ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 22-08-2022 23:39

Pembe Koltuk

Yazan: Elif Güler - PEMBE KOLTUK

Pembe Koltuk

PEMBE KOLTUK

Birçok şeyi çabuk beğenirim, ayrıntıya girmeden. Çok vakit harcamam üstüne, beni cezbettiyse o an hemen seçimimi yaparım ondan yana. İşte evimdeki pembe koltuk takımı da onlardan biriydi. Görür görmez yüzümde güller açtırmıştı. İlk başta hoş rengiydi beni ona çeken ama şimdi düşünüyorum da hayatımda kerameti olacakmış ki ben ona bu yüzden kapılmışım.

Üçlü, ikili ve tekli koltuk olmak üzere 3 parçadan oluşuyor bu takım. Hacim olarak çok yer kapladığı için biraz orantısız yerleştirmek zorunda kalmıştık. Ne yazık ki tekli koltuk biraz ücra köşede yer buldu kendine. Onunla vakit geçiremedik yeterince, hep o köşede yalnızlığını muhafaza etti. Öte yandan, fazla kullanılmadığı için de yıllar geçse de görünümüyle, dokusuyla yeniliği ilk günkü gibi kaldı diğer parçaların yanında. Konuklar bile geldiğinde ona oturmayı tercih etmezlerdi. 

Bir süre sonra hep aynı koltukta oturmaktan sıkılınca onun yanına da uğramaya başladım. Sonuçta o da evimizin bir parçasıydı. Çok işlevsel bir konumda değildi bu evde ama onun da yaşantımızın karelerinde yer alması gerekiyordu, bunu hissediyordum. İlk oturduğumda başka bir evdeymişim duygusu ile sarmalandım. Günler geçtikçe iyice ısındım ona. Dış dünyadan soyutlanıp kendi içime döndüğümü, kendimle konuştuğumu farkettim orada otururken. Ama işte dünya telaşı vardı bir yandan da. Yeni bir muhit, ev işleri ve sonrasında da bebek sevinci derken yine onun yanına uğrayamaz olmuştum. Belli ki, kerametini göstermesi için biraz daha zaman geçmesi gerekiyormuş. İlk evimizde ben onu ihmal etmiştim ama şimdiki evimizde o, güzelliklerini benden esirgemedi.

Yeni evimde bu sefer salonumuz kabul etmedi onu. Ama o kendine başka bir odada yer buldu. Yine diğer parçalarından ayrıydı ama bu sefer kerametini göstermek için uzaklaşmış meğer. “Herşey vaktini bekler.” demiş ya Mevlana işte o vakit gelmiş ki o, evin en güzel köşesinde yer edindi kendine, beni de hikmetine dahil ederek. Bu satırlarla buluştuysam şimdi, onun bana fısıldadığı yaşama sevinci sayesindedir. 

Bu koltuk girince bu küçük odaya, odanın havası değişti gözümde. Eşyaların da bir ruhu varmış, o zaman anladım. Hayatın koşturmacasından, ekranların gürültüsünden biraz olsun uzaklaşayım, dinleneyim diyerek girerdim bu kutsal sığınağıma.

Günler geçtikçe ben pembe koltuğumla bütünleşmeye başladım; aldım kitabımı, kahvemi yanıma, büyülü yolculuklara çıktım oturduğum yerden. Karşımda bir pencere, pencerenin ardında bir duvar, gökyüzü kısmen görünmekte. Kasvetli gelebilir size, tutsaklık hissi uyandırabilir zihninizde ama benim için özgürlüğe açılan penceredir o pembe koltukla birleşince. Aylar geçtikçe kendimi ufak ufak yazarken buldum pembe koltuğun üstünde. Ben bu koltukta oturup, semaya dalıp giderken türlü türlü hayaller, niyetler beslemişim içimde. Dünyaya karşı ördüğüm duvarları bu koltukta otururken yıkmayı başarmışım. Hiçbir yerde kendim olamazken, hep ortamlara uydurmaya çalışırken benliğimi, bu koltukta kendimle başbaşa kalıp tüm hissettiklerimi, arzularımı filtresiz akıtmışım özüme ve artık kendi yolculuğuma çıkmaya, kendi mutluluğuma kanatlanmaya hazırmışım. El ayak çekilince, başladım pembe koltukta hüzünlerimi, düşlerimi, dileklerimi kağıtlara dökmeye. Bir yandan göğe kaldırdım yüzümü, o duvarın bana izin verdiği ölçüde seyrettim göğü, içinde süzülen kuşları, yanıp tüten bacaların dumanlarını; ilhamımı onlardan aldım, pembe koltukta otururken de gitmek, erişmek istediğim yolların hazırlığına koyuldum. Ben yazdıkça, ürettikçe pembe koltuk dikkat çekmeye başladı tabii. Bazen uzaklaştırıldım ondan, paylaşılamadı ev ahalisiyle aramda. Fakat bir kere fısıldamıştı o bana: “Yazmalısın, hayattaki tek dayanağın bu, seni iç huzuruna kavuşturacak tek şey yazmak, vazgeçme.” Ama eklemeyi unutmuştu: “Ancak benimle birlikteyken yazmanın hikmetine vâkıf  olursun.” Zira, ben ondan uzakta, başka başka yerlerde yazmayı sürdürmeye çalışırken kalem, kâğıt bana küstü. Düşlediklerim, umutla sarılmaya uğraştığım kurgularım yüz çevirdiler benden. Yazma eyleminde yer bulamadım kendime, pasifçe bir bekleyişe girdim gelmeyecek olan ilhamın uğruna. Dedim ya, keramet pembe koltuktaymış. Ne zaman ki rahat bırakıldım, maniler çekildi önümden tekrar buluştum pembe koltuğumla ve bazı bazı hüzünlenerek, kimi zaman coşkun bir ümitle kalemim akmaya başladı yeniden satırlara. Gözümün nuru şiirlerim, öykülerim dile geldi tekrar pembe koltukta. 

O, benim özüme dönüşüm, o, benim bu hayata attığım imzam, o, benim kararlı ve dik duruşum. Demem o ki; tutkuyla, türlü fedakârlıklarla, binbir emek vererek bağlandığınız şeylerin elinizden alınmasına izin vermeyin. Bazı eşyalar bir nefesin veremediği mutluluğu getirir koyar önünüze, kimsenin derman olamadığı yaranıza şifa oluverir...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi