ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 02-03-2024 17:43

Sandıktaki Hazine / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -SANDIKTAKİ HAZİNE

Sandıktaki Hazine / Kenan Gül

SANDIKTAKİ HAZİNE

Yola bakan pencerenin alaturka perdelerinin arasından izliyordu akşamın düştüğü sokağı. Üzerine oturduğu ahşap sedir, dizlerindeki ağrıyla sırdaş olmuştu.

Karanlık çökmeden önce kaldırımların telaşı yeni bir bahçe olmuştu onun için. Eve koşturan çocuklarla şakalaşıp biraz camdan cama hasret giderme, bir de mahallenin meczupu Temel ile atışma. Yaşlandıkça yaşamdan kendince tat almayı becerebilmenin dayanılmaz hafifliği sarmıştı ruhunu.

Hemen ayak ucunda oturan torunun somurtkan yüzü dikkatini çekmişti çekmesine ama şimdiki gençliğin sağı solu belli olmaz düşüncesiyle kayıtsız kalmayı seçmişti.

Babaannesinin bu umursamaz tavrına içlenen genç kız ağlamaya başlamıştı. Gözlerini babaannesine dikmiş sanki; “Haydi sor "diye yalvarıyordu. Yaşlı kadın hemen yanında duran zümrüt yeşili tesbihi alıp okşar gibi çekmeye başladı. Torununa dönüp;
"Ah benim ay parçam, güzeller güzeli torunum, neye üzülüyorsun. Bu kadar heder etme kendini. Her şey olacağına varır. Haydi de bakalım."

Gözlerinde biriken yaşları elinin tersiyle silen genç kız yutkunarak konuşmaya başladı.

- Emre beni terketti.
- Emre kim?
- Aman babaanne, erkek arkadaşım işte.

Yaşlı kadın, hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi davrandı.

- Senin erkek arkadaşın mı var?
- Vardı, şimdi yok. Bıraktı, ardına bakmadan gitti.

Yaşlı kadın, kendisinden nedamet bekleyen torununa biraz daha yaklaştı.

- Ah benim canparem, gidenin önünde durulmaz, ardından da yas tutulmaz. Bize böyle öğrettiler. Geçer. Üzme kendini.

Yaşlı kadının bu yumuşak sitemine içerleyen genç kızın suratı renkten renge girmeye başladı. Biraz asabi bir tonda söylendi.

- Sen nereden bileceksin babaanne.

Yaşlı kadın aynı yumuşak tavırla elindeki tesbiği kenara bıraktı. Gözlerimde belirmeye başlayan minik damlalara aldırmadan yerinden kalkıp, hafif aksayarak odasına yöneldi.

Odasın en ücra köşesinde, üzeri el örmesi dantellerle kaplı ceviz sandığı açmadan önce, tesbihi okşar gibi sıvazladı. Minik anahtarın gıcırtısı, sessizliğin büyüsünü bozmaya yetmedi.

Torununun yanına döndüğünde kollarının arasında sıkıca sarmaladığı beyaz tülbentten bir bohça vardı. Tam torununun karşısına yeniden oturdu. Kendisinden beklenemeyecek nezaketle bohçanın düğümünü çözerken, gözleri gökyüzü mavisinden fırtına grisine dönüşüyordu.

Ve, bohçanın içinden bir tomar solgun mektup dağıldı sedirin üzerine.

Torununa döndü. 
- Seç bir tane, ama sadece bir tane.

Hepsinin okunmasına gücünün dayanmayacağını biliyordu. Genç kız içinde emir barındıran bu cümleden sonra titreyen ellerini mektuplara uzattı. Dokunacağı anda içinde beliren ürküntüyle vaz geçti.

Yaşlı kadın yineledi.

- Çekinme, seç bir tane ve oku.

Genç kız çaresizlikle denileni yaptı. Avuçlarına aldığı mektup naftalin kokuyordu. İşte o yılların kokusu genç kızın tüm yorgunluğunu aldı, götürdü bilinmeze.

İçinden çıkan yer yer yazısı, gözyaşlarında kaybolmaya başlamış kağıdı bu kez heyecanla okumaya başladı.

“Can parem, evimin temeli, çocuğumun anası.

Evvela selam eder, hasretle gözlerinden öperim. Elin gavur memleketinde, sizlerden ayrı kalmak ne zormuş. Gecem de gündüzüm de sende kaldı. Sabır diyorum ama sana bıraktığım o tesbihden bende yok. Olsa da çekecek derman yok. Ama az kaldı. Şu bizim arkada gözleştiğimiz tarlanın parasını da biriktireyim hiç durmam buralarda. Ama ne yaparsın. Hasret zor. Yabanlık daha da zor gıymatlım. Bilirim hem ana, hem babasın çocuklara. Bilesin ki, söndürülemez yangınlardayım .Beş yıldır göremedim sizleri. Ben ister miydim ocağımın başından ayrılmak. Hayat bu. Yoktu, bırakamadı bizimkiler bir şey. Tek tesellim ele muhtaç olmadan yaşamanız. Biliyor musun en çok da yüzüme sürdüğün ellerini özledim. Öpüp, saatlerce okşadığım saçlarını, bana ılık ılık göz kırpan bakışlarını özledim.

Az kaldı.

Sağlıcakla kalın emanetlerim.”

Kısa bir suskunluk oldu. Odanın içinde sanki bahardan emanet alınmış beyaz kelebekler uçuşuyordu. Zaman mektubun satırları arasında durmuştu.

Kendi uçarı hikayesinin acizliğinden utanan genç kız istemeyerek de olsa sessizliği bozdu.

- Babaanne, büyük babam ne zaman döndü?

Yaşlı kadın mektubu aynı özenle zarfın içine yerleştirirken belli belirsiz konuştu.

- O benden hiç gitmemişti ki!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi