MASAL
Giriş Tarihi : 06-09-2022 02:12

Aç Gözlü

Yazan: Reyhan Mete Erdoğdu - AÇ GÖZLÜ

Aç Gözlü

AÇ GÖZLÜ

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal, pire berber iken...Ben bağda üzüm bekler, derede odun yükler iken...

Bir varmış, bir yokmuş çok eski zamanlarda dört tarafı koca koca surlarla çevrili, bereketli topraklarla kaplı, içi madenlerle dolu bir krallık varmış. Bu krallıkta herkes çok mutlu yaşarmış. Kurtlar kuzularla raks eder, bülbül gülle meşk edermiş. Bu değerli taşlara, altınlara, gümüşlere kimseler el uzatmazmış. Kral hepsini halkına eşit miktarda bölüştürürmüş.

Çevre civardaki kraliyetlerde yaşayan insanlar bu durumu çok kıskanırlarmış ama devasa büyüklükte ki surları geçemeyeceklerini bildikleri için sadece iç geçirip konuşmakla yetinirlermiş.

Zehirli sarmaşıkların, yırtıcı kuşların ve konuşan ağaçların arasında yaşayan devler varmış. Bu devlerin koca kafalarının tam ortasında cam gibi parlayan tek gözleri varmış. Bu gözlerin parlaklığı yedikleri altınlarla orantılıymış. 

Ne kadar çok mücevher yerlerse o kadar parlak, ne kadar parlak olursa da gözleri o kadar sözleri geçermiş.

Masal bu ya! Yerin de kulağı varmış. Devlerin arasında bu kraliyetin altınları konuşulmaya başlanmış. Devler karar alıp aralarında ki en iri, en gaddar olanı sözcü olarak kralın yanına göndermiş.

Dev surların önüne geldiğinde  şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalmış.Surlar o kadar heybetli o kadar kalınmış ki dev bile gözlerine inanamamış. Kendini toparlamış ve öyle bir gürlemişki ağaçlar korkudan tir tir titremiş, yer yerinden oynamış. Sağır sultanın kulakları duyar olmuş. 
-Kral kral aç kapıyı. Her gün surların önüne on külçe altın bırakacaksın. Yoksa bütün devler toplanıp surlarını parçalar, sarayını başına yıkar, taş üstünde taş bırakmayız, demiş.

Aç gözlü devler, doymak bilmemiş. Her geçen gün istekleri artmış. Bire on, ona yüz derken bütün madenleri kurutmuşlar.
Tekrar en iri, en gaddar olan devi göndermişler surların önüne.

-Kral kral! Madem altın yok, ülkede yetişkin çağına gelmiş bütün kızları otuz gün içinde toplayıp bize vereceksin, diye bağırmış.

Kral perişan ne yapacağını bilemez halde dövünmeye başlamış. 

Kraliyette, başak sarısı saçlarıyla, zümrüt yeşili gözleriyle dillere destan güzellikte, altın kalpli İnci kız varmış. Sadece güzelliği ile değil; narin, küçük elleriyle madenleri özenle işleyip, değerli taşlara dönüştürmesiyle de herkesin kalbini fethetmiş.
 İnci kızın babasından başka, babasının da İnci kızdan başka kimsesi yokmuş.

İnci kızın, devlerin isteklerini öğrendiği günden beri gözüne uyku girmemiş. Bir gün yine dertli bir şekilde düşünürken zümrüt yeşili gözlerinden, inci gibi yaşlar, yanaklarından aşağıya süzülüvermiş.

Gözlerine bir ağırlık çökmüş.Birden kendini aydınlık bir ormanın içinde bulmuş. Kuşlar cıvıl cıvıl etrafında toplanmış. 

Ayaklarının altında kadifemsi çimler, etrafında rengarenk çiçekler varmış. Çiçeklerin tam ortasında akça pakça bir nine İnci Kızın yanına gelmiş başak sarısı saçlarını okşayıp, konuşmaya başlamış.
-Ah altın kalpli güzel kızım bu altın külçesini al. Bu öyle bir altın ki tıpkı senin yüreğin gibi böldükçe çoğalır, azalacağı yerde artar. Bunu devlere yedir. O zaman bu dertler bitecek. Şimdi huzur içinde uyu, demiş ve kaybolmuş.  

İnci Kız uyanınca avcunda kocaman altını görmüş. Gözlerine inanamamış. Koşmuş babasına olanları anlatmış. Babasına sarılıp gün doğarken surların önüne çıkmış.

Devler koca ayaklarıyla bastıkları yerleri inleterek surların önüne gelmişler. İnci Kızı tek başına görünce sinirlenmişler. 
-Neden yalnızsın, diğerleri nerede? demişler. 

İnci Kız sakin bir şekilde karşılık vermiş.
- Size bir hediye getirdim. Bende çok değerli bir altın var. Hiç bitmiyor, böldükçe çoğalıyor, demiş. Ellerinin arasındaki altını uzatmış.

Devler altını elden ele gezdirmişler. Böldükçe çoğalmış. Çoğaldıkça büyümüş. Devlerin cam gibi gözleri dört tane açılmış. Zevkten ağızlarının suları akmış. Hepsi birden ağzına atıvermişler.  Altın ağızlarında eridikçe toprağa dönüşmüş. Toprak cam gibi gözlerinin ferini söndürmüş. Bütün devler koca birer taştan heykele dönüşmüş.

İnci Kız adına kırk gün, kırk gece eğlenceler düzenlenmiş. Kraliyet tekrar eski mutlu günlerine geri dönmüş.

Bu hikaye dilden dile, nesilden nesile anlatılmış. Doymak bilmeyen aç gözü, bir avuç toprak doyurmuş.

Gökten üç altın düşmüş. Biri anlatana, biri dinleyene, öbürüde beğenenlere... 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi