ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 30-11-2023 13:51

Hazan Mevsimi / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -HAZAN MEVSİMİ

Hazan Mevsimi / Ahmet Keskin

HAZAN MEVSİMİ

Hazan mevsimi geldi, yerleşti. Yapraklar sarardı, sararmak üzere. Dallar, yakında çıplak kalacak. Yapraklarla oynayan rüzgar, dallara dokunup geçecek, serinliği içlerine işleyerek.

O, pencereden dışarı, ötelere çok ötelere bakıyor. Aşağıdaki kavga eden iki köpeği, geçip giden komşuyu, oyuna durmuş çocukları görmüyor bile.

“Sen gideli yüreğim yarım, kalan yarım acı içinde. Yaralı, kanıyor…” diye mırıldandı.

Dayandığı pervazın soğuğu sırtından vücuduna nüfuz ediyor. Arada, rüzgarın etkisiyle ileri geri gidip gelen pencere kepengi gıcırdıyor.

Dalgın gözleri, hüzün yüklü. Ufuktaki o yol, yıllar önce eşini alıp gitmiş, onu yalnızlığıyla baş başa bırakmıştı.

Elinde valizi ile karşına geçip; “İstanbul’a gideceğim. Orası koca bir şehir; taşı, toprağı altın, bizim buralar gibi değil. Her yeri iş, her işi  para. Bizde olmayan orada, gidip hakkımız olanı alacağım.” dediğinde eşi, ona; "gitme" diyememişti.

“Bir yer bulduğumda, sana haber salarım, para iletirim. Olmadı kendim gelirim, birlikte döneriz.” dediğinde eşi, ona söyleyecek fazla söz bırakmamıştı; “Belki hayırlısı, bu” diyerek her şeyi kabul etmişti.

Onu yolcu edip, tasla su dökmüş, el sallamış ve ardından uzun uzun bakmıştı. O an; “Keşke gitme deseydim. Buralar bize yeter. İkimiz de, çalışır çabalar karnımızı doyururuz diye diretseydim.” demek istemiş ama diyememişti.

"Eller, yaban ellere gidiyor, İstanbul şurası diye kabul ettim” diyerek kendini teselli etmeye çalıştı. Ama yine de; "Ah bu uzayıp giden yollar, hasrete hasret yükleyen, aldığını geri vermeyen yollar. Taşını, toprağını seller alsın.. Bağırın benden yana…” feryat etmekten alıkoyamadı kendini.

O günden sonra, gözleri yollarda kaldı. Bazen bir iki mektup geldi, bazen de komşunun telefonu çaldı. Bazı mektuplarda; “Hasretim, özledim, kadınım, sıcaklığım…” yazıyordu ama sonra her şey bir anda kesildi. Ne bir mektup, ne telefon…

Haftalar, aylar derken yıllar girdi araya. Radyodaki türküler yarayı deşti, duvardaki resmi üzdükçe üzdü.

Ne bir haber, ne ses, ne nefes… İçinde; “Birgün çıkıp gelecek, kapım çalınacak; 'ben geldim' diyecek…” düşüncesi hiç eksilmedi…

Dayanıp da baktığı yerden, gözler son sapakta… Gün, yavaş yavaş akşama vuruyor. Hüznü hazana yarışıyor. Ağaçlar yapraksız; O, yarsız…

“Ağaçlar, baharda yeniden yaprağa vurur, kavuşur ya, ben, bahardan önce kavuşurum, bahardan önce…” diye düşündüğünde, gözlerinden iki damla yaş düştü, yalnızlığına.

Şimdi o gözyaşı, yağmurlarıyla kalabalıktır...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi