ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 24-01-2024 21:29   Güncelleme : 03-02-2024 22:59

Rüya / Kenan Gül

Yazan: Kenan Gül -RÜYA

Rüya / Kenan Gül

RÜYA

Sonbaharın yapraklarına eşlik eden düş kırgınları yağıyordu gökyüzünden. Hava suskun. Hayal kahvesinin müdavimi genç kızın boynundaki atkıyla yarışan kızıllık yüzüne de yansımıştı. Gülümsüyor muydu?

Etrafa gelişigüzel serpiştirilmiş bir kaç masa. Belki soğumaya başlayan havanın son molaları, belki de yarım kalan hikayenin utangaç nöbeti, gizli bir şarkı söylüyordu.

Sıkıca sarıldığı kupanın içindeki kahveye daldı gitti gözleri. Kayboldu son köpük kırıntılarının arasında. Belki de bu gün gelirdi. Gelir miydi?

Giderken yarın demişti. Kaç sabah saymıştı genç kız. Kaç gece yarın rüyasına yatmıştı. O da unutmuştu. Acaba unutulmuş muydu?

Başını kupadan ayırıp gelişigüzel etrafına baktı. Sıradanlığı hiç değişmeyen minik sokakta hayrete düşürecek bir şey görebilme umudu da kaybolup gitti. Oysa bu rutin yaşama alışkın insanların rahatlığı kötü değildi. Sadece eksikti.

Kendi resimlerini çizmek isteyen ressamın hep aynı renklerle, aynı manzarayı çalışması ne kadar kötü olabilirdi ki? Hele hele böyle uzaklarda unutulmaya bırakılmış minik bir kasabada resim çizmek bile ayrıcalık değil miydi? İşte burda genç kızın yaşamın renklerine duyduğu heyecan, içinde bulunduğu çerçeveye sığmayan resimleri andırıyordu.
Gelecekti. Gelmeliydi.

Kahvesi bitmişti. Güneş de yavaş yavaş dağların ardına doğru kaçıyordu. Paltosun ceplerini karıştırdı. Avuçlarına dolan bozukları saydı. “Henüz zaman da, param da var. Bir kahve daha içebilirim” diye söylendi kendi kendine.

Belki? Belli mi olur?

Yaşlı garsonun getirdiği kahveyi gülümseyerek aldı. Üşümeye başlamıştı.

Garsonun; "Kızım, istersen bunu içerde iç. Hava düşmeye başladı." cümlesine teşekkür ederek yanıt verdi.

Burada oturmalıydı. Başını iki yana sallayarak geriye dönen yaşlı garson kırgın bir kızgınlıkla söyleniyordu; "Hiç olmayan birini beklemek nasıl bir duygu?

Kendine de, ailene de yeterince eziyet etmedin mi? İki kez rüyanda gördüğün, sonrada bu tahta masaya oturtup saatlerce tek başına konuştuğun yetmedi mi? Artık özgür bırak yokluğa hapsettiğin ruhunu.Ya da bekleme, sen git, ara bul. Kim gelebilir ki bu sahipsiz kasabaya?”

Kendi sesinden utandı yaşlı garson. Duyuldum mu acaba korkusuyla etrafına bakındı. Rahat bir nefes aldı. Kim duyacaktı ki?! Genç kız mı? O her şeye kulaklarını zaten kapamıştı.

Tam içeri giriyordu ki, sanki omzuna bir el değmiş gibi ürpererek arkasına döndü. O da ne?! Kızın karşısındaki sandalyede biri oturuyordu. İnanamadı. Eliyle yüzüne sert bir tokat atarak kendine gelmeye çalıştı. Acıyan yüzünü hissedince, bilincinin de yerinde olduğuna ikna oldu. Hayal değildi. Masada biri vardı. Hızla seyirtti. Sandalyede oturan esmer delikanlının karşısına dikildi; "Beyefendi ne arzu ederler acaba?" diye sordu.

Genç adam sessiz kalmayı tercih edince; “Uzun bir süredir sizi bekliyorduk, bir şey ikram etmeden bırakmam." diye yineledi.

Genç adam hala susuyordu. Genç kız başını kaldırıp yaşlı garsona; "Amca farkında mısın? Sandalye ile konuşmaya çalışıyorsun" dediğinde, dizlerinin bağı çözüldü. Olduğu yere yığıldı.

Bir rüya ile başlayan oyun, bulaşıcı sayra gibi yavaş yavaş küçük kasabayı ablukaya almaya başlamıştı. Beklemek gerek.

Gelir miydi?

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi