YAYLALAR
Baharın gelmesiyle kapanan kapılar, yayla yolculuğu sessizliğine büründüğünde açılmaz olur. Yalnızlığını yüklenip sessizleşir, sessizliğine garipliğini de yükler. Bu gariplik yaz boyunca devam eder.
Dağlara tırmanan eğri büğrü toprak yollar yolcularını kuçaklar. Tırmanma arttıkça yol kenarını kuşatan uçurumlar vahşiliğini artırır, insanlarda korkuyu tetikler.
Dip köylerin yola düzülen hayvanların ardı sıra sunduğu kıyı otlardan tutam tutam koparmalar ile çobanının emrine uyar. Kullanım için taşıtlara, merkeplere yer yer develere ,atlara, katırlara yüklenen yükler sürüye eşlik eder. Bazı bazı yolu önleyerek sürüklenip gider. Eteklerini savura savura tırmanan kadınlar, işlerde yardımcı olan bıngıl bıngıl çocuklar, ebeler, dedeler ışıldayan yüzlerine sevinçlerini yüklerler.
Sırtlarına bile ufak tefek yükler denklemiş bu insanlarımız yönlerini yükseklere, sırtlarını bıraktıkları evlerine dönmüştür. Orta Asya'nın bozkırlarından eski yıllarından kalan bu görgü yıllar geçtikçe devamlı halini geçici zaman dilimlerine sığdırmıştır.
Fethetmenin zorunlu yolculuğu içsel dürtüler ile yollara yapışıp kalır. Dadaloğluların, göçer beylerinin bu örfü artık şenliklere, yer yer mecburiyete demir atar. Taşıt katarlarının homurtulu tırmanışları taştan evlerin, çadır kurulacak düzlüklerin önünde sonlanır.
Kara çul çadırlar, naylon örtülükler, çatkılar, renk renk gergiler alışkanlık içinde yaylaları renklendirip canlandırır. Olmazsa olmaz su kaynaklarına yakınlık sevincin baş nedenidir. Yoksa zaman zaman eziyete dönüşecek olan suya ulaşma karabasanlığı beraberinde getirecektir. Taş parçalarının arasından fıkır fıkır kaynayıp yüzeye çıkan bu kar suları hayatın baş aktörüdür. Eşilip genişletilen öbekler, ağaçtan oyulup yerleştirilen yalaklar insanımız kadar hayvanlar içinde vazgeçilmezidir.
Eğilip avuç apazıyla yüze çarpılan bu serinlikler, şapır şupur dudak süzmeleri iç yangınlarının itfaiyesidir. Gün geçtikce sayısı artan kalabalıklar telaşlarını yerleşmeyle tamamladıklarında günlük rutinlerine dönerler.
Yüksek ağaçların esintilerine karışan binbir çiçek kokusu insanları mest etse de artık sıradanlaşır.
Barakamsı dükkanlar, ocağındaki dumanına çay kokusu karışır.
Kahvehaneler müşterisini beklerken kösnemişcesi esnerde esner. Yüzlere dolan yayla canlılığı esmerlik, kanlılık dolu yanaklarda kıpraşır durur.
Düzdeki tüm alışkanlıklar yavaş yavaş burada da yerini alır. Arada bir kaval seslerinin ıslıklaştığı bu kayalık, ortam çan sesleri, köpek havlamaları, horoz tavuk seslerine karışır. İnsana ait ne varsa bu yükseltide insan ile beraber olur. Güne eşlik eden işlerin zorluğu çöken akşamın karanlığı, çalı çırpı yakılan ocakların hırçın alevinde soluklanmaya geçer. Yenen yer sofra yemekleri,ateşe sürülen cezvelerde, çaydanlıklarda keyiflenmeye, kurulan bağdaşlarda sohbete, yarınki yaşamın planlanmasına dönüşür.
Ayın şavkı üstlerine vururken yıldızların yalpıması, kayması onlarla olur. Bu bünyelerdeki değişim hali türkü türkü uykuya uzanıldığında sessizliğini getirip çekilen yorganların, battaniyelerin üzerine bırakıverir. Gecede baykuş ,çeşitli böceklerin cırcırlaması, köpek havlamaları yer alır.
Dişiler istekli gövdeleri ile erlerinin gövdesine sokuldukça sokulur, çocuklar çoktan uykuya varmış, yaşlılar öksürüğüne sarılıp, sigaralarını emercesi çekmeye yönelmiştir...