ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 19-08-2024 19:54

Sardunyalar Böcek ve Arzu’ya Mektup / Dilek Altundağ

Yazan: Dilek Altundağ -SARDUNYALAR BÖCEK ve ARZU'YA MEKTUP

Sardunyalar Böcek ve Arzu’ya Mektup / Dilek Altundağ

SARDUNYALAR BÖCEK ve ARZU'YA MEKTUP

“Maddenin dönüşümü ile kendini ölümsüz görmek, değerli bir kemanın kırılan kutusuna parlak bir gelecek öngörmek kadar tuhaftır.”

Anton Çehov
 

Mektup

Ah, canım Arzu’m!
Böyle sebepsiz görünen gidişim için en çok senden özür diliyorum. Beni bağışlamanı istiyorum. Seni gerçekten çok seviyorum. Sana söz verdiğim kemoterapi tedavilerinde yanında olacaktım. Ama kendimi tutamadım. Mektubu okuyunca sarsılacağını biliyorum. Canhıraş çığlıkların evlerin çatılarından, Arnavut kaldırımlarına düşecek. Poyrazın eline bıraktığım tespih taneleri gibi dağılacak kalbin. On iki yıl önce nikâh kıyarken ettiğimiz yeminimiz gelecek aklına. “Şimdi ne oldu da mızıkçılık yaptın Yalçın?” diye haykıracaksın. Sakinleştiriciler uyuşan bedenini ırgalamayacak. Hayallerimiz asimetrik dalgalarla sürüklenecek zihninde. Sayende bir enstrüman çalma hayalimi gerçekleştirdim.

Piyano kursu hocama da biraz mahcubum. En güzel şarkıları senin için bestelediğimi söylemiştim. En sevdiğin parçayı, Beethoven’ın “Moonlight Sonata”sını çalacaktım doğum gününde. “Daha kar tanesi fotoğraf kursuna yazılacaktık.”diyeceksin. Harika bir kar tanesi fotoğrafçısı olmak istiyordum, evet. Okyanuslara dalıp balıkların fotoğraflarını çekecektik. Kataloglamak istiyorduk fotoğrafları. Profesör Suat Hoca’mla gelecek hafta “Avrupa’ya Bilim Tarihi” gezimizi planlamıştık birlikte. Dünya turuna çıkıp, “seksen günde devriâlem”yapacaktık. Bilim adamlarını, eserlerini araştıracaktık.

Ah, canım Arzu’m! Gün geçtikçe senin de yüzünde soluyor güllerin. Nasıl olsa her geçen gün hücrelerini kemiren seni ölüme anbean yaklaştıran kansere yenileceksin. Sen de göçüp gideceksin bu âlemden. Hem sen yokken benim yaşamamın ne anlamı var? Eşyalarımdan kurtul. Beni unut. Ben unutulmak isterim. Evden ayrılırken kedinin suyunu, mamasını verdim. Penceredeki sardunyaları suladım. Sana sadece kitaplarımı emanet ediyorum. Onlardan ayrılacağım için de çok üzgünüm. Daha kitap yazacaktım ama nasip değilmiş. Hoşça kal…
Yalçın

Bu bir intihar mektubu…
Yanlış okumadınız. Ne güzel intihar edecektim. Niye vazgeçtim şimdi? Neden intihar etmek istiyordum? Tamam. Hatırladım. Penceredeki sardunyalara su verirken gözüm böceklere takıldı. Samsa’yı hatırladım birden. Uyanınca bir böceğe dönüşmek iyi fikir. Çoktan unuttum, intihar etmeyi niçin düşündüğümü. Sahi bu saçma fikri ne zamandan beri zihnime kazıdım? Böcek olacağım. Tamam. Zorbaların ezdiği bir böcek değil bu.

“Ezik hissetmek” çok üzücü bir şey!

 ***

Böcek olma fikri bumerang gibi dolanıp durdu beynimde. Arzu’yla yürüyüş yaptığımız ormana gittim. Ormana giden yoldaki soluk sarı lambanın tam altında durdum. Üşüyordum. Titremekten yürüyemeyeceğimi düşünüyordum. Yığılıp kalmaktan korkuyordum. Gücümü topladım. Yürümeye devam ettim. Ormanın derinliklerinden fısıltılar, “Haydi gel gel.” diye çağırıyordu. Bu fısıltıları ne zamandır duyuyordum. Ama kanser hastası eşim Arzu’yu bırakıp gidemiyordum. Attığım her adımda biraz daha soğuyordu bedenim. Hayatın yükü omuzlarıma çöküyordu. Derin bir boşlukta, fısıltılar eşliğinde ilerliyordum. Ağır ağır. Cesaretimi topluyordum. Sonra hızlanıyordum kararlı adımlarla. Fısıltılar; tiz, uzun bir çığlık gibi çınlıyordu kulaklarımda.

Tüyler ürpertici, kesintisiz devam eden sesler yükseliyordu. “Haydi gel gel!…” Zihnimin çöktüğünü hissettim. İki kulağımı da ellerimle iyice bastırdım. Böcek olmak istediğimi bağırdım karanlığa. Kavak ağacının yanına oturdum. Kalem gibi düzgün gövdesi ve yemyeşil örtüsü olan ağaç. Böcek olmak da ne zormuş. Nereden uydum şu Samsa’ya? Ne güzel intihar edecektim. İçim tecride alınmış bir ömrün ortasındaydı. Suçluluk duygusuyla sallayacaktım salıncağımı da. Ellerim titrek. Sesim titrek. Arzu’ya yazdığım mektubu çıkardım cebimden.

Hastaneye gidebilirim artık. Zorba insanlar korku krallığı kurup ezemeyecek beni. Böceklere mobbing yapılamaz nasılsa. Ama ayak altında dolanmamam da lazım. Oblomov bir böcek olmamalıyım. Ortalıkta gezersem de koca göbekli hizmetli faraşıyla süpürür. Siz de unutun lütfen!

“Böcek olmak” güzel bir şey!

 ***

İnsan olsaydım ne yapacaktım? Yönetimi mahkemeye verecektim. Sonuç değişmeyecekti. Prosedür gereği iş yerinde soruşturma açılacaktı. Tutanak tutulacaktı. Hakkımda davalar açılacaktı. Mahkeme dosyayı inceleyecekti. İfadesi alınan manipülatörler iftira ve karalama kampanyalarına devam edecekti. Gerekli işlemler ivedilikle yapılacaktı. Dosya kapanacaktı. Sardunyaları mesken tutan böcekler böyle şeyler düşünmez. Hiç…Artık bir böceğim. Ben de düşünmüyorum. Özgürlüğüme kavuşmanın, tebessümü var yüzümde. Penceredeki sardunyalar kadar rahatım.

“Özgür olmak” rahat bir şey!

***

Gözlerimi açtım. Hastanedeyim. Böcek değilim hâlâ! İlaç kokusu, İyot kokusu. Açlığımı, susuzluğumu Maslow’un piramidine demirlediğimi anladım. İnsanım evet. Kesinleşti. Yeni çatırdayan bir tohumun hissi var üzerimde. Bulutlar dağılmış. Gökyüzünde parlayan yıldız denizinden göz kırpıyor insanlık.
“İnsan olmak” garip bir şey!

Ve Arzu, karşımda! Utanıyorum. Işıldayan bakışlarıyla dünyadaki adımlarını yavaşlatıp heybesinde daha çok anılar biriktirmeyi istiyor.

“Umut” güzel bir şey!

Prof. Dr. Suat Hoca, yüreğindeki taşıp gelen kelimeleri dillendiriyor. Haftaya “Avrupa’ya Bilim Tarihi” gezimizi hatırlatıyor.

“Hatırlanmak” güzel bir şey!

Bir rüzgâr esintisi örtbas ediyor içimde çoğalttığım alazlanmış pişmanlıklarımı.

“Pişmanlık” kötü bir şey!

 ***

Not: Mektubu penceredeki sardunyaları seyreden kırlangıç kuşlarının kanatlarına sakladım. Arzu’ya söylememelerini tembihledim. Siz de unutun lütfen!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi