ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 08-12-2024 16:11   Güncelleme : 08-12-2024 16:25

Ayceren / Turna Sarıkaya 

Turna Sarıkaya -AYCEREN

Ayceren / Turna Sarıkaya 

AYCEREN

Ayceren okuldan dönerken, oyun oynamakta  olan arkadaşlarını gördüğünde; “Haydi sen de gel, bize katıl!” dedi arkadaşları.

Ayceren can attı tabii; en çok sevdiği oyundu yakan top. Hemen karıştı içlerine; unuttu her şeyi… Oyuna verdi kendini; gülümsemesi, mutluluğu gözlerinden belliydi.

“Ayceren!” diye bağırıp, “Ne işin var senin burda?” diye gelen babasıydı…

Ayceren korkudan ne yapacağını şaşırdı; titremeye başladı.

“Arkadaşlarım çok ısrar ettiler, birazcık oynamak istedim baba.” dedi; ama cümleler ağzından titreyerek çıkıyordu. Derken, babası Ayceren’i arkadaşlarının yanında döverek eve götürdü.

“Bir daha buralarda görmeyeceğim seni; okuldan da alırım; seni okula da göndermeme mi; onu mu istiyorsun?” dedi.

“Zaten bu sene son; 5.sınıfı bitireceksin; sonra da okula gitmek yok!” diye söylendi ve hırpaladı onu…

Ayceren ağlamaktan helak oldu. Babası “Bak, hala ağlıyor!”  diyerek bir daha vurdu.

Annesine de kızmıştı; annesi de korkuyordu babasından. Sonra oturup “Benim yüzümden anneme de kızıyor.” diye üzülüyordu…

Sonra kendi kendine dedi ki: “Bir daha oyun oynamak yok!”

Ayceren’in hayatı hep böyleydi; ağlamadığı bir günü yoktu;  o bir çocuk değildi sanki; çocukluğunu hiç yaşamıyordu.

Camdan dışarıyı seyretmeye başladı. Kuşların uçuşunu seyretti.

“Keşke bende kuş olsaydım…Ne güzelsiniz..” dedi.

“Ama kuş olmasam da arkadaşlarım kadar mutlu bir çocuk olsaydım keşke…”

Ayceren okul çıkışı gizli gizli eve kadar ağlardı; eve yaklaşınca gözyaşlarını silerdi.

Eve yaklaşmıştı; evlerinin duvarının dibine oturmuş birini gördü.

Yaklaşınca anladı;  “Sefil Amca bu…” dedi.

Sefil Amca dediği, bu köyden biriydi; her zaman burda kalmaz, köye geldiği zaman gelirdi. Babası sevgisiz, sinirli biri olsa da, böyle insanlara evinin kapısını açar, onları misafir ederdi.

Ayceren hep kendi kendine düşünürdü;  “Bize çok kötü davranıyor; ama dışarıdaki insanlara çok iyi davranıyor; galiba babam bizi sevmiyor.” derdi.

Aycerenin  aklı yine Sefil Amca’sının elindeki siyah çantadaydı; bir defasında içindekileri göstermesini istemişti; ama göstermemişti.

Yine kendi kendine konuşuyor; bağırıp çağırıyordu.

Hiç korkmuyordu; onun bu haline bakıp diğer çocuklar “deli adam” diyerek alay eder, uğraşırlardı. Çünkü ona köyde “Deli Gazi” derlerdi; ama Deli Gazi’den çok “sefil” derlerdi. Normalde adı “Gazi” idi; üzerinde siyah bir takım elbisesi vardı; her zaman o siyah takım elbiseyle gezerdi; elinde siyah çantasıyla…

Gitti yanına oturdu; “Sefil Amca hoş geldin.”dedi.

Konuşuyordu; kendi kendine bağırarak, kızarak… Ayceren’e döndü ; “oo ay kızım.” dedi.

- Ne yapıyorsun Sefil Amca, kime kızıyorsun?
-Boşver kime kızdığımı… Söyle bakalım, gözlerinin hali ne böyle, çok mu ağladın?

“Yok.” dediyse de çok belliydi.

- Babam bana hep kızıyor dövüyor. Benim yüzümden anneme de kızıyor. O zaman ben daha çok üzülüyorum.
- Annen için üzülüyorsun; peki baban için ne düşünüyorsun?
- Korkudan başka bir şey düşündürmüyor bana…
Bir gün bu evden gidersem onu hiç özlemeyeceğim.

Bu söz karşısında Sefil Amca’sı biraz sustu; başını öne eğdi; “özlersin, özlersin” dedi.

Biraz sessizlikten sonra: 
- Sefil Amca… Ben…
- Söyle ay kızım…
- Bana kızmayacaksın ama…
- Yoksa yine çantamı mı soracaksın?
- Ama çok merak ediyorum, ne var o çantanın içinde? 
- Ben varım.
- Nasıl yani?
- Öyle işte  ben varım içinde… Bir gün ben bir yerde ölür kalırım; evim yok, barkım yok; şehir şehir geziyorum; köy köy dolanıyorum,  çoğu zaman sokaklarda kalıyorum. Bir gün benim şu deli bedenimi gömecekler toprağa. Sonra bu çantayı açacaklar içinden yine ben çıkacağım. 
- Senin için, senin gizli gizli konuştukların varmış, diyorlar.
- Ne diyorlar, ne diyorlar?
- Delinin deli arkadaşları var, diyorlar.
- Hahahaha! İyiymiş, delinin bu hale nasıl geldiğini de söylüyorlar mı?
- Söylemiyorlar, sadece deli sefil geldi, diyorlar. 
- Benim burda akrabalarım var ama bir tek baban bana kapısını açar, evet biliyorum. Şimdi sana anlatacaklarımı hiç bir zaman unutma olur mu?
- Çantanı açmayacak mısın?

O sıra Sefil Amca’sı çantayı açmaya başladı.
İçinde sadece yazılar vardı; yüzlerce şiirler, defterler, kalemler… Ayceren elini uzattı çantaya; “sakın!!” dedi. 

- “Dokunmak yok, şimdi içinde ne olduğunu gördün; geçti mi merakın? 
- Hepsini sen mi yazdın?
- Evet.
- Ama ben hala sen çıkacakmışsın ya, onu anlamadım. 
- Bak ay kızım, sen farklı bir çocuksun; sende çözemediğim bir hal var; benim içime doğar öyle şeyler…
- Nasıl yani? 
- Öyle işte; özel bir şey, ama güzel bir şey…

Çantasının içinden yazılı bir kağıt  çıkardı. “Bu sana benden hediye” dedi.

- Sen büyüdükçe her ağlamaklı olduğunda bunu oku. Bir gün duyarsın Sefil Amca ölmüş derlerse, beni bu sana verdiğim mektupla hep hatırla. Kelimelerin gücünü biliyor musun?
- Yoo, kelimelerin gücümü var?
- Evet, kelimelerin gücü çok büyük ve çok güçlü…Bir de onları dans ettirirsen daha çok güçlü olurlar.
- Nasıl yani? Kelimeler dans da mı ediyorlar?
- Kelimeleri  içinden çıkaracaksın; onların seni mutlu etmesine izin vereceksin; kelimelere ses olacaksın.
- Mesela  zaman geçtikçe daha mutlu bir çocuk olacağım; veya daha çok mutlu günlerim olacak.
- Hep güzel kelimeler kullanacaksın; sonra gözlerini kapattığında onların dans ettiğini göreceksin. Her zaman güçlü kelime, güzel kelimelerden olur. Ve seni güzelleştirir; umutlandırır. Yaşamımı kolaylaştırır, iyimser olmak. Güzel düşünmek, yazacağın güçlü kelimeler, güzele dönüşür; güzele dönüşen kelimeler dans ederler, ruhunla birlikte… Şimdi hayatta en çok istediğin bir şeyi defterine yaz; sonra da o yazdıklarını hayal et. Yaşıyormuşsun gibi, yaşanmış gibi, yaşayacakmışsın gibi… Unutma, güçlü kelime, güzel kelimeler… O güzel kelimeler, dans eden kelimelerdir. Ve seni mutlu ederler; seni mutlu ettikleri zaman daha çok güçlü olurlar ve sen olurlar.

Ve; “Seni kelimelerin en güçlüsüne emanet ediyorum. En güzele emanet ol.” dedi ve gitti.

Editör: Deniz İmre

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi