ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 02-09-2022 01:29

İki Kanat Çırpımı

Yazan: Merve Yurtsever - İKİ KANAT ÇIRPIMI

İki Kanat Çırpımı

İKİ KANAT ÇIRPIMI

​​​​​​Gözlerimi dünyaya açtığımda kocaman bir evim bir sürü arkadaşım vardı. Etrafı tellerle çevriliydi ama kanatlarım işe yarıyor, havalanıyor, uçuyordum gönlümce. Özgürdüm belki de. Oyuncaklarımız vardı, arkadaşlarımızla şakalaştığımız, cıvıldadığımız. Her gün tap taze yemimiz taze suyumuz olurdu. 

İnsanlar doluşur güzelliğimize hayran hayran bakardı. İlk kez bizi seyre gelenleri görünce coşkuyla ötmüş, kanatlanmıştık. Sonra aşina olduğumuz bir el uzandı içimizden birine. Onu sevdiklerini, tüylerini okşamak için aldıklarını düşündük. Korku yoktu hiç birimizde. Alınan arkadaş beğenilmiş olmanın gururunu taşıyor, bizse onun kadar beğenilmediğimize hüzünleniyorduk. Rengârenk tüylerimizin albenisini göstermek için çırpınıyorduk. İlk giden arkadaşımız küçük bir kutuya konulup ta bir daha dönmediğinde anladık işlerin sandığımız gibi olmadığını. Zamanla birer ikişer azalmaya başladık. Endişe ve korkuyu böylece tattık. Bizi her gün besleyen, temizleyen güvendiğimiz el kaçındığımıza dönüştü. Beğeni dolu bir bakış ardından açılan kapı, içeri uzanan kocaman bir el… Hepimiz kaçacak yer arardık. Boşa bir çırpınış bilirdik te, bir umut uğruna uğraş verirdik işte.

Geceler güvenliydi. Hiç kimse gelmez kapımız açılmaz özgürce kanat çırpardık. Gece, iple çektiğimiz zamandı bize böylece. “ oh “derdik kalan ev sakinlerince. “ bugünü de kurtardık kendimizce. Giden ne haldedir bilmesekte, dile dökmezdik hiç birimiz yüzleşmek istemediğimizden elbette.  Ancak uykuya dalarken yarın içimizden kim ayrılacak endişesini de üstümüzden atamazdık hiç birimizde.
Geleceğini bildiğim ancak gelmesinden öylesine korktuğum gün benim için de doğmuştu. Bir çocuk ve orta yaşlarda bir adam gözlerini benden alamıyordu. Hissetmiştim sonum karşımda duruyordu. Başımı kanatlarımın arasına gömmek istedim. Hasta taklidi yapsam vaz geçerler miydi acaba? Tüm çabam nafile. Bütün gücümle kaçsam da en uzak köşeye onlar benden güçlüydü elbette. Yakalandım… Küçük bir kutuya kondum. Karanlıktı.

Kaçmaya çalışmaktan yorgun kalbim hızla atıyordu. Kutunun tepesinde birkaç delik olması beni rahatlatmıyordu. Nereye götürülüyordum? Başıma ne gelecekti? Hiçbir şey bilmiyordum. 
Sarsıntılı bir yolculuğun ardından kutunun kapağı yavaşça aralandı. Küçük bir çift göz bana bakıyordu. Yerim dar ve yalnızdım. Kaybolan gözbebeklerinin peşi sıra kutunun kapağı biraz daha açıldı ve bir el bana uzandı. Hızlı bir kanat çırpımıyla kaçabilir miydim acaba? Denemek zorundaydım. Bana ne yapacaklardı?  

Denedim ama başaramadım. Hızla atan kalbim ürkekliğimi de ele veriyordu. Beni tutan el biraz sert ve büyüktü. Kısacık bir zamanda beni bıraktı. Sıkıca kapadığım gözlerimi açtım. Sarı tellerle çevrili bir yere konmuştum. Doğduğum evimin küçük haline benziyordu. Bir nebze ferahlamış hissetsem de burası hiç rahat değildi. Denedim… Kanatlarımı en fazla iki kez çırpabiliyordum. Bu haksızlık olmalıydı. Derdimi anlatmak için ötsem anlar mıydılar?

Aslında güzel bakıyorlardı bana gözleri ışıl ışıldı üçünün de. Ötmeye başladım. Bir çare bulmalıydım. Ben cıvıl cıvıl sesler çıkardıkça mutluluk gördüm hallerinde. Küçük çocuk alkış tutuyor, annesi kahkaha atıyordu. Bu halleri hoşuma gitti o an. Çabalamaktan orada vaz geçtim bende. 

Yorulduğumu hissettim birkaç yudum su içmeliydim. Evimin içine baktım kenara iliştirilmiş küçük bir su kabı vardı. Hemen kondum yanındaki tüneğe. Kana kana gagaladım suyu ferahlamak isteğimle. İçime su serpiliyormuş hevesiyle kaldırdım gagamı yukarı, yudum yudum suyla birleştirdim dualarımı. Doyduğum vakit etrafımdaki sesler doluştu kulaklarıma. “ sarışın… Sarışın…” diyorlar. Bana mı acaba? Hepsinin gözü üzerimde olduğuna göre sarışın benim galiba. Cevap vermeli miyim ki? Dillerinde hep aynı döngü “ sarışın… Sarışın…” “ cik… cik…” deyiverdim bir kez. Küçük çocuk zıplamaya başladı. Anlamadım ki neydi coşkusunda ki merkez. “ öğrendi anne bak. Öğrendi… Baba, baba bak. Adını ben öğrettim.”

Diyordu bağırarak. Hım mm demek ki benim adımmış. Pekte hoş gelmiyor kulağa ama itiraz etme hakkımız yok sonuçta. Aklıma iyice kazıyayım bari. Neydi adım sahi? Aaa tamam tamam “ sarışın” demiştiler toptan. Neyse seviliyordum en azından. Korkum hafiflemişti de niye sürekli beni seyrediyorlardı böyle? En azından başıma kötü bir şey gelmeyeceğini anlamıştım. 

Yeni evimi keşfetmek istiyordum. Etrafıma baktım. Çok küçüktü… Uçamayacak mıydım artık? Su kabının karşı tellerinde küçük bir kap daha vardı. Tellere tutunarak gittim yanına. Yemek kabımmış. İçi yem dolu olduğunu görünce acıktığımı hissettim. Yemeğe başladım hemen ama gözlerini kırpmadan beni izliyorlardı. Burası hiç rahat değildi. Neyse… Güvenliydi en azından. Doyunca uçmak istedim, iki kanat çırptım da geldim. Kanatlarım kaşınıyor sanki. Açılmak ve doyasıya uçmak istiyor. Gözlerimi kapatıp uçtuğumu hayal ettim eski evimde. Hayal etmekte güzeldi. Mutluluğumu öterek kutladım bende. Tek başıma yalnızca… Burada hiç arkadaşım yok ve de oyuncağım… Burası hiç eğlenceli de değil. Neyse… Seviliyorum en azından.

Işıklar çok geç kapandı. Burada gece geç başlıyor galiba. 

Yeni evimde ikinci günüm. Gün ışığıyla aralandı gözlerim. Yemeğimi yedim. Suyumu içtim. Tellere tutunarak evimin etrafını dolaştım. İki kanat çırptım. Hiç kimseden ses yok. Nereye gittiler anlamadım?

Biraz öteyim bari. Belki sesimi duyan olur. Birkaç cıvıldamanın ardından küçük çocuk koşarak yanıma geldi. “ sarışın… Sarışın…” dedi yine. Cevap vermem mutlu edecekti. Dünden biliyorum. Öttüm ben de. Yine kendini alkışladı. Kafesin kapağını açtı, elini uzattı. Bir dakika ne oluyor ya? Yine mi bir yere gidiyorum. Alışmıştım oysa. Ya daha da küçük olursa.

Kaçamadım küçücük alanda. Tuttu beni. Elleri yumuşak ve küçüktü. Biraz fazla sıkıyordu.

Korktum. Ama birden açtı avucunu. “hadi uç biraz” dedi. Gerçekten mi? Fırsatı kaçırmadım tabikî. Açtım kanatlarımı doya doya. Saymadım kaç uçumluk oda. Eski evimden de büyüktü bura. İyi geldi. Mutluyum sonunda. Bir süre özgürce süzüldüm havada. Yakalandım, sehpaya konduğum bir anda. Tekrar küçük evime konuldum usulca. Neyse… Arada çıkaracaklar demek ki. 

O gün boyunca bir daha çıkamadım dışarı. Arada annenin söylenmelerini işittim her yerin kirlendiğinden yakınıyordu. Ötüşüm fazla gelmiş babada homurdanıyordu. Çocuk sevgiyle bakıyor üç beş kez yanıma uğruyordu. 

Tüm günler birbirinin aynı olmuştu. Şikâyetçi değildim ama. Evimden çıkarılıp uçmama izin veriyorlardı ya. Kanatlarım memnundu bu durumda. Ancak bir süre sonra anne ve babanın söylenmeleri arttı. Çocukta daha az geliyordu yanıma. Daha nadir çıkarıyordu uçmam için odada. 

Bu sabah beni küçücük evimle karanlık bir yere koydular. Ütü odasıymış adı. Küçük ancak benim evimden büyüktü. Burada da uçabilirdim ne olacak ki yeter ki açsınlar kapıyı.
Açmadılar…

Günlerdir burada karanlıktayım. Yemim azaldı, suyum kirlendi. Kimse farkında değil. Kanatlarım karıncalanıyor. Açıp kapamak canımın acısını geçirmiyor. Adımı unuttular galiba. Küçük çocukta seslenmiyor. Ötüyorum uzun uzun kimse duymuyor… 

Bir sarışın olarak soluklarım kesilecek burada galiba. Onlarda mahkûm edilir mi bir gün benim gibi yalnızlığa acaba? Hepinize şimdiden elveda…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi