MİZAH
Giriş Tarihi : 22-08-2022 16:41

Fal...

Yazan: Elmas Tunç - FAL...

Fal...

FAL..

İlk kez böyle bir kafeye geliyorum okulu asıp bizim kızlarla. Bizim dediysem kamudan tanışıyoruz, yani Kamu Yönetimi'nden. Aslında kendimi yönetemezken kamuyu nasıl yöneteceğim diyorum bazen. Ama işin içine babam girince, baktım eskaza tutturuvermişim  istemeye istemeye. Hal böyle olunca, yapacak bir şey yok, dişimi sıka sıka okurum ben de dedim. O değil de şunun şurasında bir sene kaldı; sıktığım dişlerim dökülmese bari! O kadar dirsek çürüttüm, emek verdim. Yüzdüm yüzdüm dananın kuyruğuna geldim. O da yakında koptu mu diplomam elimde demektir!

Kızların anlata anlata bitiremedikleri, ışıklı tabelasıyla kaç metre öteden farkedilen kafeden içeri giriyoruz döner kapıdan, alışveriş merkezine girer gibi. Bebek'te cadde üzerinde, iki dükkan büyüklüğünde bir yer. Kirası epey vardır buranın. Ama kazanıyor demek ki! Çok meşhurmuş kızların dediğine göre. Şuna baksana, arı kovanı gibi mübarek! Vızır vızır...Kazanmaması mümkün mü?

İçeriye girdiğim anda genzimin dumandan yandığını hissediyorum. Loş bir ortam var. Masalarda mumlar, budist keşişlerin elbiseleri gibi turuncu duvarlar, yer yer ahşap kaplamalar, duvarlarda dekoratif şamdanlar, işlemeli tavanlar... Masalar ve sandalyeler, görünüşe göre kaliteli ahşaptan yapılmış. Dayım marangozdu; oradan biliyorum. Canım benim ya az mı başının etini yedim? Bir filmin içinde gibiyim. Hafif bir öksürük yokluyor boğazımı. Ortamdan herhalde. Bu arada aromatik kokular doluyor burnuma; hindistan cevizi ve mango kokusuna benzettiğim bir koku da hissettiriyor bir yandan kendini. Çok ilginç bir yermiş burası. Dışarısı ve girişi sosyetik, içerisi gizemli ve otantik.

Kızlar da pek bir âlem! Aslında gece ve gündüz, siyah ve beyaz kadar farklıyız onlarla. Fakat şu pandemi sonrası duvarlara bakacağıma, onlarla takılırım daha iyi diyerek kurbanlık koyun gibi ne derlerse he dedim. Alışveriş merkezinde deliler gibi para harcadık. Dilleriyle hipnoz ettiler beni resmen. Kıyafetim yokmuş gibi gittim, yenilerini aldım. Hayır ben aklıma şaşıyorum. Öğrenci halimle hangi akla hizmet, kredi kartı bakiyesini aşıyorum bilmem ki! Kafama tüküreyim!

-Efendim ne alırdınız?
-...
-Hanımefendi?
-Transa geçti ayol!
-Aysel, canım dünyaya, aramıza dön!
-Ay! Ne çimdikliyorsunuz be?
-Leyla mısın kızım sen? Adam bir saattir tepende: "Ne alırdınız?" diyor.

"Zıkkımın kökünü!" derdim ya neyse! Ocağıma incir ağacı diktiler, bir de soruyorlar.

-Gene gitti bu ya!
-Bağlantısı koptu!
-Çekmiyor kızım burada!
-Aysel! Aysel!

"Aysel kadar başınıza taş düşsün!" demek vardı ya, diyemedim. Onun yerine:

-Efendim!
-Nihayet!
-Ha, pardon! Çay alayım!
-Kızım ne çayı ya? Boşuna mı geldik buraya? Çok güzel fal bakıyorlarmış, her dedikleri de çıkıyormuş.
-Öyle mi? Tamam o zaman! Bana da az şekerli bir Türk kahvesi öyleyse!

Ortam iyi güzel hoş da bir kazık da buradan yemesek bari! Lafa bak! Bu iyimserlik annemden geçmiş bana kesin! O da böyle!Her şeyin iyi bir yanını görür muhakkak! Mefruşatçı gibi; her şeye iyi bir kılıfı var. Allah'ın sevgili kulu da dolandırıcılara çatmıyor iyi ki. Yoksa bütün parasını, pulunu babamdan gizlediği yastık altı birikimini kaptırırdı onlara. Kalbi temiz dedikleri böyle bir şey olsa gerek! Sorgulamıyor kadın! Bu cafcaflı kafeden yolmadan gönderirler mi acaba? Hııı, gönderirler tabii Aysel, bekle gönderirler! Bulaşık yıkatırlar mı acaba filmlerdeki gibi? Kahvenin fiyatını sorsa mıydım ki? Sorayım da görgüsüz diye dalga geçsinler değil mi? Yok canım öyle! Ne yapalım, minareyi çalan kılıfı hazırlar. Minare miydi o ya? Yok yok minare değildi sanki, sauna gibi bir şeydi. Hah hatırladım! Saunaya giren terler olacaktı!

Kahvelerimizi minik atıştırmalık lokum ve bademler eşliğinde içiyoruz. Kızlar, ağızlarında teneke varmışçasına bir dikişte bitiriyorlar. Fal baktıracaklarmış. Ben fala inanmam dedim. Ya çıkarsa dediler. Piyango bileti mi bu deyince de gülüştüler. Utandım, yerin dibine geçtim. Çaresiz ben de âdet yerini bulsun diye fincanı ters yüz ettim. Akar mı bilmem artık. Telvenin çoğunu içmiş bulundum.

Kızların gözleri fosforlu römork gibi parladı falcıyı görünce. "Bir falcımız eksikti!" dedim içimden. Masaya bir adam yaklaştı. Adam dediysem, lafın gelişi işte! Gözüne kapkara bir sürme çekmiş, üstüne Hintliler gibi işlemeli bir tunik, altına onunla uyumlu bir pantolon giymiş. Kafasına da turuncu bir bez dolamış. Sanırsın falcıyı Hindistan'dan ithal etmişler! Muri'ymiş adı. S'leri tıslayarak söylüyor. Ne söylese gülüyor kızlar. Fır fır diyor adam bunlara, hemen kahkayı basıyorlar. Bana da diyecekti de hiç komik değil dedim, ben Aysel'im dedim. Belertti gözlerini; bakakaldı öylece.

Sıra fincanıma gelince adam saydı da saydı. Doğru düzgün telve de yok. Sen nerede gördün kısmeti, üç vakte kadar geleceğini. Çarpışıp bakışlarımızın buluşacağını, nikah dairesine gideceğimizi, elime yüklü miktarda para geçeceğini?

Kafeden çıktık. Neyse ki bulaşıklar için alıkoymadılar beni. Ama resmen ayak üstü adam soyuyorlar. Yüklü miktarda hesap ödedim. Faldaki yüklü miktarda para elime geçerse oradan amorti ederim artık. 

Kızlarla ayrıldık. Evli evine, köylü köyüne...Benim aklım hala falcının söylediklerinde...Karşıdan karşıya geçerken kırmızı ışığı fark etmemişim. Karşıdan gelen yeni model beyaz Opeli gördüğümde çok geçti; çoktan asfalta fırlatmıştı beni. Kafamda arılar, sinekler uçuşuyor. İçinden bir adam indi; ben diyeyim Brad Pit, siz deyin Leonardo Di Caprio; öyle karizma! Falım çıktı galiba dedim. Gerçi çarpışma deyince elimde kitaplarla romantik bir çarpışma bekliyordum; böyle asfalta yapışacağım bir çarpışma değil! Bacağımın acısından duramıyorum aslında ama Hz Yusuf'u görüp parmağını doğrayan kadınlar gibi gözüm karizmatik yakışıklıda!

Gözümü hastanede açtım.Babam gelmiş annemle birlikte yanıma. Epey üzülmüş, telaşlanmışlar. Aklım bir yandan falda çıkan, bana çarpan yakışıklıda... Ama esaslı adammış falcı. Ne dediyse çıktı! Üç vakte kadar o yakışıklıyı bir kere daha gördüm; tabii nikah dairesi yerine mahkemede! Bana demediğini bırakmadı. Sekizde sekiz kusurluymuşum, yaya olarak trafikten men edilmeliymişim falan filan...Kanunlar benden yana olunca çıldırdı.Falcının dediği gibi bana uzun uzun baktı ama nefretle! Nefretli olan telveyi içmişim demek ki; ondan görememiştir kör olmayasıca! Elime yüklü miktarda para geçecekti ya. Geçti yüklü miktarda; ama dediği gibi para değil, şikayet dilekçesi...Babamın bana yaptığı masrafları saymıyorum bile! Birinden güzel haber alacaksın demişti falcı. Bu da çıktı. Eski çıktığım çocuk evleniyormuş bizim kızlar söyledi. Ne güzel haber! Benim için olmadığı kesin!

Ha şimdi hatırladım. Bu Muri denen falcı, at görünüyor falında; at murat demek, sakın kaçırma demişti Peki kaçacak mı dedim. Kaçacak dedi. O da çıktı! Hastaneden çıkınca, kafeye gittim; dediği gibi bu Murat denenin kaçmasına izin vermeyecektim.Hesap sordum, kızdım, kovaladım. Tom ve Jerry gibi o önde, ben arkada...En sonunda da kaçırdım. Ne at kaldı ne murat. Bir keçiler kalmıştı kaçırmadığım; baktım onlar da yok!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi