ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 25-08-2022 23:53

Bir Masal Edasında

Yazan: Merve Yurtsever - BİR MASAL EDASINDA 

Bir Masal Edasında

BİR MASAL EDASINDA 

Bir yaz günü, haziranın sıcağında hava otuz beş derece. Alnından düşen terler elindeki kutulara birer damla olmuş yağmakta. Hava sıcak, sıcak olmasına da onun bu kadar kavrulması içine düştüğü dert ateşinden. İçin için hasretin ortasında tükenişinden.

Bir çerçi gibi bütün duygu yükleri de üstünde. Sarıp sarmalamış kendince. Doldurmuş gönül heybesini en çok özlemle. Bir anlık daha yer yok içinde, özlemler sınırlara çoktan ulaşmış. Arabanın bagajını yüklerken onca züccaciyle, zerzevatıyla, hızı bundan gayrı özleme dair dayanağının olmamasındandı.

Sanki ölecek, sanki gömülecek yürek yığınında. Tüm uzak ülkelerin hasret kelimeleri sığar bu sankilerin içine. Ancak hepsi de yetersiz kendince. 

Geçtiği direksiyon başında kendini bilmeden yol alıyor. Kendinden geçeli kendini bulduğunda saklı, bilmem kaç zaman öncesinde takılı. Pazarların yanık delikanlısı, düştüğünden beri bu ateşe onun lakabı. Sattığı tabak, çanağın cazibesi değil müşterileri çeken, gönlünden kopan aşk dizeleri kuyruk oluşturan. Hülyalı bakışların farkına varmadan ardı sıra nefessiz söylediği. Sesi de sevdasıyla güzelleşti. Her çarşamba görmeyi dilediği, görmekle yetinemeyip şarkılarla ulaşmak istediği, geçen çarşamba gelmemişti. Ondan ya bunca özlem derdinde ne yaptığını bilmeyişi. İple çektiği gün, uykusuz onca gecenin yorgunluğunu siliyor. Umudu bugüne ışıldıyor. Yol akıyor. Hızı kaç cezaya gebe, umurunda değil elbette. Varış noktası, özlem durağı. Her türlü cefaya razıyım der dudağı. Bir göz süzüşüne muhtaç yangını.

Pazar alanının içinde, kendi tezgâhının önüne çektiği arabasından boşaltmaya başladığı yükler içinde kırılan birkaç tabak, elini kesen bardak… Fark etmiyor bile. Hasret yükünü boşaltmadan fark edemeyecek can acısını. Belli… Önünde dizdiği renkli camlar, birkaçına kan bulaşmış bugünün anısını saklar. Gözü pazar girişinde dilinde türküyle. Ne zaman bitecek bu sevda yükü, bir kâhin gelse de söylese. Özlemekte güzel olurdu elbet, özlendiğini bilebilse…

Etrafından akan kalabalık öyle boş öyle anlamsız. Nasıl yaşamış bunca zaman sevdasız. Tutturduğu türküyle sesinden damlıyor ateş. Hava sıcak… Sesi havadan sıcak… İnsanlar konsere gider gibi geliyor çarşamba pazarlarına bir süredir, bundan mütekellim.

Gözü hep pazar girişinde dilinde türküyle...İşte gözüktü nihayetinde. Sesinin ışıltısı ulaştı. Edalı yürüyüşüyle, gözlerinde bayram sevinci oluşturan sevdiceğine. Pazarın yanık delikanlısı, onca kaba ses hengâmesinde yaklaşan topuk sesini duyuyor.

Kalbinin atışıyla aynı ritimde. Coştukça coşan yüreğinin yankısı söylediği melodiye asılı dökülüyor dilinden yana yana. Önündeki kalabalığı ise ancak fark edebiliyor. Gül bakışlı yârinin daha fazla yaklaşamamasında açılıyor idraki. Onca fiyat soran teyzeye, hayranca süzen gençlere ve birkaç öfkeli beylere. Küçük kalabalık bir dağ gibi önünde engel onun gözünde. 

Yine soruyor teyze, bıkmadan sabır timsali, kaç lira evladım bu kayık tabağı. Bilmiyor ki… Bilmiyor o an ne kaç para, onun tutuklu kalışı kimin umurunda. Dayanacak hâli kalmadı ya: “ Kampanya yaptım al abla.” deyiveriyor, tutuşturuyor kim ne sorduysa eline. Zarar ziyan hat safhada. Bu kadar yanıkken ona ve de yakınken beklemekten sıkılır da giderse ya. Asıl o zaman ziyan olur tüm rüya. Rüyanın içinde hissediyor kendini zira. Sus pus oluyor sesi, dağılsın bir an önce önündeki kalabalık sel. Ona uzak ve de bu kadar yakın etraf sisli. Gözü puslu. Tek bir aydınlık nokta, gözleri ona dalmakta…

Yan tezgâhtan bağırıyor komşu dediği kumaşçı abisi: “ Yanık sesli susma, duyur sesini. “ Sus be abi sırası mı şimdi. Hele bir gitsin şu önündeki dağ misali insan seli.”  Yakınlaşsın da bir gül yüzlü yâri, o zaman bülbül olup şakımaz mı en özel melodiyi.

Ancak şimdi sırası hiç değil. Mesafeyi kapatmak önceliği. Suskunluğu çabuk dağıtıyor kalabalığı, ona oldukça uzun gelse de gerçek bu nihayetinde. Ya giderse korkusundayken iç sesi, yakınlaştıkça sevdiceği kokusunu da duyar mıyım merakına büründü. Hangi çiçek açıyor acaba teninde? Kalkan tüm gereksiz siluetler, ulaştırdı nihayet beklediğini en öne. Üstelik menekşe kokusu doluyor içine, sarı elbisesi de ne çok yakışmış bir bilse.  

Gözleri gözlerinde kenetli, başladı sevdasını şarkısıyla duyurmaya. Dilinden dökülen büyülü ses, yanakları kızaran yârini daha da güzelleştirdi gözünde. Farkında mı acaba? Bütün gün kalabilirdi ikisi de aynı noktada, aynı bakışta, aynı utançta ve aynı yangında… Kopan alkış seli koparmasaydı o andan. Ah sevdiceği… Utançla bir kâseye uzanıyor eli, nasıl da zarif parmakları dedirtiyor içinden. Bir insan bütünüyle mi güzel olur? Böylesi efsunlu, böylesi masalsı, peri gibi edası. Sesini duyuyor ilk kez o an. Bir ılık rüzgâr esiyor teninde. Hiç usanmadan dinleyebilir onu ömrünce. Ömür yeter mi doyumsuza doymaya…

“ Affedersiniz, anlayamadım.” deyişi, zamanı uzatmak bir kez daha sesini duyabilmek içindi de kendi sesi nasıl da titremişti ilk kez böylesi. Gülümseyerek: “ Fiyatını sormuştum. “ dedi. Büyülü sesli, ince bellisi. “ Bugüne özel kampanyamız var. İstediğinizi alabilirsiniz.” derken de gönlünden geçen beni alsan lakırdılarını susturdu elbet. O kadar kaybetmemesi kendini şükür sebebi tabii. “ Olur mu öyle şey? Bu şekilde kabul edemem ama çok beğendim.”  Kâseye baktığı yoktu bile. “Bırakmak da istemiyorum. Bir çay ısmarlarsam size, alabilirim ancak.”

Duydukları gerçek miydi yanık delikanlıyı daha da yakan? Ruhu çiçek açmış, bütün menekşeler içine dolmuştu. Öyle çocuksu bir sevinç, öyle çocuksu bir heyecan. Attı bedenini tezgâhın arkasından, ruhu çoktan yola revan. Haydi gidelim derken buldu kendini bir an. 

Başıboş kalan tezgâh umurunun çok arkasından göz kırpsa da görmez bizim yanık sesli. Dualarının kabulünde meşk derdinde o, bugünü ne çok bekledi be…

Bilemez ki şu anı hangi kelimeye sığdırmalı. Solukları sessiz, yitik cümlelerle çayını soğutup saatleri durdurma derdinde. Sıcaktan bunalmış bir kedi sığınıyor masanın altına. Mırıltılarla sürtünüyor bacaklarına. İki heyecanlı kalp farkında bile değil. Oysa kızcağız çok korkar kedinin tenine değmesinden. Hissetmiyor bile ikisi de birbirinin ggözleride kaybolmuşken yine birbirlerinin gözlerinde kendilerini bulma hevesiyle.
 Karşısındaki güzelinin son yudumunda, fokurdayan yüreği ancak dile geldi. Belli. Son anların telaşı düştü içine. “ Ben seni çok sevdim. “ deyiverdi.

Gülümseyen gül yüzlü yâri, elini uzattı… Ateş gibi… Daha ne kadar yanabilirse yandı… Hevesle… 

Bir çay bahanesinde birleşen gönülleri, bir ömrü diledi. Her gün böyle geçmeli. Aynı ateş, aynı heyecan, aynı heves… Bir masal edasında, tükenmeyen aşkla bezenmeli. Sarı bir papatya gibi…  


 

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi