ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 18-01-2023 16:47   Güncelleme : 18-01-2023 17:01

Tahta Bacak

Yazan: Selahattin Süzer -TAHTA BACAK

Tahta Bacak

TAHTA BACAK 

Eylül yeni girmişti ama hava serindi. Yapraklar Arnavut taşlı sokaklarında uçuşurken hafif bir rüzgâr şehri yalıyordu. Sivas, yazı geride bırakmıştı artık. Zeynep güzel bir film seyretmenin mutluluğuyla sinemadan çıkmış, akşam olmadan evine varma arzusunda idi. Caddeler boş gibiydi sanki. Adımlarını atarken eliyle uçuşan saçlarını toparlamaya çalışıyordu. Sinema çıkışından beş dakikalık yürüyüş olmasına rağmen bir ses vardı ardında sanki baston, takoz gibi tak tak sesleri eksilmemişti.

Zeynep bir anda durdu, bu sesin kendisiyle bir ilişkisi var mıydı, heyecanlıydı, ses de durmuştu. Yürümeye devam etti heyecanı daha da artmıştı, ardındaki ses de devam ediyordu. Eve yaklaşıyordu sokaklar daha sakinlemişti. Birden döndü Zeynep, arkasına baktı. Evet, yanılmamıştı.

Sol ayağı takma bir genç onu takip ediyordu. Genç de durmuş, eliyle kirli sakalını kaşırken farklı yerlere bakmaya göz göze gelmemeye çalışıyordu.
Zeynep devam etti yürümeye artık o sesi biliyor, tanıyordu. 

Akşam, yavaş yavaş şehrin üzerine çöküyor, rüzgâr hızını artırıyordu. Artık kendi sokaklarına varmıştı, daha rahattı. Sokak lambaları yanmış Zeynep de eve varmıştı. Son bir defa daha baktı ardına.

Tanımadığı delikanlı da durmuş elindeki zinciri parmağına dolamaya çalışıyordu. Mahzun mahzun bakıyordu delikanlı, belli ki sevdalanmıştı. Gönül ferman dinlemiyordu. Bakışları …” Gözlerim, sende kaldı/Alamadım/ Bir gözüm daha olsun isterdim/ Doyamadım/” der gibiydi.

Zeynep kapıdan girmiş doğruca ikinci kata çıkarak salonun pencere önüne yürüdü. Perde aralığından onu rahatlıkla görebiliyordu. Sokak lambasının altında pardösüsünün yakalarını çekmiş, sigarasını yakarken delikanlı gözlerini pencereden alamıyordu.

Zeynep konuyu annesiyle paylaşmış birlikte bir çözüm bulmaya çalışıyorlardı. Üstelik babası ve ağabeyi de gelmek üzere idi. Mutlu bir ailesi vardı. Dürüst, samimi, demokrat, özü sözü bir çevresine saygı ve sevgiyi verebilen ve de alabilen bir aile idi.

Genç, sokak lambasının altında beklemeye devam ediyordu. Onu kırmadan, onun oradan uzaklaşmasını istiyordu Zeynep ama nasıl yapacaktı. Babasına, ağabeyine nasıl anlatacaktı bunu. Ne yüz vermek istiyordu delikanlıya ne de bağırıp çağırmak. Öz güveni yüksekti. Gidip kendi de anlatabilirdi. Yine de hiç tanımadığı birine değmez, diye geçirdi içinden. Bir kâğıt parçasına “Benim bir sevdiğim var, üstelik nişanımda yakında. Babam ve ağabeyim gelmek üzere! ” diye yazdığı kâğıt parçasını bir kibrit kutusuna yerleştirdi.
Kapının zilinin çalmasıyla Zeynep’in heyecanı artmış, biraz da korkmuştu. 

Kapıyı annesi açtı, gelenlerin babası ve ağabeyi olduğunu görünce rahatlamıştı. Koşarak onları karşıladı. Sokak lambasının altında kimseler yoktu, gitmişti delikanlı. Sevilmemek acıydı ama sevememek de acıydı! Aşk, tek taraflı bir kavram değildi. Önemli olan, iki kişinin aynı yöne bakabilmesiydi. Delikanlı, bunları fark etmiş olmalıydı ki, ayrılmıştı oradan. Zeynep elindeki kibrit kutusunu çöpe atarak derin bir nefes aldı.

Bir yaz gecesi/Lodos'ta kaldın/Günbatımında kayboldun/Gönül sen kâmil olmadın/Günahını boynuma doladın. /

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi