ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 17-05-2023 20:33

Arı Oğulu / Ümit Ahmet Duman

Yazan: Ümit Ahmet Duman -ARI OĞULU

Arı Oğulu / Ümit Ahmet Duman

ARI OĞULU

Doğa çağırıyor. Kırlangıç sesleri, kelebek kanat vuruşları, gelinciklerin kokusu tüm koğuşu kanatları çalıştırmaya, gün ışığına davet ediyor.

Sessizliği, düzenli mırıltılara bırakan hareketlilikle, ne yaptığını bilen liderin arkasından teker teker ortamı ışığa doğru terk ettiler.

Yemyeşil bahçede ağaçlar, ağaçlar…. Elma, armut, kayısı, ayva, dut, vişne ve kirazlar. Ekip lideri, gözüne kestirdiği elma ağacının insan boynu kalınlığında, çatal yapmış gövdesine helikopter edasıyla yavaşça yerleşti. İzleyen ekibin elemanları sorgusuz sualsiz öncülerinin sağında, solunda, ön ve arkasında kendilerine yer açma telaşındaydılar.

Çevredeki insanların bir kısmı ağaçlardan meyve toplayıp sepetlemek, diğerleri ağaç diplerini çapalamakta meşguller. Güneş, en uzun günün en dik zamanında tepelerinde sanki bir canavar. Yüzlercesinin ağacın gövdesine sarılışını belgesel tadında izlediler. Parlak sarı, kahverengi renkli miniklerin kımıl kımıl hareketleri, ağacın gövdesinin canlandığı izlenimi vermekteydi.

Hareketli uzaktan iki renk, yakınlaştıkça içinde yüzlercesinin oynaştığı modern bir tablo görünümündeydi. Orkestranın her bir elemanın katkısıyla oluşan vızıltıların tiz sesi, kulakları cızırdatıyordu.

Çalışanlardan haber alan arıcı, beklediği anın geldiğine sevindi. Fırçasını,  dumanları tüten tütsü körüğünü hazırladı. Elma ağacının dibine karısı ile vardıklarında arıların dansı sürmekteydi. Karısı elini karnında gezdirirken gökyüzünde daireler çizerek zeybek oynayan leylekleri gördüğünde, eski bir banka reklamını anımsadı; gagasında kundağa sarılı bir bebekle evin damındaki leyleği.

Arıcı elinde oğulun toplanacağı sepetle, ağaca daldan dala tırmandı. Kendini sağlama aldı, sepeti tam kıpraşan grubun üzerine gelecek şekilde tuttu ve karısına, ‘’Haydin bismillah!" diyerek tütsülemeye başlaması komutunu iletti. Kadıncağız ağzı burnunda, doğurmasına gün saymaktaydı. Ha bugün ha yarın o da oğullayacak, ya da kızlayacaktı. Evde kocaya yardım edecek fazladan birileri olmadığından tüm bahçe işlerinde kadın kocasının sağ koluydu. Yapmadığı iş, bilmediği konu yoktu.

Üç gün önce biri ikiz diğeri tekiz üç oğlaklarının doğumunu sabaha kadar başlarında bekleyerek gerçekleştirdiler. Ne büyük mutluluklar getirmekte aileye yeni canlılar. Dün yoklar bugün varlar.

Doğumun erinci, doğanın uyanışı, beraberinde zamanı devindiriyordu. Kadın bol giysisiyle, elinde tütsü körüğüyle yavaş yavaş daldan sepete sevkiyatı başlattı. Tütsünün gözleri yakan dumanından rahatsızlıkla, kolonisini terk eden yarı kör yavrucuklar daldan güvenli liman gördükleri sepete yerleşiyorlardı. Bastığı elma dalının gövdesinin kayganlığını fark edemeyen kocanın, sağ ayağı kayarak elindeki sepet arı denizine beklenmedik sertlikte indi.

Dünyaya gözlerini yeni açan açamayan arılar ne olduğunu anlamadan kendilerini yerçekimine bıraktılar. Kadının kısa kollu elbisesinin boşluklarına, kafasına, boyun arasından içeriye girerek kendilerine güvenli yeni gövdeler arayışına girdiler. Yukarıdan arıcılıkta deneyimli koca, ilk kez karşılaştığı olağanüstü durum karşısında heyecanını bastırarak karısına sakin olmasını, kesinlikle kıpırdamamasını, tüm arıların yukarıdan yere doğru ineceklerini, yere ulaştıklarında da tekrar hepsini sepete alacaklarını haykırıyordu.

Buz kesmiş kadın kendinden çok bebeğinin derdindeydi. Kendi başına olsa, sorumluluğu olmasa şu anda onu hiç kimse tutamaz lime lime edileceğini bilse de nefesi kesilene, ısırıklardan bayılana kadar kaçardı. Sonrası ne olursa olsun. !!! Fakat içeride gelmesi an meselesi bir canlı vardı, ısırılırsa kendinin yoktu ama alerjisi varsa, kan zehirlenmesi olursa, hele hele en önemlisi son şansında erkek çocuğuysa taşıdığı. Beş on dakika da hayatında bu kadar karmaşık şeyleri düşünmeye alışık olmayan beyni uyuşmuştu.

Vücudu tepki olarak bir iki sallanmasına rağmen kocasının uyarılarıyla buz kesmişti. Koluna sinek konsa insanın kaç saniye hareketsiz beklemeye dayanabileceğini düşünün. On beş dakika oldu olmadı, arılar başından, yeni yeni tanımakta oldukları yüzünden, boynuna doğru kendilerince yarış yapmaktaydılar. Ağaçta elinde sepeti gülünç bir heykel edasıyla endişe içinde aşağıdaki gerilimi izleyen kocasının ortalığı sakinleştirici laf etmekten başka bir şey yapmak elinden gelmiyordu.

Arıcılık kursunda her olasılık üzerinde bilgilenmiş ; ısırıklara ne yapılır, yutulursa boğazından ısırılır da yutkunma tıkanma problemleri oluşursa ne yapılıra dair videolu dersler görmesine rağmen, yaşadığı olayda nasıl davranacağını deneyimlemeye yarayacak bir bilgiye sahip değildi.

Saniyeler, dakikalar ve saatler gün gibi telaş ve korku içinde geçmekteydi. Kadın beynini kilitledi, hislerini tatile gönderdi. Kaşınmamalı, hapşırmamalı, hızlı nefes almamalı, robotlaşmalıydı.

Kendimi bildim bileli rahat huzurlu günlere ne olmuştu. Bu kapalı sıcak ortamda yaşam mükemmeldi. Dışarıdan endişeli sesler, heyecanlı nefesler geliyordu. Önce kan akışım kesilir gibi oldu. Oksijen akımı kesik kesikleşti.

Anne babamın el dokunuşlarını tanırım, onların ellerini hissetmemle, tekmelerimle sinyal vermem aramızdaki muzip oyunlarımızdan. Kaşıyor desem değil, anlarım.

Tuhaf bir şey dokunuyor, sürekli aşağı yönde hareket eden minik adımlar. Adımlarda korku, telaşlı koşturma hissediyorum, ‘’Hey Hey!Kimsiniz neler oluyor, bilmediğim bir sevme biçimindeyim. Beni duyuyor musunuz?

Yardımcı olur musunuz?" diye dış dünyaya seslendim. Karşılığı, ‘’Korkma biz senden şanslıydık, birkaç saat önce doğduk, biz de bebeğiz korkma sana bir zararımız olmaz. Zaten ısırmayı bilmeyiz henüz. ‘’ olarak geldi.

Yaklaşık bir bir buçuk saatlik işkence sonucu, tüm yavru arıcıklar kadının bacaklarından toprağa eriştiklerinde kadın ve kocası derin bir oh çektiler.

Büyük bir felaketi ucuz atlatmışlardı. O çocuk doğdu, her arı gördüğünde annesinden duyduğu bu hikayeyle yaşamına devam ediyor. Sizlerle de paylaşmak için eline kalemi aldı ve yazdı.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi