Sofra ve İktidar

Hilmi Yavuz

11-02-2024 23:03

Advert

Geçmişte, sofranın gündelik hayatın büyük bir parçası olmasının yanında, eski toplumumuzda önemli bir yeri de vardır. Sofra, her devirde, okuryazarların orada bulunmaktan haz duydukları bir entelektüel mekan’dır da. Örneğin, bu ‘sofra’lardan en bilinen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sofralarıdır. Türkiye Cumhuriyeti devrimleriyle ilgili kararların çoğu, ‘Gazi Paşa’nın ‘sofrası’nda alınmışlardır.

Gazi’nin sofrası, siyasal sorunların ötesinde, entelektüel tartışmaların yapıldığı, şiirlerin okunduğu, musıki yapıtlarının geçildiği bir mekândır: Atatürk bir anlamda, eski Yunan’daki ‘Symposion’ (‘Şölen’) geleneğini kendi sofrasına taşımış gibidir. Platon’un ‘Şölen’ adlı yapıtı, orada konuşulan, tartışılan konular düşünülürse, o ziyafet sofrasının tam bir ‘sempozyum’ olduğu görülür. Bu yapıtın Grekçe özgün adının ‘Symposion’ olduğunu anımsamak, sofranın bir felsefi tartışma alanı olmasının, deyiş yerindeyse, tarih öncesini verir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’le başlayan ve ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün de devam ettirdiği bir ‘sofra geleneği’ var. Atatürk’ünkiler kadar bilinmese de İnönü’nün, zaman zaman, Çankaya’da bu tür davetler verdiğini hatırlamak gerekir. Sabahattin Eyuboğlu,  Nurullah Ataç üzerine yazdığı bir denemede (‘Ataç’), İsmet İnönü’nün, 1942 ya da 1943 yılında, Freud üzerine Çankaya’da bir toplantı düzenlediğini belirtir, ‘çok değişik çevrelerden elli kadar dinleyici İnönü’nün tanıttığı genç bir hekimin Freud üzerine hazırladığı kısa bir açıklamayı dinledik. Sonra konuşmalar, tartışmalar oldu. “Söz bir aralık, buluşlarıyla yeni zamanların fikir hayatında gürültü koparmış Freud, Karl Marx, Darwin gibi bilginlere döküldü.” dedikten sonra; “Bu bilginlerin, dünyayı hep kendi buluşları açısından görmeleri üstüne ileri geri düşünceler ortaya atıldı[ğını]” bildirir. 

Düşünün, İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır ve İnönü, Çankaya’da, Freud’u, Marx’ı, Darwin’i tartışmaktadır!

Atatürk ve İnönü’den sonra, Çankaya’da entelektüel sofraların kurulduğuna ilişkin herhangi bir tanıklık yok;- Abdullah Gül’ün yaptığı birkaç toplantı istisna edilirse! Elbette, Çankaya resepsiyonlarını bunun dışında tutuyorum… Kalabalık gruplar halinde sanatçıların ve başkalarının katıldığı resepsiyonlar dışında, ilk defa bir Cumhurbaşkanı edebiyatçı ve entelektüellerle bir sofrada bir araya geliyor. Türkiye için gerçekleştirdiği büyük dönüşümlere rağmen, Turgut Özal, entelektüel donanımının sınırlılığı ile ancak İbrahim Tatlıses, Seda Sayan, Hülya Avşar vb. gibi popüler kültürün öne çıkardığı kimliklere ‘sanatçı’  statüsü verebilen bir Cumhurbaşkanı oldu.

Bu sadece Türkiye’de mi böyle? Değil elbette! Slavoj Zizek ve Alain Badiou’nun ‘Felsefe ve Güncellik’ [Encore Yayınları, 2009] konusundaki tartışmalarını içeren kitabın Almanca baskısına  yazdığı ‘Önsöz’de Paul Engelmann, şöyle diyor: “Eski Fransız Başbakanı [‘Cumhurbaşkanı’ olacak H.Y.] François Mitterrand, görev süresince politika ve toplumsal bakış açılarına dair sorunları tartışmak için Elysée’ye [Cumhurbaşkanlığı Sarayı, H.Y.] filozofları sık sık davet edişiyle ün salmıştı.[…] Bu buluşmaların onun politik kararlarını etkileyip etkilemediğini bilmiyoruz, ama Mitterrand en azından entelektüel bir başbakan olarak hatırımızda yer etti.”

Paul Engelmann, “davet edilen entelektüeller[in], ister tavsiyeleri ciddiye alın[sın], ister bir arka plan dekoru [biz şimdi buna Türkiye’de ‘konu mankeni’ diyoruz!], entelektüel bir incir yaprağı misali kullanılsınlar, bu tür sahnelere pek de uyum sağlayama[dıklarını],yine de iktidar masasına davet edilme[nin] onları cezbe[ttiğini]” öne sürüyor.

Ama asıl önemli olan Engelmann’ın şu sözleridir: “Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre ya da Jean-François Lyotard gibi filozofların olup bitenler hakkında söyleyeceklerinin ne olduğunu ve tartışılan durumun düzelmesi için hangi önerilerde bulunacaklarının önemli olduğu zamanlar artık geçmişte kalmıştır. Hatta bir zamanlar filozofları sahneye çıkaranlar, 1970’lerden itibaren onların yerlerine eğlence dünyasının aktörlerini, modelleri, sporcuları geçirmiştir.”

Vaziyet-i umûmîye budur!

DİĞER YAZILARI Elbiselikler 01-01-1970 03:00 Çeviri Şiirler Kaynakçası: Hangi Şiir Kimin?  01-01-1970 03:00 Dinî Bayramların Ruhaniyeti Niçin Yok Oldu? 01-01-1970 03:00 Safa Önal: Hatıra, Şairdir! 01-01-1970 03:00 Yalan Üzerine Bir Deneme 01-01-1970 03:00 Sigara Nostaljisi Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 Missouri Geldi! 01-01-1970 03:00 Para Üzerine bir Deneme 01-01-1970 03:00 1950 Kuşağı Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 Canım Kardeşim Oruç Aruoba İçin 01-01-1970 03:00 İnsanoğlu güvende mi?  01-01-1970 03:00 Anketler ve İdeoloji 01-01-1970 03:00 ‘İstanbul Beyefendisi’ 01-01-1970 03:00 Fethi Naci’yi Anmak 01-01-1970 03:00 Çocukluğumun Ramazanları 01-01-1970 03:00 Sivil Toplum Üzerine 01-01-1970 03:00 Asrîleşme İkonları 01-01-1970 03:00 Kabul Günleri 01-01-1970 03:00 ‘Vicdan, Mülkün Temelidir’ 01-01-1970 03:00 Kıskançlığın Soykütüğü 01-01-1970 03:00 Sorulmaması Gereken Sorular 01-01-1970 03:00 Bursa’da Ben: Çocuk Narkissos ve Yaşlı Dionysos 01-01-1970 03:00 ‘Filozoflar ve Eşekler’ Üzerine Bir Deneme 01-01-1970 03:00 Cemal Süreya 01-01-1970 03:00 Baba düzyazıdır; anne şiir! 01-01-1970 03:00 İşkence ve İşkencenin Tarihi Üzerine 01-01-1970 03:00 Okuma Takıntısı 01-01-1970 03:00 Fragmanlar 01-01-1970 03:00 Yaz İkindileri 01-01-1970 03:00 Haziran! Ayların En Zalimi! 01-01-1970 03:00 Eski Telefon Anıları 01-01-1970 03:00 Felsefe ve Şiir İlişkisi Üzerine Notlar 01-01-1970 03:00 ‘Ah güzdür, güzdür o bulanık defter!’ 01-01-1970 03:00