ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 27-01-2024 17:56   Güncelleme : 27-01-2024 20:27

Kargalar / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -KARGALAR

Kargalar / Ahmet Keskin

KARGALAR

Çalılarla çevrili ağılın kenarındaki kaya parçasının üstüne çıkmış koyunları izliyordu. İyice seçili olan karabaş, boynuzlu başını yukarı kaldırmış kendisine bakıyordu.

Tebessüm etti. O meledi. Bakışları üstünde uzun süre kaldı. Aralarında bir bağ vardı adı konmamış. Ağılın kapısını açıp içeri girdi. Kalabalığı yararak geldi. Başını ayaklarına sürdü.

- Bu gün nasılsın?

Meleyerek karşılık verdi.

- Acıktın mı?

Yine bir meleme.

Dipteki yemliğe geçti. Köşedeki balyadan koparıp aldığı yoncaları getirdi. Yemliğe yaydı. Koyunlar açlığın telaşı ile saldırdılar. Koca ağızlarıyla aldıkları parçaları çiğneyip çiğneyip yutmaya durdular. Açlık telaşı, her kopan parçada küçüldükçe küçüldü. Karnı doyan su içmek için teneke suluğa yöneldi. O, uzun boynuzlarının süslediği başını dikmiş bakıyordu.

- Sen karnını doyurdun. Acele etme çıkmak için. Ben daha çorbamı içmedim.

Yine meledi; “Tamam” der gibi hali vardı.

Aralarındaki dostluk her kaval çalışında yanında i dikelmek ile artmış, gün gün çoğalmıştı. Yeşil tepeler, dere boyunca uzanan söğütler, uzun kavak ağaçları, bir yerden diğer yere uçup giden kargalar, aklı karalı bulutlar, halden hale giren rüzgarlar, bağlarını kuvvetlendirmişti. Bu, iki farklı cinsin gerçek dostluğu idi. Sürünün koruyucusu Peynir içten içe onları kıskanıyor, sahibi uzakta iken havlayıp onu uyarıyordu.

Çadıra girdiğinde yerdeki sofrayı gördü. Ocaktaki çorba tenceresi, bez üstündeki yufkalar, kenara gelişi güzel birakılmış soğanlar, çadır direğine sırtını dayamış, ağzında üağızlığı ile sigarasını tüttüren yaşlı baba…

Ve; “Çorbanı koyuyorum, haydi otur artık” diyen anne…

- Bugün nasıllar?
- Her zamanki gibi doyumsuzlar.
- Ne tarafa gideceksin?
- Püren yanına.

Baba irkildi.

- Neden püren yanı?
- Belli bir sebebi yok.
- Köye yakınlığıda mı değil?
- Baba.
- Babası mabası yok. O tarafa gitmeni istemiyorum.

Bir süre sessiz kaldılar. Çorbasını içerken çıkardığı şapırtı, ocaktaki çırpıların yanarken çıkardığı çıtırtı olmasa, ses diye bir şey hiç duyulmayacaktı.

Annesi; “ Sözleşmiş miydin?” diye fısıltı halinde sordu.

Evet anlamında başını salladı.

Kadın kocasına baktı.

- Bırak bugün Püren yanına gitsin. Kendimi iyi hissetmiyorum. Yemeğini götürmek için daha uzaklara gidemem.

Adam usulca döndü. İçindeki dumanı dışarı saldı.

- Hasta mısın? 
- Keyifsizim.
- O zaman tamam. Yemek götürdüğünde köye gider otacıya görünürsün.
- İyi olur.

Çayını içmeye durduğunda babası dışa çıktı. Annesi usulca yanına geldi.

- Birbirinizi seviyor musunuz, yoksa..
- Yoksası ne anne?
- Hani..
-Tabii ki seviyoruz.
- Babanla konuş o zaman. Dile düşerseniz babanın ne yapacağı belli olmaz.
- Askerliğim var.
- Söz keseriz, bekler.
- Bekler mi dersin?
- Seviyorsa bekler.

Sürü yaylım yolunda ilerlerken, o dalgın ve huzur yüklüydü.

- Seviyorsa bekler, sözcükleri kafasının içinde dönüp durdu.
- Akşam babamla konuşayım.

Karabaş onun sevinç yüklü haline anlam veremiyor, Peynir arada bir durup etrafı gözlüyor, bakışlarını onlara çeviriyordu.

Büyük bir karga sürüsü üstlerinden geçip gitti.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi