BABAMA MEKTUP
Canım babam; birbirimizden umudu ne zaman, nerede kestik bilmiyorum. Birbirimizi anlamayı, dinlemeyi, sevmeyi nerede ne zaman bıraktık bilmiyorum. Sana dair bilmediğim şeylere her gün bir yenisini ekliyorum. Ne yaparsam yapayım senin gözüne giremeyeceğimi anladım. Nasıl davranırsam davranayım beni sevmeyeceğini, asla kardeşimi geçemeyeceğimi, ikinci olarak hayatıma devam etmek zorunda olduğumu, asla sana yetemeyeceğimi, 'aferin' almanın ne kadar güç olduğunu, hatalarımın affedilmez olduğunu, benden beklentinin boyumu aştığını gördüm...
Sanırım o zaman vazgeçtim baba. Gururla “kızım” demeyeceğini anladığım gün çok zordu baba. Evin işe yaramayanı, yaramazı olmak başını öne eğdireni olmak, köydeki gün görmüş insanların deyimi ile ailenin kara koyunu olmak çok ağır geldi baba... Bu tabiri en çok “canım” dediklerimden, yarasını en çok sardıklarımdan, derdine en çok derman olduklarından, en çok sevdiklerimden de duyunca ikna oldum baba. Bizim ailenin kara koyunu bendim...
İkincilik yetmiyor insana, alkış almasam da takdir görmesem de insan “ben buradayım” demek istiyor. “Beni de gör, beni de anla, beni de sev, ben de senden bir parçayım.”
İşportadan alınma, ucuz bir saati hak etmek için bütün bir sene çalışıp, çabalayıp yine de gözüne girememek mi daha ağırdı, yoksa o saate bile layık görülmemek mi bilmiyorum baba.
Belki dikkat çekmek... Sonu hep kavga küfürün de olsa beni görmeni sağlayacak bir yol buldum. Sevindiremiyorsam üzdüm. En azından o evde orada olduğumu hâlâ görüyordun. Bu bile beni mutlu etti.
Peki sen benden ne zaman vazgeçtin baba? En çok bunu düşünüyorum. Daha doğduğumda mı, yoksa ben çocukken mi, gençliğimde mi?
Orasını hiç bilmiyorum. Ama ölesiye merak ediyorum ki, senin gözünde ne zaman seçilmemiş ikinci oldum. Belki de hiç önemi yok baba nerede koptuysa zincir asla bir daha birleşmeyecek. Zaten ne zaman denesem de hayat benden yana değildi.
Son zamanlarda da gördük artık sadece seni değil annemi de kaybettim baba. Annemin gözünde umudu, ablamların inancını bile kaybettim baba. Kapıdaki köpeğin bile acıyarak baktığına ikna ettin beni. Kendimi öyle küçük, öyle değersiz hissediyorum ki, ölsem diyorum acaba mutlu olurlar mı, kurtulduk derler mi? Eşyalarımı topladım baba, gidiyorum...
Sana, aileme yaşattığım her şey için özür diliyorum. Özür dilemek ne kadar neyi telafi eder bilmiyorum. Zaten sana dair de bir şey bilmiyorum, bize dair de...
Beni affettiğin yeni bir hayat mümkün mü bilmiyorum. Ama yordum, seni, kendimi, annemi, ailemi, herkesi en azından ne zaman düşecek de kaldıracağız?” dediğiniz biri olmak yerine uzaktaki olurum. "Gözden ırak olan gönülden de ırak olur." diyen bizi tanısaydı ne derdi bilmiyorum. Ben hep gözünün önündeydim ama gönlüne hep ıraktım baba...
Bu mektubu senelerdir kelime kelime kaç kez yazdım, kaç kez sildim, kaç kez yırttım bilmiyorum baba, sayısını unuttum...
Her defasında boğazımda bir hıçkırık, yazamadım bıraktım, sonra durdum yeniden başladım yazmaya. Bir mektubu yazmak kaç sene alır baba? Sen her şeyi bilirsin, her şeyin en iyisini en doğrusunu, en güzelini bilirsin baba. Beni neden hiç sevmedin? Senden sonra ben hep sevilmeyen bir kız çocuğu olarak kaldım. Senin sevmediğini kimse sevemedi baba, sevmeyi de beceremedim, sevmeyi de...
Şimdi her şeyi unuttun, herkesi unuttun baba... Üç yaşında bir çocuk masumiyeti var yüzünde. Yüzüne bakınca sana kızmak gelmiyor içimden ama kırgınım hâlâ. Keşke ben de unutabilsem geçmişimi, sevilmeyişimi...
Hoşçakal baba, beni birinci sınıfta karnemi getirdiğim günkü gibi hatırla. Hepsi yıldızlı pekiyi olan karne günü. Ben seni öyle hatırlayacağım. Hayatın boyunca ilk ve son bana gururla baktığın günkü gibi..