ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 10-05-2025 23:14

Bir Sarı Fırtına / Serpil Kaya

Yazan: Serpil Kaya -BİR SARI FIRTINA

Bir Sarı Fırtına / Serpil Kaya

BİR SARI FIRTINA

Bilinmez diyârlara, sürpriz sonlu hikâyelere doğru yol almak gibi gelirdi bana hep, tren düdüğünün o uğultulu sesi eşliğinde makaslı raylardan geçerek şehir şehir gezmek.

Bazen sınav gereği, bazen de eş dost akraba ziyareti vesilesiyle sık sık seyahat ederdim ben. Oldum olası severdim bir cam kenârından değişerek geçen yol manzaralarını seyretmeyi.

Bu kez yolculuk sebebim çok başkaydı. Bir nevi hayatımı sıfırlama noktasına doğru yol alıyordum şimdi.

Uzun yıllar faklı sektörlerde çalışmış, ama bir türlü iç huzurumu yakalayamamıştım sık sık değiştirdiğim ve yaşadığım şehirlerde.

Kırk yaşıma merdiven dayamıştım  ve sevgili annemi uzun yıllar savaş verdiği amansız hastalıktan dolayı kaybetmiştim.

Annemi ebediyete uğurladıktan sonra, yaşadığım şehirde yapayalnız kalmıştım. Birkaç arkadaş, dost, hepsi o kadar.

Yaşadığım acının dayanılmaz yükü omuzlarımı çökertmişti, bir de bu şehirde onsuz kalmanın dayanılmaz hüznü, yiyip bitirmeye başlamıştı ruhumu.

Kararımı vermiştim, annemin doğup büyüdüğü topraklara, akrabalarımızın yanına taşınacaktım.

İşte böyle başladı yeni hikâyem…

En son sanırım 5-6 yaşlarındaydım annemle birlikte Adapazarı'na gittiğimizde. Hayâl meyâl anımsıyordum o zamanı.

Sarı renkli bir taksiyle tren istasyonuna gidiyorduk, oradan trene binip İstanbul'a geçecektik.
Annemle birlikte yaşadığımız evi boşaltıp yanıma sadece kişisel eşyalarımı alarak yola çıktım. Bilinmezlik insanı hep biraz ürkütür. Ama kıyıdan uzaklaşmaya cesareti olmayanlar güzel manzaralara asla ulaşamazlardı ve ben biraz ürkerek de olsa adım atmıştım yepyeni bir yolculuğa.

Adapazarı’nda trenden indikten sonra ilk işim bir dolmuşa binerek Pamukova'ya ulaşmak oldu.

Teyzem ve bir kaç kuzenim orada yaşıyorlardı.

Yolda beni kuzenim karşıladı. Teyzemin kızı Eslem benden sadece bir yaş büyüktü. Yıllardır yüz yüze görüşemiyorduk ama simâsı hiç dğişmemişti, küçükken nasılsa şimdi de öyleydi.

Pamukova küçük yer. Herkes birbirini tanıyor, hemen hemen çoğu da birbiriyle akrabaydı.

Teyzemin evine yerleşip buradaki yeni düzenime alışmaya çalışıyordum yavaş yavaş. Pamukova'nın evlerinin çoğu 2-3 katlıydı.

Ben  Ege'nin incisi İzmir'den kalkıp gelmiştim buralara. Koskoca apartmanların, gökdelenlerin diyârından.

Pamukova'daki ilk ayım çevreye alışmakla , akraba ziyaretleri ile geçmişti.

“Ne iş yapacaksın?” diye soruyorlardı bana hep. En büyük hayalim bir sanat kafe açmaktı oldum olası.

Duvarlarında film afişleri, tiyatro oyun tanıtımları olan, bir köşesinde geniş bir kitaplık yer alan, küçük ama şirin bir dükkân.

Bir de  eski ahşap bir pikap, nostaljik plaklar çalan.
Kırk yaş dönümü hediyem bu olsun istiyordum.
Biriktirdiğim bir miktar param vardı bu iş için bir kenarda.

Burada tutmaz bu iş kuzen dedi bana teyzemin kızı Eslem. Ama ben kararlıydım, yeni geldiğim bu ilçeye yenilikleri de ben getirecektim.

Pamukova - Adapazarı arasında mekik dokumaya başladım. Aadapazarı’na ''Ada'' deniyordu burada.

Ben buraya taşınınca öğrendim bunu.

Haftanın bir kaç günü ''Ada''ya dolmuşla gidiyor, Pamukova'da açacağım sanat kafe için gerekli eşyaları bulup toparlamaya çalışıyordum.

''Ada Müzik'' isimli bir dükkân keşfetmiştim Adapazarı’nın çarşısını gezerken.

Plak, kaset satan küçük bir müzik mağazasıydı. O esnâda tanıştık Serra ile.

Serra neşeli, hayat dolu, cıvıl cıvıl bir genç kızdı. Sohbet hoş olunca zaman içerisinde daha da yakınlaştık Serra'yla.

Resim bölümü mezunuydu, bana çantasında taşıdığı resim defterinden çok güzel çizimler gösteriyordu. Çok yetenekliydi; “Neden kendi mesleğini yapmıyorsun ki?” diye sordum ona.

Sınava girmiş ama atanamamış, ''Tekrar sınavlara hazırlanıyorum'' dedi bana . Onun da en büyük hayali kendi mesleğini yapmaktı.

Pamukova’da açmaya hazırlandığım sanat kafeden bahsettim ona. Öyle heyecanlandı ki.

“İlk müşterin hazır şimdiden” dedi bana.

“Müşteriden öte ortağım olmak istemez misin?” diye sordum.

''Nasıl yani?'' dedi heyecanla.

“Sanat kafemin duvarlarını senin güzel resimlerinle süslemek isterim, hem buralarda yeniyim biliyorsun, bana yoldaş olacak  senin gibi bir dosta da her zaman ihtiyacım var” dediğim anda boynuma sarıldı büyük bir sevinç ve mutlulukla.

Gözleri parlıyordu mutluluktan.

Serra'nın da yardımıyla bir iki ay içinde Pamukova'da Çark Caddesi’nin üzerinde küçük ama şirin bir dükkân tuttuk.

Ada Müzik'ten kasetlerimiz plaklarımız da gelmişti.

Sık sık  Pamukova- Ada arasında, Sapanca Nehri’nin kıyısındaki kıvrımlı yollarda küçük minibüs yolculukları yapıyorduk artık. Sanat kafemiz son hızla açılışa hazırlanıyordu. Bu cafe Pamukova'da bir ilk olacaktı.

Sonbahar kitapçıların da şenlendiği bir mevsimdir.

Kitap okumanın zamanı olmaz elbette ama  kitaplar eylül zamanı bir başka sevilir.

Sanat kafemizi ağustos ortası açıp sonbahara dek yavaş yavaş rayına oturtmaktı hedefimiz.

Serra, kafemizin duvarları için yağlıboyalar almış, birbirinden müthiş  desenlerle ve çizimlerle duvarları, kapıları süslemeye başlamıştı.

Birkaç çeşit içecek, yerine göre simit - poğaça da koyacaktık kafemize.

Öğrenciler için test kitapları, güncel romanlar olacaktı raflarımızda.

Ağustos ayı çabucak gelip çatmıştı. Sayılı zaman çabuk geçiyordu elbette ki.

Serra da Ada Müzik'ten ayrılmış tüm zamanını kafeye vermeye başlamıştı.

Evi Ada'daydı ama kafe için Pamukova’ya gelip gidiyordu.

Kafe için el ilanları hazırlayıp dağıtmaya başladık.

''Sevgili hemşehrilerimizi Pamukova'nın ilk ‘sanat kafe’sinin açılışında yanımızda görmekten onur duyarız'' Serra'nın çiçek desenleriyle bezediği ilanımız çok şirindi.

Açılışa iki gün kalmıştı.

Son hazırlıkları gözden geçirmek için  Ada'dan geldi Serra.

Yüzü bir parça soluktu. O bıcır bıcır konuşan kızdan eser yoktu bugün.

Neyi olduğunu sordum ndişelenerek.

“İlginç bir rüya gördüm Sedef” dedi .

Rüyasında sarı renkte bir kum saati masanın üzerinden yere düşüp paramparça olmuş.

“Bilinçaltının bir oyunudur Serra’cığım, açılışa çok az kaldı, kum saati onun işareti olmalı. Takılma lütfen,” dedim. “Sen benden de heyecanlısın belli ki..”

Zorla da olsa gülümsetmeyi başardım Serra'yı.

Açılışa son 48 saat vardı.

Serra Ada'ya geri döndü. Açılış sabahı erkenden dükkânda buluşmak üzere sözleştik.

Vücudumda dayanılmaz bir ağırlık ve ağrıyla açtım gözlerimi. Kirpiklerimi kırpıştırmaya başladım, pencereden süzülen parlak beyaz ışık fena halde gözümü kamaştırıyordu.

Kulaklarım da fena halde uğulduyordu. Birden farkına vardım ki, burası teyzemin evi değil, bu beyaz önlüklü insanlar  da hemşire ve doktorlar.

Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat bir türlü kafamı toparlayamıyordum. Burası neresiydi ve benim burada ne işim vardı?

Yanımdaki yatakta da ağır yaralı olarak teyzem yatıyordu.

Psikolog bir doktoru bizim yattığımız odaya yönlendirmişlerdi.

Gece, merkez üssü Gölcük olan 7.4 şiddetinde bir deprem olmuş ve korkunç son insanları  gece 03:02'de derin uykularında yakalamıştı.

Aklıma ilk gelenler akrabaalrım komşularımız ve elbette ki Serra olmuştu.

Sağ mıydı, iyi miydi, acaba şu an hangi hastanedeydi?

Ağustos'un kavurucu sıcağı yüreklerimizin yangınının yanında bir hiçti.

18 bin 373 kişinin hayatını kaybettiği, 5 bin 840 kişi de kaybolduğu, Kocaeli, Yalova ve Adapazarı'nın pek çok bölgesinin yerle bir olduğu o büyük depremde sevgili Serra da yıkılan binanın enkazında yitip gitmişti ne yazık ki.

Aylarca süren arama kurtarma çalışmaları sonuç vermedi ve Serra'yı sonsuza dek kaybettik, tıpkı adı sanı kimliği bile bulunamayan binlerce vatandaşımız gibi.

Kalbi tertemiz olan can dostum Serra, tıpkı daha evvel  hissettiği pek çok şey gibi, acı sonunu da hissetmişti ne yazık ki.

Yaşadığımız bir kâbus olsaydı keşke ve biz de kan ter içinde uyanıp hayra yorsaydık rüyamızı, akan suya anlatsaydık ve her şey kötü bir rüyadan ibâret olsaydı.

Hayâllerin kavuşturduğu iki can dostu ansızın bir sarı fırtına ayırmıştı.

Ve geriye  çiçek desenli duvarlarıyla  enkaza dönmüş bir kafe, umutla sarılmayı bekleyen ama hiçbir zaman tam olarak kapanamayacak olan derin yaralarımız kalmıştı.

***

TRUVA YAYIN GRUBU YOUTUBE  KANALIMIZA ABONE OLMAYI UNUTMAYIN...

Logoya tıklayıp Youtube kanalımızı ziyaret edebilir, abone olabilirsiniz

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi