ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 17-03-2023 18:34

Bilye

Yazan: Ender Arslan -BİLYE

Bilye

BİLYE

“At o pis şeyi elinden oğlum, nereden buldun şimdi onu?”

“Yerdeeen!”

“Hadi götürüp çöpe at onu, sonra da ellerini silelim güzelce.”

Çocuk bir elindeki bilyeye baktı sonra bir de etrafına. Elimdeki yemek tepsisiyle az önce oturduğum masanın hemen yanında bir sütun var. İşte o sütunun dibine konulmuş çöp tenekesini fark etti velet. Birkaç adım atıp yaklaştı ve aniden durdu, göz göze geldik. Ona gülümsedim! Bu mu cesaret verdi bilmiyorum ama çocuk elindeki bilyeyi sağ gözünün hizasına getirirken diğerini de kapatmıştı. Galiba nişan alıyordu ve aceleyle bilyeyi fırlatıverdi! Bilyenin çöp tenekesine değil de bana doğru geldiğini anladığım anda, kafamı bir refleks olarak hızla tepsinin üzerinden kaldırdım. Ve tam isabet! Bilye, yarısı dolu çorba kasemin içine hızlı bir iniş yapıtı!

Üç buçuk dört yaşlarındaki buğday tenli sevimli tosuncuk, yüzüme sıçrayan çorba damlacıklarını silmeye çalışırken geçmiş karşıma katıla katıla gülüyordu. Bu yetmezmiş gibi birkaç masa ileride konuşlanmış aile fertleri de basmıştı kahkahayı! Allah'tan çorba soğumuştu.

“Oğlum ne yapıyorsun, gördün mü abiye yaptığını? Ay çok özür dilerim gerçekten kaşla göz arasında şunun yaptığına bakın!”

“Yok canım ne önemi var, çocuk işte. Hem zaten hepimiz çocuk olmadık mı?”

“Keşke sizin kadar anlayışlı olsa herkes, tekrar kusurumuza bakmayın lütfen!”

Belli ki kadın da zor tutuyordu kendini çünkü ses tonu alabildiğine nüktedan geldi bana. Olsun, komik anılarıma bir tane daha eklerim. Hatta belki bir hikâye bile çıkartırım bu olaydan, ne de olsa serde yazmak var!

Kadın oğlunu kucaklayıp masasına doğru dönerken çorbamdaki bilyeyi çıkarıp çöpe atmayı geçiriyordum aklımdan. Ama “Benim başıma nasıl geldi bu iş?” diye düşünüp gülmeye başladım yine. Aslında biraz düşününce anlıyor insan; neticede burası alışveriş merkezinin yemek için ayrılmış bir katıydı. E her gün de birçok çocuklu aile mecburi ziyarete geliyordu bu alana. Etrafıma şöyle bir bakınca, ilerideki çocuk oyun alanını gördüm. Hemen girişindeki, içi bir sürü bilyeyle dolu, şekerli sakız makinesini fark ettim. Bingo! İşte suça azmettiren makine orada! Hemen yerimden kalkıp oraya gittim. Bir bozukluk attım ve aşağıdaki kutucuğa bir bilye düşüverdi. Şansıma sakız değil bir bilye düştü! O gün gerçekten şanslı mıydım yoksa değil miydim, bilemedim ama günün geri kalanı keyifli geçeceğe benziyordu.

Makineden aldığım yeni bilyeyle ufaklığın oturduğu masaya gittim. Bir gözümü kapatıp nişan alır gibi yaptım ki çocuk intikam alacağıma inansın. 

“Ne dersin, sen de yemeğine bir bilye ister misin?”

Ama sonra vazgeçmiş gibi yapıp bilyeyi endişeli gözlerle bakan çocuğa uzattım, gülüştük. Masama dönüp bilyeyi çorbamdan çıkardım ve çöpe attım. Kendimi tok hissediyordum artık, bir bilye daha yiyecek halim yoktu doğrusu! Hâlâ vaktim vardı ama toparlanıp işe dönmeye karar verdim.

Asansöre doğru ilerlerken kendimi takdir etmeden geçemedim; ne de olsa bilye yumurtlayan şu makineyi suçüstü yakalamıştım. Dönüp bir çocuğa bir de makineye baktım son kez ve anladım ki “Şahane dedektif olur benden!”

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi