ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-07-2025 18:30   Güncelleme : 01-07-2025 20:44

Yamalı Neşe / Suna Türkmen Güngör

Yazan: Suna Türkmen Güngör -YAMALI NEŞE

Yamalı Neşe / Suna Türkmen Güngör

YAMALI NEŞE

"Kapanmayan diz boşluğunu, yıllardır muzır gülüşlerle; iğnesiz, ipliksiz bir terzi gibi dikiyordu ihtiyar."

Hastane koridorları... Duvarlar griye çalan bir sessizlikle nefes alıyor. Poliklinik sırası ömür törpüsü sanki, ilerlemiyor. Zaman, duvardaki saate bakıp sinir krizi geçirir gibi... Derken, bekleme salonuna hayat giriyor. Seksenlik bir kahkaha…
Gelip yanıma oturan amca, yaşlı değil; sanki geçmişiyle flört eden bir çocuk…

Hayatla cebelleşmekten değil, onunla dalga geçmekten kırışmış göz kenarları. Eğilmiş olsa da azıcık bedeni; ruhu, bacağı gibi dimdik. Üstünde bulutlarla özdeş mavi bir tişört… Gözlerinde ışık, dilinde fıkra senfonisi... O konuşmaya başlayınca yorgun, hasta bedenler bile dikleşiyor. Tıpkı bir ok gibi karşıya doğrulmuş, yaralı bacağının uzandığı yön. Dizini kıramasa da hayata bakışıyla zincirleri çözüyor, gülmeyi öğretiyor.

Diz kapağı yokmuş. On yaşlarındayken parçalanmış. Ameliyat olmuş; ama o dönemlerde hastaneler bu kadar gelişmemiş, yetersizmiş. Diz kapağı çıkarılmış, bacak dümdüz kaynatılmış. Kırılan bir tek diz değilmiş zamanında, belli ki. O günden sonra gülmekten başka çare bulamamış kendine.
Yanımıza oturuyor. Gülüşü önce karşı koltuktan başlıyor yayılmaya, sonra tüm koridora bulaşıyor. Karşı koltuktan amcaya gülümseyerek bakan genç çocuğa, o da gülümseyerek;

- Oğlum bu bacak böyle dik duruyor ya; sanki her an selam verecek bir devlet memuru!

Ardından etraftan yükselen  kahkahalar... O an bekleme salonu, hastane değil de kahvehane sanki. Birazdan çay getirecek kahveci…

"’Bu bacak ne yana bakıyor amca?’ diye soranlar var bana.” diye anlatıyor. Amcanın elbette verecek güzel bir cevabı olduğunu düşünürken, ardından patlatıyor espriyi yine...

 "’Kusura bakma evladım, bu bacak sabıkalı. 1953'te isyan etti, hâlâ devletle barışamadı.’ diyorum."
Ardından salondaki herkes kahkahayla sarsılıyor. O anda bir hemşirenin bile göz ucuyla gülümsediğini yakalıyorum.

Amcanın bacağı, koridordan geçenlerin yoluna barikat gibi uzanıyor. Koridordan geçen biri takılıp tökezliyor;

"Dikkat etsene amca!" diye tersliyor amcayı.

"Senin dikkatin bana çarptı evladım. Bu bacak yetmiş yıldır sabit. Döner sermaye gibi dönmüyor, bağışlayacaksın artık!”

Bir başkası daha çarpıyor. Genç bir kadın, elinde evrak, öfkeyle dönüyor;
"Bu bacak ne böyle, niye uzatarak  oturuyorsun?"
Cevap hazır. Muzip bir bakış atarak;
 "İkna edemedim hanım kızım. Doktorlar aldı kapağını, şimdi psikolojisi bozuk. Kapanamıyor."

Gülüşmeler... Sonra bir başkası… Bu kez çarptığı gibi düşürüyor. Amca eğiliyor, zar zor;

- Ben buradayım da bacak başka bir yolda, kendi yoluna girdi galiba...
Ben kıramıyorum bu bacağı, istersen sen kır, rahat edelim ikimiz de!

Koridorun havası değişiyor. Az önce gevşeyen yüzler gergin. Hastane, steril kokusundan sıyrılıp soğuk hava deposuna dönüyor.

Ben o an panik ile kalktım. Elinden tutup kaldırarak oturmasına yardım ederken; dönüp bana göz kırpıyor. Göz kırpması öyle sıradan değil; sanki zamanla dalga geçen bir insanın “Ben iyiyim evladım, sen de iyi ol.” deyişiydi.

Yine anlatıyor amca:

“Kapağım yok ama şapkam var, onunla selam duruyorum hayata!” diyor ve yarım bir nefes alıp devam ediyor:
“Bak bu kalp var ya... Bu kalp, O, hâlâ kıvrak!”

Sırası geliyor amcanın. Kalkıyor yerinden. Bacağı hâlâ dimdik. Bizlerse onun gidişiyle kamburlaşıyoruz yeniden. Sürükleniyor arkasından kahkahalar da...
Soluyor koridordaki renkler birden. Önceki gibi hasta hâline dönüyor herkes. Numaralı bir yalnızlık, dosyalı bir keder, reçeteli bir sabırla.

Gittikten sonra o, anlıyorum ki hastane, hastaların değil sadece; kırılmış gülüşlerin de bekleme salonuymuş. O amca, kendi kırık dizinin üstüne koskoca bir yaşam neşesi kurmuş.

Öyle insanlar vardır ki bedenindeki bazı uzuvları olmasa da çalışmasa da hayatın yüzüne tokat gibi kahkaha atarlar. Amca da işte onlardan biriydi. Eksik uzvuna aldırmadan ruhu koşuyordu. Laf yetiştirirken kendisine çarpanlara, hepimize tutunacak bir neşe atıyordu aslında.

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi