FLAMENKO: İSYANIMIN DANSI
Kadın dediğin hep susmalıymış, başı eğik olmalıymış, güç erkeğe yakışıyormuş…
Yıllarca duyduğum sözlerdi bunlar. Hiçbir zaman o kalıplara sığmak istemedim ve isyan ettim. Bu yaptığım hoş karşılanmadı tabii. Birçok kez sözel tacize uğradım ama bu beni yığmadı. İsyanımı artık sadece çevreme değil, tüm dünyaya haykırdım. Nasıl mı? Dansla elbet. İsyanımı dansla haykırdım. Önce kaldırıma, sonra dağa, taşa, göğe, ruhu olan tüm canlılara…
Tüm bu gürültünün içinde gözlerimi kapattım. Benliğimi sağlamlaştıran o güne geri döndüm âdeta.
Odamın perdesinin açılmasıyla güneş gözüme çarptı. Gözlerimi ovuşturarak yataktan kalktım ve gerindim. Bugün hava çok güzeldi, kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu, mutlu hissediyordum. Annemin açık bıraktığı kapıdan omlet ve churro kokusu yayılınca bundan daha iyi hissedemem diye düşündüm ve acıkan karnımı ovuşturdum. Annem yataktan kalkmadığımı görünce bacaklarımın üstünde duran örtüyü çekiştirerek:
“Kalk hadi uykucu. Kimse uyanmadan ekmek almaya git hemen.” dedi ve odamdan çıktı.
Bugün hiçbir şeyi inkâr edesim yoktu. Kalkıp yüzümü yıkadım ve hızlıca üstüme bir şeyler giyip koşarak evden çıktım.
Hava çok açık, kuşlar cıvıldıyordu. Ağaçların hışırtısı hafif esen rüzgârla raks ediyor gibiydi âdeta. İçimden dans etmek geldi. Üstü rengarenk çiçeklerle örtülü dar sokakta dans etmeye başladım. Mutluydum ama içimden haykırma geliyordu. Tüm gücümle ayaklarım kaldırımı ezercesine sert zemine vuruyordu. Ellerimi çırpmamla kuşlar ötmeye başladı. Rüzgâr da şiddetini artırınca, doğa dansıma eşlik etmeye başladı.
Rüzgârın etkisiyle hışırdayan ağaçların sesi benim müziğim oldu. İçim kabardıkça kabarıyordu. Küçüklükten bu yana sadece izlemekle kaldığım bu Flamenko dansını şu an burda yapıyordum. Bir anda daha da sert esen rüzgârla çiçekler üstüme çullanınca önümü göremeyerek bir duvara çarptım. Başım acımıştı. Acıyan yere dokunarak etrafıma bakındım. Dansa kendimi fazla kaptırmış olmalıydım. Şu an nerede olduğumla ilgili en ufak bir fikrim dahi yoktu.
“Neden yarım bıraktın dansı?”
Aniden duyduğum sesle yerimden sıçrayarak hemen arkama döndüm. Yaşlılığa ufak adımlar atmış, orta boylu, sarı beyaz karışımlı saçları ve en çok dikkat çeken zümrüt yeşili gözleriyle bir kadın gülümseyerek bana bakıyordu. Yalnızca,
“Anlayamadım?” diyebildim.
Kadın bu sefer dişlerini göstererek gülümsedi ve ardından “Dansı diyordum, neden yarım bıraktın?” dedi. Yine pek bir şey anlamadım. Mahcupça gülümsedim. Kadın anlamadığımı anlamış olacak ki tekrar konuşmaya başladı.
“Bu dansın biz kadınlar için ne ifade ettiğini biliyor musun? Hem çok eski bir dans; nereden öğrendin bu kadar güzel dans etmeyi?” dedi.
Küçük yaşlarda birkaç kez görüp izlediğim bir danstı. Hoşuma da gidiyordu ancak dansın kadınlar için bir şey ifade ettiğini bilmiyordum. Kadının yüzüne bakınca onun da bana bakıyor olduğunu gördüm. Ona cevap vermediğim aklıma gelince hemen,
“Ay çok pardon. Küçükken birkaç kişiden görüp izlediğim bir danstı. Kadınlar için ne ifade ettiğini de bilmiyorum.” dedim.
Kadın omuzuma dokunarak, “İşin yoksa eğer fazla vaktini almadan anlatırım.” dedi. Bunu söylerken de gözleri dolmuştu. İyice merak ettim.
“Lütfen anlatın. Çok memnun olurum.” dedim.
Birlikte kaldırıma dökülmüş çiçeklerin üstüne oturduk ve kadın anlatmaya başladı.
“Bu dans yani Flamenko dansı yıllar yıllar önce bir başkaldırı neticesinde ortaya çıktı. İspanya’nın Flamenko Sokağı’nda yaşayan kadınlar, toplum tarafından kendilerine biçilen rollere daha fazla katlanmayıp isyan etmeye başladılar. Bu isyan elbette onlar için iyi sonuçlar vermedi. Kimisi sözel, kimisi fiziksel şiddete maruz kaldı. Ama kadınlar artık topluma boyun eğecek değillerdi. Birgün hepsi Flamenko Sokağı’nda çıkıp bu olanlara protesto edeceklerken aralarından birinin öne geçip el çırpmasıyla kadınlar dikkat kesildiler.
Kadın sert yüz ifadesiyle yine el çırpıp yere sağlam ve sertçe bastı ve etrafında döndü. Bunu bir şarkı eşliğinde yapmaya devam etti. Şarkı ve dans, o an kadınlara hırs, toplumda yer edinebilme isteği, özgürlük, eşitlik haykırışını hissettirdi. Hepsi aynı anda aynı şarkı sözlerini, aynı dans hareketlerini yapmaya başladılar. Her yere sert vuruşlarında tozlar yükseliyor, havayla karışıyordu. Bu dans tüm kadınların sesi, haykırışı oldu. Onlara katılmayan tek bir kadın yoktu.
Günlerce bu başkaldırıları devam etti. Onları topluma dahil edemeyenler çaresiz kaldı ve en sonunda kadınların istediği oldu. Ha bu arada o dansı başlatan kim biliyor musun? Benim büyük annem... O, son nefesine kadar bu hikâyeyi anlatıp gücünün yettiği kadar etrafındaki kadınlara, kız çocuklarına öğretti. Ancak o vefat ettikten bir süre sonra ben dahil birçok kişi bu hikâyeyi de bu dansı da unuttu.
Kaldırıma sert vuruşun ve el çırpmanla soluğu burada aldım. Hemen tanıdım, hatırladım dansı fakat bunun yeni olması şu an beni kahrediyor.” dedi ve yanaklarından bir damla yaş süzüldü.
Ne diyeceğimi bilemedim. Düşünceli bir şekilde kadının yüzüne baktım. Hikâye beni çok etkilemişti. Öylesine yaptığım bu dansın ardından böyle bir hikâyenin olduğunu bilmiyordum.
Elimi kadının gözyaşlarını silmek için kaldırdım. Ancak geri indirdim. Belki temastan hoşlanmıyordur. Ancak gözyaşları çoğalınca kendime daha fazla hâkim olamayıp yumuşacık yanaklarına dokunup sildim ve hikâyenin etkisiyle kadına güvence vererek, “Kadınlara karşı yapılan bu rol biçme ne yazık ki henüz tam bitmiş değil. Sana söz veriyorum kadınların artık sesi olacağım. Elimden geldiğince bu dansı yaymaya, isyanlarını haykırmalarına yardımcı olacağım.” dedim kendimden emin ses tonuyla.
O an iki yabancı birbirimize bakıyorduk. Bu kadını tanımasam da içim ona karşı çok ısınmıştı. Kadın daha fazla dayanamayarak bana sarıldı ve “Çok teşekkür ederim.” dedi.
İçim ona sarılma isteğiyle dolup taşmıştı. O gün buna cesaret edememiştim; ama düşümde hep ona sarıldım.
Beni bu sıcak düşümde ayıran bir ses işittim. Gözlerimi açtım ve arkama döndüm. Bu gelen Renata idi.
“Martina!”
“Martina!”
“Gösteri başlamak üzere çabuk sahne arkasına gel.” diyordu uzaktan. Koşarak sahne arkasına gittim.
Telaş cümbüşü vardı burada. Kafamı perdeden uzatıp seyircilere baktım. Oldukça kalabalıklardı. Bu benim gözümü korkuttu. Elimi kalbime koydum; normalden de fazla atıyordu. Şimdiye kadar hep Flamenko Sokağı’nda bu dansı yapardım. Hikâyeyi anlattıkça benimle dans eden kadın sayısı arttı; o artan sayı ile konser havasında şarkılar söyler dans ederdik.
İşlerin bu kadar büyüyeceğini tahmin bile edemezdim. Hikâyeyi anlatırken ve aynı zamanda dans ederkenki halimi biri videoya almış, internete yüklemişti. Beğeni rekoru kırdı. Birçok kadın tek yürek oldu. Dünyanın her yerinde bu dans yayıldı. Ve şimdi, o tek yürek olan kadınlar sayesinde milyonlarca insan için sahnede dans edecektik.
Şarkının başlamasıyla ekipteki dansçılar yoğun alkışlarla dans ederek sahneye çıktı ve yarım ay oluşturarak ellerini çırpıp oldukları yerde dans etmeye başladılar. Üstüme takılan mikrofonu son kez kontrol edip, çalan şarkıyla yavaş yavaş sahneye yürüyüp dansın hikâyesini anlatmaya başladım. Tık ses yoktu. Çoğunluğu kadından oluşan seyirci gözlerini kırpmadan beni dinliyorlardı.
Hikâyenin sonuna yaklaştıkça şarkı renk değiştirmeye, ellerim çırpmaya, ayaklarım daha sert zemine basmaya başladı. Ve hikâye bitti; ona yakışır, haykırışlarla çevrili dansı özveriyle yaptık. Zaman geçtikçe ortam daha da coşmaya başlarken seyirciler de dans etmeye başladılar. Ben de mutlulukla dans ederken en ön sıralarda olan, ağlayan bir kadın dikkatimi çekti.
Dans etmeyi bırakıp ona daha yakından bakmak için yaklaştım ve gözlerime inanamadım. Bu, o kadındı. Dansın hikâyesini bana anlatan kadın…
Benim de gözlerim doldu. Sahneden inip ona ilerledim. Elimi uzatıp tutmasını bekledim. Tuttu. Birlikte sahneye çıktık. Kadın çok yaşlanmıştı. Ama ona rağmen tüm gücüyle dans etti. O an sahnede yalnız değildik. Tüm kadınların hikâyesi, isyanı da dans ediyordu bizimle. Şarkı durunca biz de durduk. Bitmişti. Birbirimize sarıldık. Seyirciler tarafından çiçek yağmuruna tutulduk. Çiçek yağıyordu tepemize; artık biz değil, isyanımız konuşuyordu.
***
TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...
Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz