ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 21-02-2023 19:21

Bir Evlilik Meselesi

Yazan: Elif Güler -BİR EVLİLİK MESELESİ

Bir Evlilik Meselesi

BİR EVLİLİK MESELESİ

- Anacığım, düşündün mü etraflıca? Bir şans verecek misin artık Catherine'e? Bak, kız aylardır dört dönüyor etrafında. Samimiyetinden şüphe duyuyor olamazsın artık. Gerçekten sizi çok benimsedi, sevdi. Hadi güzel annem, sen de bağrına bas artık onu kendi kızın gibi.

- Oğlum, güzel yavrum. Kızın iyi niyetinden, içtenliğinden kuşkum yok. Eli yüzü düzgün, güzel de kız Allah için. Ama dili, dini, örfü, adeti farklı işte. Cicim aylarında bunlar göze, dile gelmeyecek ama zaman ilerledikçe anlaşmazlıklar çıkacak. Kültür farklılığı muhabbetinizi bölmeye başlayacak. Yani ne biliyim, hadi biz anlaşamayalım gerekirse ama seni biz büyüttük yavrum. Sen de inancına, ananelerine bağlı bir çocuk oldun çok şükür. Korkum odur ki; Catherine ile ilgili şimdi karışmadığın, mevzusunu etmediğin şeylere en az 1 yıl sonra karşı çıkıp onaylamıyor olacaksın. Boşanmak da atalarımızdan beri bizde adet değil. E, ne olacak? Anlaşamasan, benimsemesen de zoraki devam ettireceksin bu evliliği. "Seviyorum, seviyorum." diyorsun da a güzel oğlum tüm bunları da kapsamlı bir şekilde hesaba kattın mı?

- Anne, 28 yaşındayım. Sence artık karakterim oturmamış mıdır? Ben bunların hiçbirinin aramızdaki sevgiye, saygıya engel teşkil edeceğini düşünmüyorum. Catherine hakikaten birçok konuda uyumlu bir kız. Onun o sevgiyle dolu koca yüreğini bir tanısan, inan bana sonuna kadar hak verirdin anne. Baba, senden somut hiçbir şey duyamadım şimdiye kadar. Sen tam olarak ne düşünüyorsun evlilik kararımızla ilgili?  

- Oğlum, senin kararlarını hiç sorgulamadım biliyorsun. Her konuda sana güvendim, arkanda durdum. Allah için sen hep aklı başında bir evlat oldun, yüzümüzü hiç yere eğdirmedin. Kızımızla aranızdaki bağın güzelliğini de görüyor, takdir ediyorum ama bir baba olarak çocuğumun istikbalini de elbette her şeyden üstün tutarım. Annen kadar korkularım çok olmasa da, biraz çekincelerim var elbet bu beraberlikle ilgili. Tamam, kızımız burada yaşamayı kabul etti ama sen kendi ağzınla dedin, Tunus'a yıllarını vermiş, orada şekillendirmiş hayatını, diye. Yani kökünden kopmak istemeyecektir. Yakın zamanda derse ki: “burada yapamıyorum, Tunus'a gidelim.” Ben bu anneni nasıl zapt ederim buralarda. Hem sen bizim tek varisimizsin, hem de savaşların dinmediği bir bölgeye ana baba yüreğimiz nasıl elverir seni göndermeye?

- Sus Kazım bey, sus! Olmayacak şeyleri aklıma sokma. Olacağı varsa da olmaz artık bu iş. Yok evlâdım yok, zaten yarım bir insanım ben; sana doyamadan gideceğim, diye aklım çıkarken bir de dünyanın öbür ucuna seni yollamamı bekleme. 

- Ah be güzel ailem. Varsayımlar üzerinden nasıl da yük bindiriyorsunuz o güzel gönüllerinize. Catherine Türkiye’yi de, bizim memleketi de çok sevdi. Hiç sanmam dönmek istesin oraya temelli. Hem biliyorsunuz, annesi babası yok. O size bu yüzden çabuk bağlandı; sizi bırakıp da bir yere gitmez kolay kolay, o konuda rahat olun.

- Ah oğlum ah, ana yüreğini bilmezsin ki sen. Biz analar isteriz ki gelinimiz bizim kanımızdan, bizim havamızdan olsun. Sohbetimiz, paylaşımlarımız ortak olsun. Birbirimizi tamamlayalım, aynı dilden konuşalım kısacası. Ama biz ne dersek diyelim, belli ki senin bu kızdan vazgeçmeye niyetin yok.

- Yok anacığım, yok. Catherine'i içiyle dışıyla, fikirleriyle, davranışlarıyla ezcümle her şeyiyle çok seviyorum. Bir saniye, telefonum çalıyor. Aaa, Sadık doktor arıyor, inşallah hayırlı haberdir anne. “Alo, buyurun Doktor bey valla heyecanlandık siz arayınca. Evet, evet dinliyorum. Uygun donör mü bulundu? Ah hocam, ne kadar teşekkür etsek az size. Kimmiş peki, öğrenebilir miyim?.. Bir dakika, anlayamadım hocam tekrar edebilir misiniz ismi?.. Catherine White mı? Aman Allah'ım! Evet hocam evet, nişanlım kendisi. Tamam hocam, yarın hep beraber yanınızda olacağız.

- Oğlum, ne diyeceğimi bilemiyorum. Nasıl koca yürekli bir kızmış bu? Sana bile söylemeden benim için bu yaptığı fedakarlığın altından ben nasıl kalkarım? Hem de aleyhinde onca şey söylemişken. Allah'ım sen beni affet! Ben el dedim, yabancı dedim; benim kanımdan canımdan olan yakınlarımın yapmadığını yaptı bu kız. Ah oğlum, ben nasıl affettireceğim kendimi size?

- Anne, inan nutkum tutuldu benim de. Seni gerçekten sevdiğine inanıyordum. Şimdi sen de şahit oldun, bak. Sadece bas onu bağrına, “gelinim" de artık. Bak kanından, canından olacak şimdi hakiki manada da.

- Kendimi size affettirmek için, sizin mutlu yuvanızı ellerimle inşa etmek için ne gerekiyorsa fazlasını yapacağım oğlum. Ben ona 'gelin' diyemem, kızım artık o benim. Ne yapsam hakkını ödeyemem bu güzel yavrunun. Ara, hemen çağır buraya. İzin versin, annesi olayım, sımsıkı sarılayım kızıma.

- Oğlum artık ayrı gayrı yok aramızda. Bu yavru da bizim evladımız, baş tacımızdır. Kabul ederse ben de artık onun babasıyım. Sizin mutluluğunuz için her daim yanınızda olacağım Allah’ın izniyle. Ara oğlum, hemen ara kızımızı. Affettirelim kendimizi. Aile olalım, kuralım yuvanızı...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi