ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 27-11-2022 17:38   Güncelleme : 28-11-2022 01:02

Kalbin Hafızası

Yazan: Ayfer Güney - KALBİN HAFIZASI

Kalbin Hafızası

KALBİN HAFIZASI 

Of! Bu horozu kesecem. Erkenden ötmesi yok mu? İyicene beni kızdırıyor... Kessem anam kızar, "Zar zor geçiniyoz, yumırtamız da mı olmasın?" der. Bin türlü laf eder. Söylenirdurur.

Amanııım aklıma geldi 'Emine' he yaa. İyi ki erken uyandırdın horoz, vazgeçtim kesmeyeceğim hatta sağ olasın. Bir sürü civcivin olsun. Hey be! Emine sabahları erkenden su almaya, çeşmeye geliyor. Onu görebilmenin tek yolu çeşmeye gitmek. Bir an evvel yola koyulmalı... Ondan önce çeşmeye varmalı.

Erken uyanmama işkillenen anamın arkamdan söylenmesine aldırmadan evden çıktım. Elime testi, bakraç aldım. İyi, çalışkan evlat olayım dediydim de yaranamadım. Acaba çok mu belli ettim, saçımı limonla taramakla... Şeherde görmüştüm delikanlılar saçlarını limonla tarayıp düzeltiyorlar. Yakışıklı oluyorlar. Emine de beni beğenir mi? Hele yola koyulam... 

Yolun taşlık veya bazı yerlerinin çamırlı olması beni rahatsız etmiyor. Öyle heyecanlıyım ki üzerime kuş pislemesinin dışında hiçbir şey canımı sıkmaz.

Neşet Ertaş'tan bir türkü çığırarak keyiflenerek yürüyom:" Datlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm, gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?"

Çeşmeye varınca karşısındaki üç ağacın arasındaki eğrelti otlarının arkasına saklandım. Buradan bakınca ben Emine'yi görüyom ama o beni görmüyor; ey oluyor. Bir de şeherden aldığım Bafra cigaramı yakıyom, anam görmeden burada içiyom, Emine'yi de bekliyom.

İşte ileriden  köyün kızları ellerinde testilerle gelmeye başladılar. Türkü söyleyip gülüşüyorlar. Arkalarından da Emine... Of! Bu gün sanki daha güzel... Başına mavi yazma bağlamış maviş gözleri, eyicene belli olmuş. Pembe beyaz tenine inat, siyah zülfü yüzüne lûle ûle düşmüş. Siyah kaşları sanki yay, kiprikleri ok olmuş da gönlüme isabet edip canımı yakar  ama gözlerimi de ondan alamıyom. 

Şeherde sinemaya gitmiştim. Artistler gibi Fatma Girik' e benziyor, yok Emine'm daha güzel. Ah! Bir de hemen 'Eminem' deyip, sahaplanıyom. Nerdeeeen benim hadi ordan!.. İstesem başlık parası derler, kaçırsam Emine beğenir mi ki benim gibi gariban Mehmet'i?.. Ona elbise alamam, altın takamam...

Kızlarla gülüşüyor, o güzel inci dişleri ne güzel görünüyor.  Kalbim güp güp atıyor, dizlerim titriyor, nefesim kesiliyor...Ney edecem ben? Ona sevdalandığımdan haberi bile yok.
Böyle de  olmuyor... En iyisi şehre gitmek. Başlık parası için çalışmak. Her işi yaparım geceli gündüzlü çalışırım. Parayı biriktiririm  Emine'yi de babasından isterim.

Şimdi de testisini doldurup omuzuna aldı. O beyaz güzel elleriyle tuta tuta dikkatli yürüyor ceylanım. Ah! Emine ah!...

Biraz bekledikten sonra onlar gidince, ben de elimdekilere su doldurup yola koyuldum. 

Yolun kenarındaki tarlada Hasan emmiyi gördüm. Karasapanı sırtlamış tarlayı tek başına sürüyor. Öküzü yok mu? Daha dün görmüştüm, ne ola ki? 
-Hasan emmi! Selamünaleyküm. Hayırdır emmi bu ne hal senin Karabenek nerede? Niye tek başına tarlayı sürüyon?..

-Sizlere ömür vefat etti. O da benim gibi yaşlandı. Dün ahırda ölüsünü bulduydum. Mecburum ne yapim oğlum da yok ki tarlayı sürsün. Bir ben bir de hanım....

-Oğlum yok deme... Ben senin oğlunum yaa. Ben sana yardım ederim...

Karabenek yerine sapana kendimi koştum. Tarlayı sürmeye başladım. Alnımdan boncuk boncuk terler dökülüyor, nefesim zor yetiyordu. Hasan emminin yaptığı dualar bana güç veriyordu, "Allah ne muradın varsa versin" dedikçe şevkim artıyordu. Ama havada bir tuhaflık var. Önce garip bir rüzgâr sonra kocaman siyah bulutlar, şiddetlenerek esen rüzgâr, etrafım simsiyah toz fırtına... Neler oluyor? Ben neredeyim bir çukura düşüyorum, kayıyorum. Düşdükçe düşüyorum. Kayboluyorum ben kimim? Neredeyim burası neresi?...

Gözlerimi açtım bir odadayım peki neresi burası? Ayağa kalkıyorum odadan çıktım. Sesleniyorum kimse yok. Karşı odaya geçtim. Burası tuhaf ayna evet bu duvardaki şeyin adı ayna. Evet ama aynaya bakan adam kim? Kim bu yaşlı adam? Arkamda bir başkası mı var? Dönüp baktım yok... Aynadaki kim o zaman? Her yanımı korku sarıyor bir an önce buradan çıkmalıyım, gitmeliyim, kaçmalıyım... Büyük kapıyı buldum. Kulp muydu bu şeyin adı? Of! Kaçmalıyım... İniyorum ve gidiyorum...

Yürüyorum yürüyorum of... Çabucak yoruldum. Şurada bir yerde oturayım. Kalkamıyorum şimdi halen ürkek bir haldeyim. Etrafımdakiler bana tuhaf tuhaf bakıyor. Burası da neresi köy değil.Gürültü çok. Ben nerdeyim? Gitmeliyim ama ayaklarımda derman yok.

Yanıma kim olduğunu bilmediğim iki adam geldi:

-Bey amca adın soyadın? 
-Şey ııı şey hatırlıyamadım.
- Amca sen hasta mısın? İnsan ismini unutur mu? 
 
Bana dokunmaya üstü mü aramaya başladılar. Cebimden bir kağıt çıktı. Baktıktan sonra Ellerindeki şeyle konuştular. Ben ise kim olduğumu hatırlamıyorum. Adamlar benimle konuşmaya başladılar. Soru soruyorlar ama çoğusunu hatırlayamadım. Bir şeyler anlattım. Bir zaman sonra bir bayan gülerek geldi ve bana "Babam" diyerek sarıldı. Gözleri Emine'min gözleri gibi ama bu da kim?

-Çok teşekkür ederim memur bey. Sizi de meşgul ettik. Kusura bakmayın bakıcısı uyuya kalmış. Babam da kaçmış...

- Hanımefendi alzheimer hastaları  ne olursa olsun yalnız bırakılmaz. Dikkatli olun lütfen!.. Bizi amcayı görenler aradı da geldik. Cebine ismini, soyismini, telefon numarasını yazan bir kağıt koymuşsunuz ama yeterli değil.

-Elbette memur bey daha temkinli oluruz.

-Bir de bey amca "Emine" diyip durdu. Siz Zeynep kızı iseniz Emine kim? Başlık parası 
için şehire çalışmaya  geldiğini söyleyip durdu...

-Emine, benim annem. Hep o hikayeyi anlatır başka bir şey bilmez.Hafızasında kalan tek anısı o, annemi anlatırdurur...Demek size de anlattı.Sağ olun. İyi günler.

Bana sarılan kızımmış. Hiç tanımıyorum. Hiç bilmiyorum. Ama o, Emine'yi biliyor... Halen korkuyorum kızı itip kaçsam mı? Ama kız beni bir şeye bindirdi siz anlayın ismini hatırlamıyorum...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi