ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 30-04-2024 19:38

Gelincik / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -GELİNCİK

Gelincik / Ahmet Keskin

GELİNCİK

Koca demir kapıdan içeri ilerlediğinde üzerine bir hüzün yapıştı. Ortadaki, içi düzenlemek amacı ile kazılmış üçlü havuzun sağından ilerledi. Cami önünde dağınık bir kalabalık, merasim görevlileri omuzlarında bayrağa sarılmış tabut getiriliyordu. O yakalardaki resmiyle bir bir gelenleri sanki izler gibiydi. Cami önünde sıralanmış çelenkler son görev için hazır oldaydılar.

“Ne çok şehit verdik." diye düşündü; “Bu topraklar için hâlâ veriyoruz..."

Ağaçlar altında başları örtülü onlarca kadın ıslak gözleriyle dikiliyorlardı. Onlar, bir anne, abla, kardeş, teyze, hala, komşu idiler. Yaşamı çoğaltan bu gövdeler, yiten bu canla eksilmekteydiler. Grup toplantısında siyasetçi, anne kadının sözleri geldi üzerine düştü.

"Vatan kupon arsa değildir. Vatan, 1071’de Malazgirt'te Alpaslan’ın açtığı Anadolu kapısıdır.

Vatan, 1453'de Fatih'in İstanbul'u almasıyla açtığı bir çağdır. Vatan, işgal altındaki toprakları kanlarıyla sulayan şehitlerin, kalan gazilerin kurduğu Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk'tür.."

Yolda ilerledikçe hüznü çoğaldı. Sağlı sollu toprak yığınlarının başlarındaki mermerler... Aliler, Hüseyinler, Melahatlar, Semihalar... Sessizliklerinde yatıyorlardı. Ara yerde bazı insanlar asıldıkları hortumlar ile çiçekleri sulama telâşındaydılar. Sağlı sollu ada notları verilmiş sokaklar derinlere doğru gidiyordu.

Kimi kabirlerin başında ellerinde kitap, dudakları kıpır kıpır, eller dualara açılmıştı. Yılların yaşam insanlarından kimler kimler buradaydı. Dudağındaki duayı tüm ölmüşlere gönderdi. Sanki altındaki araç yerin ulvi derinliğini motorunda duyumsarca, onları rahatsız etmekten çekinircesi ağır ağır ilerliyor. İşte, kendi ebeveynlerinin sokağı. Sağa yanaştı. Araçtan indi. Kapıyı kapattı. Bagajdan şu bidonlarını aldı. Aşağılara geldiği yöne baktı. Pandemi öncesi şehit kalabalığı yoktu.

"Ölümlerimiz bile insansızlaştı." diye düşündü.

İğne atılsa düşmeyecek kalabalıklar bitmişti. İlerledi.
Onlar karşısındaydı. Derin bir sessizlikteydiler.

"Selamın aleyküm!" dedi.

"..."

"Ben geldim."

"..."

Baş uçlarında, dualarını yolladı. Baş uçlarındaki şimşir sallandı. Hazır çiçekler dalgalandı.

"Babam.."

Yutkundu.

"Annem.."

Boğazında bir yumruk büyüklüğü dürüm geldi oturdu. Onun üzerinde dallanmış üç kök gelincik vardı. Hazır çiçekler kurumuş, yokluğa karışmak için küçüldükçe küçülmüştü. Eğildi kokladı. Toprak kokusu içine hücum etti. Baş ucuna oturdu. İçinde bir yerler acıdı. Ellerini mermer üstünde gezdirdi. Bir gelincik rüzgarla eğilip elini okşarcası sürtündü.

**

Yalnızlığı onlarla dağıldı.

Baktı.

Karşılıklı bakıştılar.

Güneş üstlerine serpilmişti.

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi