MEKTUP
Giriş Tarihi : 02-08-2023 22:36   Güncelleme : 02-08-2023 22:46

Alinda Mektupları 2 - Alya' ma (M. S. 31 Temmuz 2023) / Hasan Ildız

Yazan: Hasan Ildız -ALİNDA MEKTUPLARI 2 / Alya'ma -(M.S. 31 Temmuz 2023)

Alinda Mektupları 2 - Alya' ma (M. S. 31 Temmuz 2023) / Hasan Ildız

ALİNDA MEKTUPLARI 2 / Alya'ma
(M.S. 31 Temmuz 2023)

Ötelenmek ne kötü Alya, ötekileştirilmek; her fırsatta birileri tarafından burunlanmak... Belki on ömür, bin ömür uzunluğunda bir hayatı; her dakikasını yıllara, on yıllara bölerek, bazen kendi içinde dövünerek; çocukluğunu, çekip gitmiş bir annenin boşluğunu, bir avuç köz gibi değil, bir köz harmanı gibi yaşamak içinde… Ve evin her kuytu köşesinde “annen gibi” olmakla suçlanan, potansiyel bir “kötü kadın” gibi bakılan ruhunu ve bedenini taşımak sırtında… Sana o gözle bakanlara ispatlamak zorunda kalmak “kötü kadın” olmadığını, olmayacağını...

Bir insanın çocukluğu, sırf anne ve babası ayrıldı, annesi filmlerde oynadı diye neden bu kadar çok ısırılır? Neden her gece ısırgan tarlasında yatırılır bir kız çocuğu, neden devlerin, cinlerin insafına bırakılır? Oysa çocuk da bir insandır değil mi? Hem de en güzel insandır. Onu, evin neresine koysan cenneti hatırlatır insana, bahçenin neresine bıraksan kuş cıvıltılarını anımsatır...

Ötelenmek ne kötü şey Alya. Sırf üvey anne, kocasının sevgisini seninle paylaşmak istemiyor, sekiz yaşındaki bir çocuğun babasına olan sevgisini kıskanıyor diye yatılı okula gönderilmek. Bazen hafta sonu bile orada bırakılmak, gözlerinin önünde olmaman için… Onlar evde Olcaların bütün varsıllığını doya doya yaşarken, üvey annen ile onun annesi her sabah sucuklu yumurta ve sosisle kahvaltı yaparken, senin kahvaltıda çürük yumurta, bir kaç zeytin ve yağı alınmış, kirece dönmüş bir parça peynir, yanında bir bardak soğuk çayla kahvaltı etmen.

Mutfağında makine yağlarıyla karıştırılmış sıvı yağların kullanıldığı yemekleri yemek zorunda kalman ne kötü, ne kötü soğuk yatakhanenin soğuk yataklarında, “bir annenin sıcaklığını” hayal ederek uyuyakalmak…

Sana çocukluğunu ve genç kızlığını insanca yaşatmayan, yeni eşinden yeni çocukları olduktan sonra seni tamamen babaannenin üzerine atıp unutan, onca zenginliğinden sana “zırnık” bile koklatmayan bir baba... Senin ısrarla içinde olmak, kendini kabul ettirmek istediğin ama sürekli dışında tutulduğun, çirkin ördek yavrusu gibi sürekli aşağılanıp horlandığın bir aile... Şimdi neresinde olursan ol, asla içinde olmadığın, onlardan sayılmadığın bu ailede birçok kez delirmenin sınırından döndün sen.

Babaannen olmasaydı, belki de bir akıl hastanesine kapatılıp unutulacaktın…
Sen yalnızsın Alya, çocukluğun ve genç kızlığın yalnızlık içinde geçmiş. Etrafındakiler o kadar dişlemişler, acıtmışlar ki yüreğini, bir sevgilin bile olmamış ciddi anlamda. Yüreğin “hata yapma” korkusuyla kendini sevgilere açamamış. Sen ömrünce “çanak yapraklarını yırtamamış, açamamış bir gül” gibi her şeyi kendi içinde yaşamışsın…

Hayatının bir safhasından sonra “mutlu olma” hakkından vazgeçmiş, ömrünü “başkalarını mutlu etmeye” adamışsın. Zaman zaman kendini bitirene kadar, vücudunu iflas ettirene kadar hizmet etmişsin o insanlara ve bu özverin karşılığında “zerrece” insanlık görmemişsin...

Sen yalnızsın Alya, yapayalnızsın. Seninle karşılaştığımda, sen sevdiğimde de öyleydin. İçin kırıklarla doluydu…

Seni kayıtsız, şartsız sevdim Alya, hâlâ öyle seviyorum. Sana yalnızlığını unutturmak, yüreğini ısıtmak için ruhumu ve bedenimi seferber ettim. İstedim ki artık mutlu ol, kendini yalnız hissetme, varlığım sana güç ve cesaret versin. İçin yeniden çiçeklensin. Ama sen geçmişe dönük korkularından bir türlü kurtulamadın. Yaralarını sakladın benden. Ben sadece sevdim seni, her türlü tasarrufuna saygı duydum. Ama mutlu olmanı da istiyordum. Mutluluk hakkındı senin. Bu yüzden bazen zorladım seni, içindeki yaraları sağaltmaktı amacım. Sen, o anlarda benden uzaklaşmayı seçtin, karanlığa çektin kendini. Beni seviyordun, bundan emindim ama içindeki o korkuyu, çelişkiyi de yenemiyordun…

İki yıl geçti Alya ve sen hâlâ o korkudan kurtulamadın. Hâlâ açamadın perdeleri, hâlâ içini boşaltamadın…

Bu durum seni yoruyor Alya, hem beni seviyorsun, hem içindeki o yarayla boğuşuyorsun. Geçmişin birikintileri hâlâ eline, ayağına dolanıyor, sana hatalar yaptırıyor. Ruhen o kadar yorgunsun ki günlük yaşadığın bazı olumsuzlukları bile yaşadığımız aşka bağlıyorsun…

Çok yorgunsun Alyam. Fizik olarak iflas etmek üzere olan bedenin, sana bazen kazalar yaptırıyor. Dün akşam ayağının merdivenden kayması hep bundan… 

Beni çok sevdiğini biliyorum Alyam. Ben de seni “aynı şekilde” seviyorum. Ama senden uzakta olduğum için sana yalnızlığını unutturamıyorum. Seni mutlu etmek, kalbini ve yüzünü güldürmek için adeta çırpınıyorum ama en fazla sana tebessüm ettirebiliyorum.

Yazdıklarımla bir yere kadar yanında olabiliyorum ve olmaya devam edeceğim. Çünkü sana yardım edebilmem, sevgimi sana aktarabilmem için tek yolum bu. Bu yüzden seni “ebediyen” tarifsiz bir aşkla sevmeye ve sana yazmaya devam edeceğim. İnanıyorum ki bir gün içindeki o “kırık” iyileşecek ve ben seni korkusuzca, kahkahayla güldürebileceğim. İnanıyorum ki bir gün; “Yalnız değilim.” diyeceksin bana gülerek, “Yanımda sen varsın koca şairim.” diyeceksin…

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi