ANI
Giriş Tarihi : 01-04-2024 21:29   Güncelleme : 02-04-2024 06:54

Sevdam Sende Saklı Ankara -3 / Yadigar Uyar Özyapan

Yazan: Yadigar Uyar Özyapan -SEVDAM SENDE SAKLI ANKARA /3

Sevdam Sende Saklı Ankara -3 / Yadigar Uyar Özyapan

SEVDAM SENDE SAKLI ANKARA -3

Yarim ne güzel bir kelimeydi. Beni derinden etkiledi. Sakız aşkı geliverdi aklıma. Kedisine köpeğine; “Aşkım” diyenler; “Yarim” diyebilirler miydi acaba diyerek gülümsedim.

Mehmet Amca’ya; “Nasıl tanışıp evlendiniz. Sakıncası yoksa anlatır mısınız?” sormam üzerine Mehmet Amca sakin ve dingin bir sesle; “en baştan başlayım o zaman” diyerek evin köklü geçmişini anlatmaya başladı.

Bu evde doğmuş ve büyümüşlerdi. Babası semerci ustasıymış ve bu meslek, ailede kuşaktan kuşağa geçmiş. Semerciler lakabıyla bilinen eski Ankaralılar arasındalarmış. Eskiden at ve eşekler için semer yaptıklarını ve işlerinin de çok iyi olduğunu anlattı.

Bahçede dört ev bulunduğunu ve diğerlerinin de akrabalarının oturduğunu belirtti. Ancak, zamanla akrabaların çocukları değişik şehirlerde iş bulunca evlerin boşaldığını ve kiraya verildiğini anlattı.

Güzel anılarından bahsederken  avlunun evin göğsü gibi olduğunu ifade etti. Orada yazları herkesin toplandığını, çaylar içildiğini ve keyifli sohbetlerin yapıldığını anlattı. Avluda yer alan çeşmede yüzlerini ve ellerini yıkadıklarını belirtti.

Gençlik yıllarına dair anılarından da bahsetti. Babasının mesleği olan semerciliği öğrettiğini ve aynı zamanda okuması için de destek olduğunu söyledi. Okula pek önem vermediğini, gençlik döneminde mali durumlarının iyi olduğunu ve pek çok kızın ilgisini çektiğini gülerek ifade etti. Aliye Teyze’m de gülerek göz kırparak ona katıldı ve; “Ama benim gözüm Aliye’mi gördükten sonra kimseyi görmez oldu" dedi. Aliye Teyze’me bakarak. Birbirlerine olan sevgileri açıkça ortadaydı ve herkesin yüzünde gülümseme belirdi.

Merakımı bir kez daha kontrol edemeyerek, Mehmet Amca’nın Aliye Teyze’mi nerede gördüğünü sordum, heyecanla onun cevabını bekliyordum. Mehmet Amca anlatmaya başladı:
“Bir kış günüydü yerler hep buz tutmuş, kar nerdeyse boyumuzu aşmıştı. Dikkat ederek eve doğru yokuşu çıkarken, yukardan üzerime doğru kayarak gelen birini gördüm. Hemen uzandım zor tuttum.” dedi ve bir kahkaha attı; “Bir baktım kollarımın arasında masmavi gözleriyle bana bakan kırmızı yüzlü dünya güzeli bir kız. Sarı saçları kaymanın etkisiyle savrulmuş, örtüsü bir yana kaymıştı. Gökten bir melek indi sandım” dedi.“Bırakamadım sarıldım iyice. Öyle utanmıştı ki kollarımda kıvrıldı, küçücük kaldı sanki. Yavaşça ayağa kaldırdım; ‘sıkı bas yere’ dedim; ‘Kimsin, nesin, nerden geldin böyle?” diye sordum.

Kekeleyerek; “Ben, yandaki kapı komşumuzdan çıkıyordum, ayağım kayınca burada buldum kendimi” dedi.

“Adın ne senin?” diye sordum.

”Aliye“ dedi usulca. 

“Ama ben sözlüyüm” dedi durduk yere.

“Neden öyle dedin Aliye Teyze’m? “ diye sordum.

Aliye Teyze yine utanarak; ”İlk defa gördüğüm birine içim ısınmıştı birden, hiç bırakmasın istedim. Ama sözlü olduğum geliverdi aklıma istem dışı söyleyiverdim.”

Mehmet Amca’mın heyecanla anlattığı bu anıya gülerek kulak verdim. Kış günü karla kaplı yokuşta kayarak gelen bir kızın aniden hayatına girmesi gerçekten masalsı bir hikaye gibi geliyordu.

Aliye Teyze’m, masmavi gözleriyle ve kırmızı yüzlü dünya güzeli olarak tanımlanan bu kız, onun için adeta bir melek gibiydi. Kayarken düşen kızı hemen kucaklayarak korumuş ve adının Aliye olduğunu öğrenmişti. Aliye Teyze, ilk kez gördüğü birine içinden hiç bırakmasını istediği bir bağ kurmuştu.

Mehmet Amca’nın gözlerindeki ışıltı, o anı hatırladıkça yaşadığı heyecanı yansıtıyordu. Aliye Teyze’nin sözlü olduğunu söylemesi ve nedenini açıklaması da oldukça sevimliydi. Aniden içini ısıtan bir duyguyla bunu söylemiş ve hemen sonra kendi durumunun farkına varmıştı. Bu romantik ve samimi hikaye, Aliye Teyze’m ve Mehmet Amca’nın arasındaki sevgi dolu bağı daha da güçlendirmiş gibi görünüyordu. Eski günlerin hatırası olan bu anı, onların arasındaki özel bir anı olarak her zaman canlı kalacaktı. Mehmet Amca’nın anlatımıyla o anıya tanık olmuş gibi hissettim ve içimde bir sıcaklık hissettim.

“Ah kızım” diye devam etti Mehmet Amca, yüreğime bir ateş düşmüştü. İlk defa gördüğüm bir kıza aşık olmuştum oracıkta. Aliye aniden geldiği gibi sessizce ayrılıvermişti yanımdan. Günlerce evlerinin önünden geçtim; “İki ev yan yanaydı birinde oturuyor Aliye”diyerek her gün gece gündüz evlerin önünden geçtim,  belki bir daha görürüm ümidiyle.

Günler sonra bir gece vakti evlerden birinin perdesi hafifçe aralandı, mum ışığında çekingen güzel yüzünü az da olsa görebildim. Sevdalanmıştım, aklımdan, yüreğimden çıkmıyordu  Aliye’min  yüzü. Tam bir yıl boyunca geceleri hafif aralanmış olan perdeden mum ışığında, gündüzleri ise kapı aralığından görmem için başını uzatırdı.

Mehmet Amca’mın anlattığı  hikaye, gerçek bir aşk masalını andırıyordu. Aliye'ye olan aşkı, onun güzel yüzünü mum ışığında bile görebilme isteği, onunla yıldızların altında, gökyüzü altında olmanın hayalini kurması, içten içe sevgi dolu bir bekleyişe dönüşmüştü.

Geceleri hafifçe aralanmış perdeden, mum ışığının aydınlattığı Aliye'nin güzel yüzü, Mehmet Amca’nın yüreğinde alevlenen aşk ateşini daha da körüklemişti. Onun yüzüne, temiz yüreğine aşık olmuştu, aklından ve yüreğinden bir an bile çıkmıyordu. Gündüzleri ise kapı aralığından Aliye'yi görebilmek için bir umutla bekliyordu. Bu saf ve içten aşk, yüreğini sarmış, onu başka bir dünyaya götürmüştü.

Bir yıl boyunca süren bu bekleyiş, aşkın gücünü ve kararlılığını gösteriyordu. Mehmet Amca’nın kalbinde yeşeren sevgi, zamanın geçmesine rağmen hiç solmadan alevlenmeye devam etmişti. Bu bekleyişin sonunda neler olduğunu merak ettim, heyecanla devamını dinlemek istedim.

Uzaktan uzağa görebilmiş, dokunmadan sevebilmiştik birbirimizi. Bir kez görmekle ancak bu kadar sevilirdi insan.  Günden güne içime kapanmış derin bir sessizliğe bürünüyordum. Annem fark etti durumu; “Neyin var oğlum söyle derdine çare bulalım” deyince; “Annem, ben aşık oldum, aklım fikrim Aliye’de” dedim.

“Ee tamam oğlum, sorar soruşturur, gider isteriz kızı“ dedi. Üzüntüyle;  “Annem kız sözlü” dedim.

Aliye Teyze’min güzel gözleri bulutlanmıştı.  Ben anlatayım burayı dedi; “Amcam, oğluyla daha biz küçükken babalarımız anlaşmış kendilerince söz kesmişler. Nasıl evlenecektik kardeş gibi aynı avluda büyümüştük. Ne amcam oğlu istiyor evlenmeyi, ne de ben. Lakin söz kesilmiş büyüklerimize karşı çıkmak hele de ben evlenmem demek ne mümkün”

İyice merakım artmıştı; “Sonra ne oldu, ne oldu?” diye ısrarla sordum. Mehmet Amca; “Ben Aliye’mi kaçırma planları yapıyordum, başka çaremiz kalmamıştı. Ama annem babam ikisi birden karşı çıktılar; “Olmaz oğlum, ele güne rezil oluruz, yapma etme. Başka bir kız buluruz sana” dedilerse de dinlemiyordum. Okulum bitmiş, askere gidecektim artık. Yine bir akşam üstü, dalgın dalgın eve çıkarken bir kız çocuğu avucuma bir mendil bırakıp kaçtı.

Mendili açtığımda içinden bir mektup düştü, merakla açtım.  Aceleyle bir köşe bulup mektubu okumaya başladım. Aliyem’dendi gelen mektup; “Memedim, amcam oğluyla dün bir aralık  bulup konuştuk, ne onun ne de benim rızamız var bu evliliğe.

Amcaoğlu Almanya’ya daha önceden işçi olarak gitmek için başvuru yapmış. Yeni cevap gelmiş, kabul edilmiş. Yakında Almanya’ya gidiyor. Amcamlar karşı çıksa da; “ben gideceğim” diye diretmiş.

Amcam; “Evlatlıktan çıkarırım seni, bu kız ne olacak? Söz verdik” demiş.

Amcaoğlu, büyük bir cesaretle; “Ben kardeş gibi biriyle  evlenemem, Beni azcık seviyorsanız, bırakın istediğimi yapayım” diye diretince, amcam çaresiz babama gelip söylemiş.

Sabahın erken saatinde bağıran babamın sesiyle uyandık, annem de koştu geldi.  Ne olduğunu anlamamıştık. Annem; “Dur bir efendi ne oluyor?Hayır olsun nedir bu halin?” diye sorunca babam; “Ne olacak? Cemil  Almanya’ya gidiyormuş, benim kızımı oralara göndermeyeceğimi biliyorlar tabi. Sözden de caydılar” diyerek söylenip duruyordu.

Artık, amcamla araları açılmıştı, hiç konuşmuyorlardı. Babam bu durumda; “Bizim orada oturmamız mümkün değil, biz taşınacağız” diyerek satılık ya da kiralık ev aramaya başladı. Memedim üzülme artık diye acele yazdım bu mektubu, biz kavuşacağız Allahın izniyle.”  diye bitiyordu mektup.

Mektubu kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum sevinçle koklaya koklaya okuyor, saklıyordum. Hemen anneme koştum, durumu kısaca anlattım, Annem; “Dur hele, bak kader sizi bir araya getirmek için yol açıyor, bizim evlerden biri boşalıyor yarın, Bekir Amca’nın Malatya’ya tayini çıkmış, oraya gidiyorlar. Ben Aliyelere gidiyim, tanışamadık deyip hal hatır sorarken evin boşaldığını laf arasında söyleyiveriyim”

Annemin ellerine sarıldım öptüm; “Anam benim, güzel anam” dedim.

Annem hemen gitti, dönmesini beklemek bir asır sürdü sanki. Sonunda annem koşa koşa geldi; “Haydi, müjdemi isterim. Lafın arasında söyleyiverdim bizim evin boşaldığını”

Aliye’nin annesi; “Efendiye bir söyleyim, ev arıyorduk biz de” dedi.

Sabahı zor ettim, erkenden kapının çalmasıyla uyandım. Babam koşarak geldi; “Haydi, gözün aydın anlaştık seninkilerle buraya taşınıyorlar” deyince çok mutlu oldum. Bir hafta sonra sabah uyandığımda Aliye’mi avludaki çeşmede elini yüzünü yıkarken görünce sevinçten havalara uçtum.

Zaman geçtikçe ailelerimiz çok iyi dost oldular. Avluda çay içerken Aliye’nin babası Emin Amca arada beni de çağırıyordu. Aliye’m çay getirip götürdükçe göz ucuyla bakışıyorduk.

“Odalarımızın pencereleri birbirine baktığı için, gece yine mum ışığında da olsa her gün görebiliyordum. Çok mutluyduk, fakat askerlik gelip çatınca babama“ artık Aliye’yi isteyin babacığım ben askere gitmeden adını koyalım gözüm arkada kalmasın“ dedim.

Babam da gülerek; “Münasiptir, aferin sana. Üstüne düşeni yaptın, sevdana sahip çıktın. Artık biz de üzerimize düşeni yaparız” dedi.

Bir hafta sonra, annem ve babam, Aliye’mi istemeye gittiler. Aliye’min babasının; “Sizden iyisini mi bulacağız? Hayırlı uğurlu olsun” dediğini duyunca Aliye’m; “Oh, çok şükür” demiş. Herkes bakınca Aliye’m çok utanmış. Babası, annesi de şaşırmış tabi ama bir yandan da  sevinmişler, bu evliliğe kızlarının da gönlü var diye.

Artık Aliye’m ile baş başa kalmak istiyorduk. Askere gitmeme çok az zamanım kalmıştı. Arif Amca’dan   bir pastaneye gitmek için izin istedim. İzin verdi fakat yanımızda küçük erkek kardeşiyle birlikte.

Heyecandan ne çay içebildik, ne de bir şey yiyebildik. Kardeşine tatlı söyledim, o tatlısını yerken bir yıl uzaktan gördüğüm sevdiğim yüzü yakından görmek,  ezberlemek  istiyordum. Ellerini tuttum masanın altından,  Aliye’m kızardı yine. Usulca; “Hiç ayrılmayacak bu eller, az daha sabret” dedim.

Neyse uzatmayayım kızım, tutuş o tutuş bir daha ellerini bırakmadım. Allah ömür verdikçe de bırakmam. Rabbim bize herkese nasip olmayan güzel bir hayat ve sevda nasip etmişti. Kıymetini bilmemiz gerekliydi.

Sustu bir an Mehmet Amca, bense konuşma uzasın sevdalarından bahsetsinler istiyordum.

”Mehmet Amca sevdanınız, sevginiz hiç mi eksilmedi?” diye sordum.

Mehmet Amca; “Ne eksilmesi be kızım, daha da arttı. Sadece sevgimiz değil, sevdikçe saygımız da arttı. Bizim çocuğumuz olmadı, istedik ilk zamanlar sonra kabullendik. Sevgimizdi bize armağan, şükrettik, daha da  bağlandık. Sevgiyle, saygıyla böyle yaşlandık. Zorluklar da oldu elbette hayatımızda; “İyi günde, kötü günde” dedik ya, iyiye de, kötüye de şükrettik. Yaşlandık tabii artık, sağlık sorunlarımız oluyor, olsun her şey bizim için.  Bu evi de hem ata ocağı hem de sevdamızın şahidi diye bırakamadık. Çok gelen giden oluyor.

Bize; “Satın, çaycılar konağı yapalım burayı diyorlar. Fakat  satmayı hiç düşünmüyoruz, Biz, apartman dairesine sığamayız. Bizim hayatımız sadece evlerin içinde değil avluda yaşanır. Gördüğün bu  avluya hayat da deniyor evlerinde göğsü, sinesi gibidir. Yani bu avlu, bizi sinesinde besledi. Bazen ressamlar, yazarlar gelir, üç beş ay kiralarlar, bize de yaren olurlar. Bakma şimdi yalnızız ama çok şükür gelenimiz gidenimiz hiç eksik olmaz” dedi.

“Kızım, ben yatsı namazımı kılayım bana az müsade” deyince benimde istemeye istemeye kalkma vaktimin geldiğini anlamıştım;  “Mehmet Amca, siz gitmeden ben de müsaade isteyeyim, başka zaman yine gelirim, sohbet ederiz .Çok teşekkür ederim, sizi yoluma çıkarana şükürler olsun. Beni bana getirdiniz. Her zaman aklımda yüreğimde olacaksınız ve her fırsatta size geleceğim. Belli mi olur belki kiracınız olurum” dedim gülerek.

“Yoo” dedi ikisi de. Sen kızımız olarak gel, misafirlik bitti.” dediler ve  sarılarak vedalaştık. Uzun zaman el salladılar arkamdan. Aslında orada kalarak  bu sohbetin devam etmesini istiyordum. Hatta; “yat burada” deseler kalacaktım.

Mehmet Amca ve Aliye Teyze ile yaşanan bu samimi ve içten sohbetin sonunda, Mehmet Amca’nın gözlerindeki mutluluk ve Aliye Teyze’min gülümsemesi beni de mest etmişti. Bu güzel sevda hikayesinin bir parçası olmuş, onların aşk dolu geçmişine tanıklık etmiştim.

“Belki bir gün tekrar onları ziyaret eder, bu güzel sevda hikayesinin devamını dinlerim” diye içimden geçirdim. Bu deneyim, hayatım boyunca unutamayacağım, beni olumlu yönde etkileyecek bir anı olarak hafızamda kalacaktı. Ve belki bir gün, kendi hikayemi de paylaşmak için geri dönerim düşüncesiyle, oradan ayrıldım.

Arabama atladığım gibi yüzümde o meşhur gülümsemeyle, Cebeci doruğundaki parka tekrar geldim. Gecenin sessizliğinde Ankara’m pırıl pırıl ve daha da güzeldi. Ankara'nın güzellikleri ve yaşanan o güzel sevda  hikayesi beni olumlu yönde etkilemişti. Çünkü Mehmet Amca ve Aliye Teyze gibi gerçek aşkların hala var olduğunu görmüştüm. Her aşk, sakız aşkları gibi değildi. Sabahki düşüncelerim yerini umuda bırakmıştı. Hayatımın geri kalanına merakla beklediğim güzelliklerin kapılarını aralamıştım. Ve belki bir gün, hayatımın sevdası, bana "yarim" diyecek biri yanımda olacaktı. Bu düşüncelerle,  parkta gökyüzünü selamladım; “İyi geceler Ankara “ dedim ve  "Ey Ankara! Hangi köşende saklıysa senden gelsin sevdam" diye fısıldadım.

***

- Sevdam Sende Saklı Ankara /1 okumak için tıklayınız 

- Sevdam Sende Saklı Ankara /2 okumak için tıklayınız 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi