İSTANBUL'UN SÜRPRİZ YOLCUSU
Hayat bir tren yolculuğudur. Kiminin yolculuğu tren perona yaklaşınca başlar, kiminin yolculuğu tren hareket etmeye başlayınca.
Onun yolcuğu tren varması gerektiği yere varınca başlamıştı. Trenden indi ve etrafında olup biteni anlamaya çalıştı. İş için geldiği İstanbul’da çok heyecanlı ve sabırsızdı. Heyecanlarını ve endişelerini içinde yaşamayı seven biriydi. Konuşmayı sevmediği için insanlardan uzak durmaya çalışarak hareket ediyordu. Bir valizi, bir sırt çantası ve not defteriyle birlikte yakınlarda boş bir taksi aramaya başladı. 34 KNA 23 plakalı taksi gözüne çarptı. Pala bıyıklı, kısa gömlekli taksiciye; “Beyoğlu Simitçisine gitmek istediğini söyledi.
45 dakika sonra Beyoğlu Simitçisi’ne vardı. Taksiciye ücretini ödeyip taksiden ayrıldı. Vakit kaybetmeden kalacağı Asuman Apartman’a vardı.
Tren yolculuğu kahramanımız için tam bir kâbus gibi geçmişti. Kâh Lizbon’da verdiği İklim Konferansı’nı kahkaha ile anlatan beyaz yakalı profesör kâh pusetteki mavi bebeğin kendini yırtarcasına ağlamaları onu gece boyunca uykusuz bırakmıştı. Eve vardı. 11 numaralı dairenin 2 nolu evine geçti. Çok yorgun ve bitkin düşmüştü. Hemen kendini duşa attı ve elini, yüzünü yıkayıp hiç vakit kaybetmeden kendini yatağa attı.
Ertesi gün...
Alarmını 07.00’a kurmuştu. Alarmın sesiyle aniden yatağından zıpladı. Önce lavaboya ardından da elini ve yüzünü yıkamak için banyoya geçti. 20 dakika sonra lavabodan çıktı. Güzel bir kahvaltı yapmak üzere mutfağa geçti. Plastik bir tabağa biraz domates ve salatalık, iki – üç dilim zeytin ve haşlanmış yumurtayı düzenli şekilde tabağa koyup kahvaltısını etmeye başladı. Kahvaltısını yaptıktan sonra hemen dışarı çıktı.
Bir yanda babasını hatırlayınca gözleri bir an doluverdi. Fakat aniden toparlandı. Bugün onun kariyeri için önemli zamanlardan bir zamandı. Profesyonelliğini koruması gerekirdi. Durağa hemen vardı. Kaldığı apartman ile durak arası 50 metre ya var ya yoktu. Otobüse bindi ve heyecanla varacağı yeri dört gözle beklemeye başladı. Hiçbir sebep olmaksızın ayakları titremeye başladı. Heyecanını bastırmaya çalışıyor, kendine hakim olmaya gayret gösteriyordu. Dikkatini dağıtması gerektiğini düşündü. Bunun için camdan dışarıyı izlemeye başladı. Yüksek yüksek binalar, ışıklı AVM’ler, beyaz yakalı insanlar, insan yığını kalabalıklar, metropoller vedahi hatırlayamadığı birçok sahne... Maruz kaldığı sahneler Caner’in yüz ifadesini şekilden şekle dönüştürüyordu. Kâh endişeli bir güz görüyor kâh neşeli bir çiftin gülümsemesini. Vakit tamamdı. Otobüsten indi. Yolun sağ tarafına geçti. Artık toplantı için olması gerektiği yerdeydi. Karşısında devasa bir bina vardı. İlk anda hangi kapıdan gireceğini bilemedi. Sonra şirketin A2, C4 K1 gibi giriş kapılarının olduğu tabelalara gözü ilişti. Not defterini çıkardı. Notu okumaya başladı.
“Sayın İlgili, toplantımız saat 14.30’da şirketimizin teras kısmında yapılacaktır. Toplantıya geç kalmamanız rica olunur. Anlayışınız için teşekkür ederiz.”
Başdanışman: Sevgi T.
Hızlıca terası aramaya koyuldu. Hızlı olayım derken, elindeki çantasını yere düşürdü. Sakin olmaya çalıştı. Teras kısmı şirketin en üst katındaydı. Terasa çıkmak için 9. Kata çıkması gerektiğini fark edince ilk gördüğü asansöre kendini attı. Şansı yaver gidiyordu. Çünkü asansör boştu. “Kendimi toparlamak için biraz daha zaman buldum” diye içten içe sevindi.
“Üç, dört ve 9. İşte geldik.”
Asansör açıldı ve 97 numaralı odayı gözleriyle aramaya başladı. 92, 94, 97. Kapı sensörlü olduğu için aniden açıldı. Caner bir an irkildi. Çünkü kapının sürpriz şekilde birdenbire açılması onu korkutmuştu. İçeri girdi. İçeride ilk gözlemlerine göre 30 kişi yok yok 40 kişi vardı. Kiminle konuşacağını bilmiyordu. Mavi kravatlı, beyaz gömlekli, elinde siyah kalemi ve önünde dosyası bulunan bir kadınla göz göze geldi. Gayri ihtiyari kadına doğru yöneldi.
“Affedersiniz, iş için gelmiştim de!”
“Evet, buyurun. Siz Caner Bey, olmalısınız.”
“Ben, Ceylan Akıncı, Holding’in İnsan Kaynakları müdürüyüm. Caner Bey, dosyalarınızı inceledik. Bu iş için eğitiminizi, çalıştığınız şirketin dünya piyasasındaki ivmesini 5 yıl boyunca takip ettik. K. Holding olarak sizi İnsan Kaynakları bölümünde istihdam etmek istiyoruz. Anlaşma gereği iki gün içinde sözleşmeyi imzalamanız gerekmektedir.”
Caner, duydukları karşısında ağzı açık kalmıştı.
“Çok çok teşekkür ederim. Teklifinizi kabul ediyorum.” deyip, tek bir kelime söylemeden odayı terk etti.
Yıllarca sürdürdüğü çalışmanın karşılığını almıştı. Holding, bu kararı nasıl almıştı, İstanbul onun için nelere gebeydi. Hiçbiri umurunda değildi. Sadece babasının söylediklerini hatırlayıp sevinçle içinde kendinden dahi sakladığı heyecanı ve neşeyi yaşamak üzere nereye gideceğini planlamadan yola çıktı. Hayatının her alanında plan ve programla hareket eden Caner, ömründe belki de ilk defa hiçbir şeyi düşünmeden, içinden geldiği gibi yaşamanın hayalini kurarak aklına gelen ilk şeyi yaptı. Üsküdar Balıkçı Teknesi’ne giderek oltayı atıp balık tutmanın tadını çıkarmaya başladı. Hayatında ilk defa bir şeyi hiçbir sebep aramaksızın yapıyordu. İstanbul onun için hangi planlar yapıyordu bilemezdi. Yine de Caner hayatında ilk kez bir kuş gibi özgürce uçtuğunu hissetti. Kıpır kıpır olan yüreği de ona eşlik ediyor ve beraber martıları izleyip ufka dalıyordu.