SİNEMA / TİYATRO
Giriş Tarihi : 24-10-2024 14:48   Güncelleme : 24-10-2024 16:56

Transhümanizm / Turgay Adlım

Turgay Adlım -TRANSHÜMANİZM

Transhümanizm / Turgay Adlım

TRANSHÜMANİZM

Tanrı'yı Öldürdük, Şimdi de Kendimizi mi Yok Edeceğiz? Transhümanizm: Cennetin Kapısı mı, Cehennemin Ekspresi mi?

Gökyüzü boş, tahtı terk edilmiş, yankılanan sadece insanın çığlığı: "Tanrı öldü!"

Ama bu bir zafer narası değil, Nietzsche'nin acı dolu bir ağıtı. Zira o, ne bir ateist ne de bir nihilist olarak konuşuyor. O, Batı'nın kendi elleriyle Tanrı'yı öldürdüğünü haykırıyor.

Aklın putlaştırıldığı, rasyonalitenin her şeyi yuttuğu bir dünyada, Sokrates'ten beri inşa edilen batı düşüncesinin temellerini sarsıyor.

Putların Alacakaranlığı'nda, aklın egemenliğine başkaldırıyor, insanın sadece mantıktan ibaret olmadığını, içinde kaynayan tutkuların, içgüdülerin, hayatın kaotik ritminin de var olduğunu hatırlatıyor. Dionysos'un coşkusunu, yaratıcı gücünü bastırmanın bedelini, ruhun kuruması ve anlam arayışının çıkmaza girmesi olarak görüyor.

Ve şimdi insan, kendi kendini yaratma yolculuğunda. Tanrı'nın boş bıraktığı tahtta, kendi imgesini yaratmaya çalışıyor. Transhümanizm, bu yolculuğun yeni bir aracı. Yapay zekâ, nanoteknoloji, genetik mühendisliği...

İnsanı sınırlarının ötesine taşıyacak, onu belki de ölümsüzlüğe ulaştıracak, bir nevi tanrıya dönüştürecek sihirli değnekler gibi. Hastalıkların, yaşlanmanın sonu, sınırsız bilişsel güç...  Cennetin kapıları aralanıyor gibi. Peki ya ardında gizlenen cehennem?

Maneviyattan kopuk, etik değerleri hiçe sayan bir teknoloji çılgınlığı, insanı kendi yarattığı canavara mı dönüştürecek?

Kontrolden çıkan yapay zekâ, insanlığın efendisi mi olacak?  Matrix filminin distopik dünyası, bir kehanet mi yoksa bir uyarı mı?  Yoksa “Blade Runner"daki gibi, insan ve makine arasındaki sınırlar bulanıklaşacak, “insan olmak" ne demek sorusu cevapsız mı kalacak?

İnsan bilinci, bir bilgisayara yüklendiğinde hâlâ insan olarak mı kalacak? Özgür irade, beden ve zihin arasındaki o muazzam bağ, ölümün anlamı...

Transhümanizm, insanı varoluşsal sorularla baş başa bırakıyor. Yaşamın sonluluğu, acının ve kaybın varlığı, insan deneyiminin temel taşları değil midir? Bunları ortadan kaldırmak, insanı insan yapan özden koparmak anlamına gelmez mi?

Elon Musk'ın Neuralink projesi, CRISPR teknolojisi... Bir yandan bilimin sınırlarını zorlayan bu keşifler, diğer yandan insanlığı ikiye bölme potansiyeli taşıyor.

Teknolojiyle güçlendirilmiş "süper insanlar" ve "sıradan" insanlar... Yeni bir ayrımcılık, yeni bir çatışma çağı mı başlayacak? "Gattaca" filminde olduğu gibi, genetik olarak mükemmelleştirilmiş bir azınlık, toplumun geri kalanını köle mi edecek? Ya da ütopik bir transhümanist toplum mu kuracağız? Hastalık ve ölümün olmadığı, herkesin üstün zekâya ve yeteneklere sahip olduğu bir dünya... Peki ya insan olmanın özünde var olan acı, kayıp, mücadele? Bu "kusurlar" olmadan insan, anlamını ve amacını nasıl bulacak?

Mutluluk, çabanın ve aşmanın sonunda elde edilen bir ödül değil midir? Acı çekmeden, kaybetmeden, mücadele etmeden yaşamanın ne anlamı kalır?

Teknoloji bir araç olmalı, amaç değil. Aklımızı kullanırken kalbimizi, vicdanımızı unutmamalıyız. Transhümanizm, insanlığı ileriye taşıyabilir; ama etik ve manevi değerleri gözardı edersek, bizi cehennemin dibine sürükleyebilir. Nietzsche'nin "Üstinsan"ı, sadece teknolojik olarak gelişmiş bir varlık değil, aynı zamanda ahlaki ve manevi olarak da üstün bir bireydi.

Bu yolculukta bilgelik ve sağduyu pusulamız olmalı. Teknolojik gelişmeleri insan onurunu ve doğayı koruyacak şekilde kullanmalıyız.

Unutmayalım, bu kez oynadığımız şey, insanlığın ta kendisi.

Editör: Deniz İmre

EditörEditör