ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 02-12-2023 23:18   Güncelleme : 03-12-2023 01:35

Evimiz / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -EVİMİZ

Evimiz / Ahmet Keskin

EVİMİZ

Çocuğun gözleri ışıl ışıldır. Bu dağ yamacının yalnızlığında, çadırın arkasında kendi halinde oynamaya çalışır. Şu an anneannesinin ve kendisinin dışında herkes, günün hayı huyu ile meşguldür.
Yaşlı kadın sabah sütünün işlenmesi ile uğraşırken seslenir:

- Ayşe’m, ninem hadi sen oyna. Ben sütü ısıtıp mayalayayım, sonra seninle olurum.

- Tamam nine.
- Ayşe’m, sen ocağın yanına biraz odun taşı, ocağı söndürmeyelim.

Ayşe; harıma koşmuş, yığından odunlar alıp ocağın yanına yığmış, oyun için çadırın arkasındadır. Geri dönüp baktığında kara çadır, ağaçlar, çalılar dışında başkaca bir şey yoktur.

Yayla çadırının son günlerine gelinmektedir. Bir vakit sonra düze inilecektir. Düz demek evdir, köydür, kalabalıktır, arkadaştır. Ali'dir, Selvi, Emine, Kadriye, Hasan'dır… Okuldur, öğretmendir, kalem, defter, kitap, boyalardır… Güleç yüzlü öğretmeniyle yaptığı şu şekildeki konuşmalardır:

- Söyle Ayşe, başkentimiz neresidir?
- Ankara'dır öğretmenim.
- Aferin Ayşe. Pekiyi Ankara niçin önemlidir?
- Çünkü kalbidir ülkemizin. Millet Meclisimiz oradadır.
- Aferin Ayşe, başka önemi nedir?
- Çünkü ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ümüz orada, Anıtkabir'de yatmaktadır.
- Aferin Ayşe, teşekkür ederim.

Ayşe köyünün özlemindedir. Yaylayı sever, fakat köy daha sıcak, daha kalabalıktır. Düğün, dernek, komşu oradadır. Kalabalık oradadır.

Ayşe oyununa; “Bugün evimizi yapacağım.” diyerek başladı. Yanına gelen Karabaş’a; “Git öte, şimdi evimizi yapacağım, seninle oynayamam. İstersen kenardan beni izleyebilirsin.” dedi.

Ayşe; oyununun dünyasındaki taşlar, odun parçaları, toprak ile karışmış, kendinden geçmiştir. Önce evlerinin duvarları yükseltilmiş; hatıllanmış, üstüne yapraklar sıralanmış, toprak serilmiş, yaratıcı elleri gereğine yönelmiştir. Karabaş çıktığı taşın üzerinden izlemekte, sessizce durmaktadır.

Zaman ilerledikçe çocuk ellerinde ev oluşturulmuştur. Ayşe, tatlı bir yorgunluk içinde bitirdiği evin kenarına oturur. Sevinç dolu gözlerle bakar. Sonra o kara boncuk gözlerini ilerilere diker. Şu tepeler arasından görünen dağ yolu, yılanca aşağıya iner.

Ayşe, o yoldadır şimdi. Yüklü hayvanlarla inmektedirler. Toprak yol onlara iz vermekte, her dönemeçte aşağılara ulaşmalarını sağlamakta, yayla geride kalmaktadır. Hepsi düzün sevincine kaptırmıştır kendini. İnilir inilir…

Anneannesinin sesi kulaklarına dolar:
- Ayşe kızım.
Dalgınlığından sıyrılır. Kalkar, koşar. Süt kazanının başındaki sesin sahibine cevap verir: 
- Buyur.
- Gel kızım, süt katayım iç.
Ayşe çadırdan cam bardak getirir. Yaşlı kadın süt katarken konuşmaya başlar:
- Ne oynadın?
- Evimizi yaptım nine.
- Evi çok mu özledin?
- Özlenmez mi ninem, özlenmez mi?
Yaşlı kadın süt bardağını uzatırken Ayşe; “Az kaldı ninem, az kaldı.” diyerek dalıp gider…
Şu an gökyüzünde mavi bir renk, sapsarı güneş onlarladır…

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi