03

Yüzleşme - 2 / Melike Aybar

Yazan: Melike Aybar -YÜZLEŞME / 2 

Yüzleşme - 2 / Melike Aybar

YÜZLEŞME / 2

Yatağında uzanan ve gözlerini açmaya çalışırken zorlanan küçük kız, bir baş ağrısı eşliği ile gözlerini nihayetinde açmıştı. Gözlerini açtığında ilk olarak, annesini gördü. Annesi, endişesini gizlemeye çalışarak hiçbir şey olmamışçasına tüm enerjisiyle; "Günaydın Anna" diyerek kızının yanağına bir öpücük konduruverdi. Anna, sabah annesinin yanı başında oluşuna anlam verememişse de uzun süreden sonra annesinin işinde olması gereken vakitte onun yanında oluşunun keyfini çıkarmak istemiş ve baş ağrısını bile pek önemsememiş tüm gücüyle annesine sımsıkı sarılarak; 
"Günaydın anneciğim." dedi.

Anna için bu küçük zaman dilimi ağır çekime alınmış gibi uzun ve güzel bir vakit haline gelmişti. Çünkü annesinden çok, evdeki çalışanlarla kalırdı ve haliyle her yaşının farklı dönemlerini ebeveynlerinin yerine yalnız geçirmek zorunda kalan bir küçük kızdı. İnsan, bu detayları göz önünde bulundurduğunda; sıradan bir 'Günaydın' kelimesinin bile onun ağrısını dindirmeye yeteceğini düşünebilir ve annesini gördüğündeki sevincini daha iyi anlayabilir!

İşte, kocaman ve kalabalık bir dünyada yaşıyor olsak da dünyanın küçük bir parçasıyız. Parçalar bütünleşmedikçe de nasıl göründüğüne dair tam olarak ipucu veremez. İnsan, tam olarak da Anna'nın, kalabalığın
içinde nasıl tek başına kalabildiğini şimdi daha iyi anlayabiliyor. Evet, Anna ile annesi beraber biraz vakit geçirdikten sonra annesi işine, dönmüş. Anna'nın yüzündeki mutluluk, gamzelerindeki çukurların derinliğinden belli oluyordu. Çünkü genelde gamzeleri pek de belirgin olmaz. Güne güzel başlamış olması maalesef ki geçen günlerde yaşamış olduğu olayı tamamen kapatmaz. Fakat Anna, yakın zamanda ne olup bittiğini tam anlamıyla hatırlamıyor. Bunu anlamlandıramayan küçük kız, bir süre daha irdelemeye fırsat bulamamış. Ancak, evdekilerin ilgisinin ve en çok da annesinin günden güne ona yakın oluşu, gözünden kaçmamış.

Bir gün kahvaltıya inerken annesinin çalışanlarla konuştuğunu; "Kesinlikle Anna, karanlık odaya bir daha girmeyecek! "Diyerek onları tembihlediğini duydu. Niçin böyle bir konuşma geçtiği hakkında herhangi bir bilgiye sahip olamayan küçük kız, duymamış gibi aşağı indi. Herkes hemen dağıldı. Anna, sofraya oturdu ve kahvaltı yaparken kendi kendine duyduklarını değerlendirmeye başladı. Çalışanlar; "sizi düşünceli gördük küçük hanım?" deseler de Anna, onlara net bir cevap vermedi.

Kahvaltıdan sonra bahsedilen "Karanlık oda" denilen yere gitmeyi planlıyordu fakat çalışanların gözleri üzerindeyken gitmesi mümkün değildi. Anna'nın aklına güzel bir şey geldi.

Anna, çalışanlara evde canının sıkıldığını söyleyip odasında müzik aletleriyle küçük bir konser vereceğini ve onu rahatsız etmemelerini gerektiğini belirtip odasına geçti. Çalışanlar, pek garipsemedi bu durumu. Çünkü arada yaptığı bir şeydi. Evet nihayetinde her şey küçük kızın istediği gibi ilerlemeye başladı. Fakat Anna'nın atladığı bir şey vardı; "Karanlık Oda'nın" anahtarı üzerinde yoktu. Anahtarı saklamış olmalılar. Niçin saklama gereksinimi duyduklarını anlamaya çalışmayı bırakıp nasıl kapıyı açabileceğini düşünmeye başladı.

Anna, dışardan çok saf bir çocuk alarak algılansa da O, kendi dünyasında çok kurnaz, ne istediğini bilen ve istediğini almak için mücadelesini sonuna kadar veren biridir. Haliyle kapıyı sadece anahtar açamaz deyip başında elini dolaştırırken eli tokasına değer ve o an aradığı şeyin toka olabileceğini düşünür ve hemen ilk kapı açma denemesini yapar.  Haliyle hemen açılmaz. Birkaç deneme sonrası kapıdan umudunu kesecekken kapı kilidinde bir gevşeme meydana geldiğinden kapı açıldı. Sessiz ve şaşkın bir tavırla kendini içeriye attı.Tabi,' "Karanlıkla karışık yanıp sönen lambalar, eşliğinde loş bir ortamda nasıl, ne aradığını bilecek?" anlam veremedi. Gezindi ve  ortalıkta garipsenecek bir şey yok kanısında olsa da bakınmaya bir süre devam etti. Tam çıkacakken yerde karanlığın ardına saklanmışçasına kuytu bir köşede bir kutu buldu. Kutu dediysem de bu ahşap bir sandıktı aslında. Evet, taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor gibi derken gözleri kararır gibi oldu. Silik de olsa artık bir şeyleri hatırlar, en son eğer bir kabus değilse o elindeki sandıkta bir albüm olmalıydı. Fakat, onun kabus olabilmesine neden olan albüm değil kaçtığı gerçekleriydi. O albümde, sahi neydi çığlık atmasına sebebiyet veren?

Anna, derin bir nefes alarak tekrar yüzleşme gücü bulmuşken artık bir son vermeliydi bu duruma!..

Sandıktaki albümü buldu fakat bazı kareler eksikti. Ve çığlığa sebebiyet veren karelerin bu olmadığını biliyordu. Bu kadar yaklaşmışken vazgeçmemeliydi. Ancak, daha fazla orada oyalanamazdı. Çalışanların onu merak edip odasına gideceklerini biliyordu. Her şeyin belli zaman dilimleri olurdu ve müzik saati geçmek üzereydi. Alelacele çıkmak zorunda kaldı. Odasına girdikten birkaç dakika sonrasında kapısı çalındı ve nefes nefese kalan Anna, yine onların dünyasındaki gibi bir şeylerden haberi olmayan bir kız olarak tepki verdi. Aslında bu sefer tek dünyaya ait hissetmiyordu.
O artık içindeki eksiği tamamlamak hayatının geri kalanını içinden geldiği gibi yapmaya kararlıydı.Bu hayat, onunsa başkalarının istekleri doğrultusunda ilerlemeyecekti.

Düşüncelerinin yanında duyguları da ön planda olacaktı galiba gizemli sona varırken bu yolda bir şeyler kapmıştı. Onun, dünyası annesiyse eğer annesinde bu gizemin cevabı da mümkündü.

Annesinin herhalini izleyip sonunda annesinin arada odasına saatlerce kapanmasına şahit olmuştu. En son dayanamayıp sessizce odasına girdi. Anna bir şeyler ararken yanlışlıkla eli bir düğmeye değdi ve gardırobun gizli bölmesine denk geldi. Büyük bir şaşkınlıkla karıştırdı. Albümden çıkarılan o eksik kareler, bulundu. Evet, büyük yüzleşme başlıyor sanırım!

Anna, kareleri birbir incelerken bebeklik fotoğrafında temassız bir şekilde ekstra bir görüntü de belirip duruyor ki buna anlam veremedi. Bir karede iki yüz olabilir mi ya da gördüğü başka bir şey miydi bilemedi? Belli ki çığlığın nedenini bulmaya yaklaşmıştı. O an birden bir ses, duyar oldu. Haliyle korktu ve yerinden zıplayıverdi. Neydi bu! Korka korka etrafına bakındı ve kimseler yoktu. Kareleri alıp odasına doğru kaçar adımlarla ilerledi.

Korkmuş olmalı küçük kız. Ama yine biri ona sesleniyor gibiydi. Ama ses aralıklı geliyordu. Anna, bu yolda kendine güvenip gizemi sonlandırması gerektiğini biliyordu. Belli bir zaman sonra tekrar aynı sesler devam edince karelere tekrar daha sakin şekilde baktı ve bebeklik fotoğrafındaki temassızlık giderilmeye yakın olunca sesin netliği artıyordu. Acaba kare bir şeyler mi anlatıyordu? Delirdiğini düşünse de kareyle sohbet edebilmenin bir fayda verebileceğini düşündü ve gerçekten de cevabın orada gizlendiğine kanaat getirmişti. Keskin bakışlarla odaklandıkça bebeğin yüz ifadesi üzgün şekilde görünüyordu. Halbuki karede gülümseyen bir bebek karesi vardı. Neydi gizem?

Bebek; "Anna'nın buraya ait olmadığını bu ailenin de onun gerçek ailesi olmadığını" ifade edip, onun artık buradaki mutsuzluğu bırakıp gerçek mutluluğu verebilecek ailesini aramasını söylüyordu. Zor bir karar olsa da seçimini yaptı. Küçük bir mektup bıraktı ve bu yola yalnız çıkmış gibi görünse de yalnız değil aksine yanına cesaretini, umudunu, sevincini de  alarak yeni başlangıçlar yapmak adına o evden ayrıldı...

***

Yüzleşme / 1 Okumak için tıklayınız...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi