ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 18-08-2022 19:33   Güncelleme : 19-08-2022 22:53

Sensiz ve Sessiz

Yazan: Merve Yurtsever - SENSİZ VE SESSİZ

Sensiz ve Sessiz

SENSİZ VE SESSİZ

Yokluğunda her gün bir umut çiçeği koptu gönlümün cangıllarında. Derinliklerime düşüp çürümeye mahkûm oldu. 

Yılmadan her gün bir umutla doğdum, bin umut kırığıyla yittim gün yıkımında. Böyle böyle vardık sonlara. Sonsuz duygularla sondayız şimdi. Yasta…
Ölen duygular olsaydı kolay olurdu. Oysa kopan umut çiçeklerine inat sevgi çiçekleri çoğaldı yüreğimde. Üstelik yoktun bile benimle. Sensiz ve sessiz besledim sevdamı içimde. 

Şimdi isyanım sana değil kendime. Hiçbir elin sulamasına izin vermediğim umut çiçeklerim bağırıyor öfkeyle. 

Avuç avuç zemzemler sunuluyor kapımda. Vaatler anlamsız. Her sevda çiçeğim bir kilit vurdu, kapandı gönlüm sonunda. Sadece senin görebileceğin bir aralık duruyor öylece. Örümcekler yuva yaptı gelmeyeceğinin düşüncesiyle. Böyle biter mi günler diye diye.

Ben de günler sizin bildiğiniz gibi akmıyor. Hepsinin ismi farklı mesela. Her gün farklı bir yük bindirir omuzlarına. Siz pazartesi dersiniz o gün mavidir bende. Umut dolar da öyle başlarım haftaya. Hafta sonuna kadar öleceğini bile bile çiçeklerimi ekerim yüreğime.

Ertesi gün yeşildir. Beyazlıklarla ışıldamaya zemin hazırlar ruhum. Sonra papatya günü gelir sevda sevda çoğalır içimde. Ortaya gül derim. En güzel kokuları bezenir gülümserim. Peşinden zakkum düşer içime. Tüm güzelliğiyle zehrini akıtır, gebe bırakır ihtişamlı ölüme. Siyaha uyanır yeni gün. Size yirmi dört saat bana bir ömür. 

Haftanın son günü güvercin olur durur önümde. Yıkılmayayım diye, maviye az kaldı dik dur sözleriyle. Duruşum kambur, duygularım mağrur. Gidebilir miyim bir hafta daha ileriye. Ben artık yorgun… Durgun… Yoksun… 

Güvercin gagasında zeytin dalı uzatıyor, tut der gibi. Kanatlanmak için adımımı bekliyor. Gözlerim buğulu ve soğuk. Dalın bir yaprağı mavi, diğeri yeşil. Papatyalar takip ediyor, gül bak buradayım diyor. Zambak boynunu bükmüş mahcup bekliyor. Gece karanlığıyla orada duruyor. Güvercin gözlerimin içine bakıyor… Adımlarım titrek. Amacım bambaşka bir hayata gitmek.

Güvercin beklemeli… Ben biraz kendimi dinlemeli…
Yaşanmamış çok şey olsa da, çok şey yaşadığını söyleyenlerden daha fazla hatıra bıraktın bana. Herkese nasip olmaz böylesi de yine acıyor içim işte yoksun… Gitmeli miyim dönmeli mi? Ayrılık öyküleri dinliyorum her dilde. Acıyı haykırıyorlar hep birlikte. Ben acılarımı anlatmayacağım hiç kimseye. Sen de dinleme. 

Yokluğuna razı olmayan benimle ilgili hepsi de. 
Nasıl da güzel sevildiğimi görüyorum bıraktığın her hatıra sözcüğünde. Onlara sığınıyorum hasretle acıyı değil sevdayı büyütüyorum içimde. Bilinmez bir bilgelik asılı üzerimde. Geçmişimde değil geleceğimde kazılısın hissediyorum. İncecik işlendin gönlümün tüm çehresine, her güne özenle. 
Yarım kaldık demiyorum, tamamlanacağımız günlere yürüyorum. Gözümde yine aynı gülücükler senle dolacağının bilincindeler. Gözyaşlarım akmıyor. Umudun kahkaha sesleri yükseliyor nefesimde. Ruhum sen kokuyor. 

Ne zaman bir dönemece varsam, durup ta kendi içime baksam, umudun ışıltıları gönlümü besliyor. Dönüyorum dolaşıyorum hep sana varıyorum. Senden başka hiçbir ışık aydınlatmaz günümü, sevdandan başka hiçbir güç ısıtmaz beni. 

Alev alev gönlümle biniyorum güvercinin kanadına. Bir dağın yamacına bırakıyor beni. Ne kadar zor olduğunun işareti mi? Yine yeniden rıza gösteriyor gönlüm. Küllerimle varsam da razıyım diyor… Anlıyorum. Boyun eğiyorum… Sonunda vuslat olacaksa, her şey mubah belirsiz vakte.

Uzun yolların ne önemi var ki. Sen bir kelime uzağımdasın bana. Gerisi geçici imtihan sadece. Her savaşı veririm senle… Yeter ki gönlümden bir adım uzağa gitme.

Dimdik bir dağın dibindeki kayalıklara eteklerim sürtünüyor. İçim coşku dolu, yerimde duramıyorum. Karşımdaki dağa tırmanmak için çıldırıyorum. Orada senin varlığını bilmek heyecanı katman katman ruhuma ekmek… Bir dağa ilk tırmanışım değil, ya da buraya ilk çıkan değilim ancak bu bambaşka bir hissin içine salıyor beni. 

Ayakuçlarım karıncalanıyor. Issız bir adayı ilk kez keşfediş gibi bir haz kanımda kaynıyor. Hem bir an önce zirveye varmak, eteklerimden yaptığım rengârenk bayrağımı asmak istiyorum. Hem de her adımımı hafızalara kazımak arzusuyla, telaşesiz bir doyumla varmak, zirvede kendi kalemi kurmak istiyorum. 

Git gelli ruhumun içinde doyumsuz deneyimlere kucak açıyorum. Bacaklarım titriyor ancak yorulmuyorum. Gönlümdeki ateş dinçleştiriyor beni. Ben tırmandıkça, dağ kalbimle bir atıyor. Damarları kabarıyor, yol açıyor. Solukları bana can veriyor. Dağ beni destekliyor. Kavuşma inancımı körüklüyor. O da beni zirvelerinde zafer dansı yaparken görmek istiyor. 

Bak! Dağ bile çabalıyor bizi kavuşturmak için. Sen zirvede otururken güvercin sana da kanat uzattı mı? Acaba. Tutunduysan kanatlara… "Orta yolda buluşur muyuz?" diye yol alıyorum umutla. Sonra dağ fısıldıyor kulağıma “boşuna hayal kurma. Bu sevdada yol alan hep sensin. O oturduğu yerde sever. Ama çok sever.” 

Peki! … Bize de yolda olmak düşer… Değer mi? Diyor rüzgâr. Değmez biliyorum. Bana vakti olmayan, bir adım için cesareti olmayan için değmez. Ama ben kendim için gidiyorum. Yoksa nefes alamıyorum…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi