SÖYLEŞİ
Giriş Tarihi : 27-03-2024 23:12

Bir Büyükada Aşkı - Bedia Hanım ve Niko / Ebru Bozcuk

Yazan: Ebru Bozcuk -BİR BÜYÜKADA AŞKI / BEDİA HANIM ve NİKO

Bir Büyükada Aşkı - Bedia Hanım ve Niko / Ebru Bozcuk

BİR BÜYÜKADA AŞKI / BEDİA HANIM ve NİKO

Sene 1929, 11 Şubat…

Beyoğlu'nda bir pastane. Kalpleri yerinden fırlayacakmış gibi atan iki genç...

Bedia ve Niko…

Büyükada'da uzun süren gizli bakışmalardan sonra ilk buluşma nihayet gerçekleşmişti. Niko, bu buluşmaya o günün uğruna inanarak 11 çiçekli bir buketle gelmişti.

Bedia hanım, kışları İstanbul'da, yazları da Büyükada'da geçiren zengin bir ailenin kızıydı.

Niko ise, Büyükada'da yaşayan İstanbul'lu bir Rum delikanlısıydı.

Aşklarındaki ilk engel, Bedia Hanım’ın babası tarafından gelmişti. Bu evliliğe karşı çıkan babasını üzmemek için 15 yıl boyunca ilişkilerine gizli buluşmalarla devam etmişlerdi. Babasının ölümünden 2 yıl sonra nihayet evlendiler.

Bedia Hanım artık çok mutludur, Niko'suna kavuşmuştu.

Ne var ki, o kara güne kadar...

1954 yılında çıkan bir kararla, Yunanistan pasaportlu Türkiyeli Rumların, 2 ay içinde, sınırlı bir kaç eşya ile ülkeyi terketmesi istendi. Ve Niko da gitmek zorunda kaldı.

Bedia Hanım, eşi Niko Cavuri'nin 1954 yılında Türkiye'den apar topar gönderilmesinin ardından çok sevdiği adasından ayrılmak zorunda kaldı.

Üç ay sonra, Bedia Hanım Büyükada'daki konağı kapatıp, Atina'ya gitti. Her ne kadar Niko'sunun yanında olduğu için mutlu olsa da, İstanbul'u, adayı hep çok özledi.

1955 yılının Haziran ayında günlüğüne şu satırları yazdı...

"Bu sabah uyanınca, kendimi adada zannettim. Deniz ve çam kokusu bana adadaki evimizin bahçesini hatırlattı. Galiba, adayı çok özledim. Kimbilir Niko da ne kadar hasretini çekiyor bahçesinin, fakat belli etmiyor."
25.06.1955 Lutraki.

Sonrasında, Bedia Hanım Atina'da vaftiz olur ve; “Agapi"(sevgi anlamına geliyor) adını aldı. Bir kaç yıl sonra, Niko'nun işleri bozulunca ve 1967 yılında Büyükada'daki konağı satmak zorunda kaldılar. Ada ile son bağları da böylece bitmişti.

Bedia Hanım,  adasını ve İstanbul'u hiç unutamadı. Eşini kaybettikten sonra, uzun bir süre kendine gelemedi. Bu evlilikte, çocukları da olmamıştı.

Niko'nun ölümünden sonra, her 11 Şubat'ta 11 çiçekli buketiyle Niko'sunu bekler.

Yaşamının sonu parasızlık içinde geçen Bedia Hanım'a son günlerinde; "Bir şey ister misiniz?" diye soranlara "ölümü" diye cevap verirdi. Çünkü o, Niko'suz nefes bile alamaz durumdaydı.

Bir süre sonra, sahip olduğu her şeyi bağışladığı huzurevinde hayatını kaybetti. Geriye albümleri ve 65 yıl aralıksız tuttuğu günlükleri kaldı. Ve bir de, başucundaki kristal vazoya ıslanmış 11 çiçekli buket...

Bu hüzünlü aşk hikayesinden yine anlaşılıyor ki, aşkın önüne ne devletler, ne siyaset, ne kanun geçemiyor. Bu durum tarihler boyunca hep görülmüştür. O dönemin tüm naifliği, tüm renkleri kötü kalpli, arsız lobiler yüzünden yerle yeksan edilmiş ve bu ülkenin tarih sayfasına kara harflerle yazılmıştır.

Bu şehir, tüm gidenlerle kendi gerçek kimliğini de kaybetmiştir. Ve bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Geriye söylenecek tek bir şey kalıyor...

Sevgi hep var olsun, aşk hep var olsun...

Bedia ve Niko'ya selam olsun…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi