ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 18-02-2024 22:51   Güncelleme : 18-02-2024 22:56

İnsancıklar -2 / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -İNSANCIKLAR /2

İnsancıklar -2 / Ahmet Keskin

İNSANCIKLAR /2

Sandalyesinde oturmuş, etrafı seyrediyordu. Gelip geçen onca insan, sayısız taşıt sucası akıyor, yaşam belirtileri bir yerden bir başka yöne kendi akışı içinde deviniyordu. Kadın, erkek, çoluk çocuk, genç ihtiyar bir kalabalık çoğalıp azalıyordu. Günün öğle vakti hareketlere bazı bazı aceleci, bazı bazı yavaşlığı içinde ilerlemesini sürdürüyordu.

Garsonun getirdiği çayı aldı. Teşekkür etti. Şekerini dikkatle alıp bardağına kattı. Metal kaşığı ile karıştırırken dökmemeye dikkat etti. Bardak içinde hareketlenen kaşık şekeri çevirdikce renkli sıcaklığın içinde döne döne kütlesinden ayrılıp sıvı içinde yok oluyordu.

Dikkatle tabaktan aldığı çay bardağını dudaklarına götürdü. Yudumladı. Sıcaklık öncelikle ağzına, oradan boğazına, devamıyla içerlere doğru aktı gitti. Her yudumda aynı tat aynı duyum ile tekrarlar birbirini izledi. Bakışları yan masalarda oyuna dalmış insanlara, garsonun masalar arasında ki hareketlerine, içeri geçenlere, dışarı çıkanlara kaydı. Onca bu yılların tanışları çeşitli yüz ifadeleri içinde geziniyordu.Arada yükselen sesler, kimi karşılığını buluyor, takılınıyor, vurdum duymazlanıyor, havada uçuşuyordu.

Saat ilerledikçe arkadaşının gelmemesi içinde sorular oluşturuyor, merakını kamçıladıkça artırıyordu. Bu saate asla kalmaz, çoktan gelmiş, seyire beraber katılmış, sözlerine söz katar olurlardı.

Aralarında yılların birikimiyle oluşan bir yakınlık, davranışlarında ortaklık gelişmiş, her ikisi de bir bütüne dönüşmüşlerdi. Sevinçleri sevinç, hüzünleri hüzün olurdu. Aralarında oluşan bu gizli köprü her ikisinin ortaklığı idi.

Düşüncelerinden; "Acaba rahatsızlandı mı?" diye kuruntular geçiyordu.

Geleceği yöne bakışlarını dikerken kol saatinden zamanı buldu. Saat üçü geçmekteydi. Görünürde yoktu. "Hele çayımı bitireyim, sonrası.." diye belli belirsiz mırıldandı. Cep telefonunun olmamasına ilk kez hayıflandı. "Çaldırır, bir haber alırdım.." diyerek çayının son yudumlarını aldı. İlk yudumdaki sıcaklık gitmiş, ılık bir hal almıştı.

Yandaki sehpaya boşunu koyarken, pantolon cebindeki bozukluklardan tutarı ayırıp tabağın kenarına koydu. Göz ucuyla saatine sonra kaldırımına baktı. Gelip geçenler içinde onu aradı. Bu, şu, o akışkanlığı içinde geriye taranmış saçları, tıraşlı yüzü, yalnızlığı içinde ağır adımlarıyla gelişini gördü. Acelesiz adımları, sağa sola sallanan yaşlı bedeni, mavi gömleği, ütülü siyah pantolonu, boyalı iskarpinleri ile gittikçe yaklaşıyordu.

Sırtındaki merakın, acabaların yükü dağılmış, iç huzuru büyümüş, yüzü gülümsemeye kesmiş, işte yine çıkıp gelmişti; "Acaba o da benim merakımı, telaşımı.. Yaşıyor mudur?" sorusunu aklından geçirse de "Yaşıyordur.." cevabını duraksamadan verdi. Çünkü dostu, arkadaşı, dünü, bugünü idi. Ve yarını da olcaktı. Bundan adı gibi emindi, emindi, emindi.. Zerre kadarcık olsun şüphesi yoktu!

***

- İnsancıklar /1 Okumak için tıklayınız 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi