SÖYLEŞİ
Giriş Tarihi : 20-09-2022 21:08

Son Bakış

Yazan: Işıl Işık - SON BAKIŞ

Son Bakış

SON BAKIŞ

Seni hayallerime koymayalı çok oldu... 

Mesela, bir evin penceresinden bakıp gördüğüm son sokak lambasından gölgeni birilerine benzetmiyorum artık. Beklenen o şarkıda Hülya Koçyiğit bakışıyla çalan zile heyecan duymuyorum. Bir balık sofrasında unuttuğun şiirime "daha çok omega almalısın!" deyişimdeki son gülüşünü özlemiyorum. Yarınlarıma katmıyorum mesela.

Aldığım gezi yolculuk biletlerine cam kenarını sever, ağaçları izlerken ellerimi tutar, göğü sevinçle kucaklar, binlerce hatıralara dalar benimle demiyorum. Mola verdiğimiz duraklarda en çok kavakları, demli çayı, buz gibi şeftaliyi yerken damlayan parmaklarını yalayışını, bi mecal kalırcasına güldüğümüz, acil otobüse yetişme telaşlaşlarımızı hatırlamıyorum bile...

Aynı aynada saklambaç oynar pozlarıyla birbirimizin saçlarını bozduğumuz anları unuttum gitti. Satırlarında dolaştığımız kitapta gözlerim, altı çizili Cemal Süreya şiirinde "Hayat kısa kuşlar uçuyor." kelimelerinde seslerimiz öpüşmüyor artık.

Bileğindeki bilekikte, tarağımdan özenle topladığın saç tellerimi örgü şeklinde örüp, taktığında "şansımsın" dediğin o melodi sesini rüyanın bir yerinde usulca bıraktım sessizce. Günlerce gelmediğinde yarım kalan su bardağını yıkamadığımı, vazodaki "gülüm" dediğin gülleri yaşatmaktan vazgeçmediğimi, yastığımın altına çeyiz mendili gibi sakladığım Nestle kokulu sarı yaldızlı kağıdı hiç bilmedin belkide... Hepsini terk ettim ümitsizce. Giydiğin terliği okşadığım vestiyer susmuş şimdilerde. Kiraz çiçeği kolonyalı kaşkolun sonbahar. Asılı durmuş annesini bekleyen kız çocuğu sanki.

Heyecanla girdiğin odanın duvarları şimdi nemli. Rengi buz mavisi. Oysa kremdi yumuşaktı ve yaz serinliğiydi. Çerçevede son tiyatro sahnesinden kalma kaçamak bir sarılış. Konsolun üstünde bereket narları yanında anahtarlık. İsmimizin baş harfleri. Kimyada oksijeni simgelerdi. Bu bile boşa değildi. "Nefesimsin! " derken cümle içinde.

Filmin bir yerinde korkuyla koluna soğuk suda büzüşen parmaklar gibi   sarılıp hayata tutunuşumdun. Terasın en kuytu yerinde dokuz yaşında parkta gezen çocuktum. Anlardın. Ondandı sallanırken arkamda havalara uçuran ellerin sanki hiç dokunmayan babamın elleriydi bulutlardan yere basarken. Özlemlerimi bulan, binlerce oyunlar bilendi kabuk bağlamış yüreğin. Ben de bilirdim yenilenmiş yara almayan yanlarımızdı bizi hayatta tutan. Vişne çürüğü tekli berjer senin izlerini saklamış içine. Kadife dokunuşlu dokusu hep ellerin. Uzun ince parmakların aynı iplik.

Şimdi,
Bitmemiş aşklar, kavuşulamayan vuslatlar, yaşanması mümkünken yaşanmamışlıklar kalbimizin antresinde terlik bekleyen bir misafir. Ağırlanmayan her tutku, istek, boşluk yaratan her duygu açlığı ve yoksunluğu çığlık çığlığa defalarca emir kipiyle  seslenmekte. . Erteleme yarım kaldı.

Sayfayı kapat. Misafirleri salona al ve yüzleş korkma, daha nereye kadar? Bitsin geçmişle nikahın söylemleriyle dolu bir dolu sorular. Tıpkı tozu halının altına süpürmek gibi. Sadece cesaret ve kendine güven, geçmişin veresiye defterinin kapanmasına sermaye. Bu defa pamuk eller sol üstteki tik tak atan kalbe, ritmi değiştiren güç bizde. Her yüzleşme, her itiraf geleceğe pencere...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi