ANI
Giriş Tarihi : 13-01-2024 16:34

Bostancı Ahmet / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -BOSTANCI AHMET

Bostancı Ahmet / Ahmet Keskin

BOSTANCI AHMET

Göçmen Ahmet köye gelip yerleştiğinde, tüm köy dikkat kesildi. Kendi aralarında ileri geri konuşmaya başladılar.

- Sonradan gel, su başına geç. Olmaz öyle şey.

Taş köprü başındaki tarlasının önünde bulunan hanay eve yerleşti, büyük bir ahır yaptırdı. İçine büyük baş hayvan doldurdu. Geldiği toprakların çalışkanlığından zerre sapmadı. Köyde pek çok alan bataklık, suluk arazi yüküydü. Düşündü, taşındı; “Aileler gerek bana"dedi; "Sulak alanları önce ıslah ederim, sonra varsa yoksa bostan dikerim.
Şehir yakın. Alıcısı bol olur..".

Yediden yetmişe herkes aynı şeyi söylüyordu onun için. 

- Göçmen geldi, göçmen gitti. 

Çalın köylerinden çok çocuklu bir kaç aile getirdi ve onlara sözler verdi göçmen Ahmet. 

- Islah edin, bostan dikin. Ürünün yarısı sizin. Pazarlaması ise benden. 

Aileler, tarla başlarına kondurdukları ikişer odalı, bir ocaklı evlere yerleştiler. Sıtması, çamuru demeden bir uçtan diğer uca, koca koca arıklar kazdılar. Bu arıklardan yüzey sularını ovaya, oradan Menderes’e akıttılar. Her geçen yılda, ekime hazır dönüm dönüm toprak ortaya çıkardılar. Topraklara bostan diktiler. Her baharda patlayan bostan çekirdekleri, kol verip yayıldıkça çiceğe, oradan da meyveye dönüştü.

Ağustos sıcağı altında iri iri bostanlar kendini göstermeye başladığında göçmen Ahmet, siyah atının eğerine kösülüp elinde kırbaçı, külotlu pantolonu ve körüklü çizmesiyle bostanları dolaşmaya başladı. Bostan başındaki söğüt dallarından kurulan çardaklarda mola verip, çalışanlara talimatlar verdi. 

- Yarına, iki araba karpuz hazır edin. 

Belindeki Bursa çakısını çıkarıp kestiĝi karpuzların tadına baktıktan sonra; "Bravo size" demeyi de ihmal etmezdi köye dönmeden önce. 

Sel yatağından sular sıçrata sıçrata geçen bostan yüklü arabalar, tozlu yollarda tekerleri gömüle gömüle önce köye gelip, oradan Ankara yolundan şehre gittiler. Bu arabaların sayısı arttıkça, artık göçmen Ahmet unutulmuş, yerini bostancı Ahmet almıştı.

Bostancı Ahmet yaz aylarında sık sık şehre iner, alışverişini yapar, ihtiyaçlarını heybelere doldurur, atına hafiften bir şaplak atar, onun; "Haydi" dediğini duyan siyah at, yola sahipsiz düşer, o günlerin Çal yolundan koşarak köye dönerdi. 

Bostancı Ahmet, işleri için oradan oraya dolaşırken atı hanay eve ulaşır, avluya girer, kişneyerek evin hanımına geldiğini bildirir, hanım avluya çıkar, yükü indirir, eğerini çözer, onu ahıra alır, yemler, işine geri dönerdi.

Denir ki; köylüler kendi aralarında kararlaştırır, sahipsiz atın urganla yolunu kesmeye çalışırlar, bir türlü başaramazlardı. Siyah şahin, her seferinde engeli yarar geçerdi. 

Boş bostan arabasında geri dönen Bostancı Ahmet, köy kahvesi önündeki dut ağaçları gölgesinde, sade kahvesini içerken, köylüler; “böyle de, böyle" diye laflara girseler de; “Tutamadık, yakalayamadık" sözlerine kahkahalar gülerdi ve; “Mümkünü yoktur" derdi köylülere. 

***

Uzun yıllar boyunca, Bostancı Ahmet köylü ağzında öykülendi durdu. Denir ki; “Genç yaşta öldü. Yaşasaydı susam ve pamuğu nasıl getirdiyse daha neler getirirdi. Köyün gelişimine mutlaka ön ayak olurdu" 

Her köyün mutlaka Bostancı Ahmetleri gibi Mehmetleri, Hasanları, Süleymanları vardır. Ve köyler, her zaman, önlerinden gidenlerin ayak izlerinden yürüyerek kendilerini göstermişlerdir.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi