VER BALIĞIMI O BENİM BALIĞIMDI / 1960'LI YILLAR
Sazın, kırın, Sakarya’nın ve de toprak arkların masum, yaramaz çocuklarıydık. Baharda kırlara yemlik, çıtlık, toklu başı toplamaya gider, susayınca da yollarda teker izlerinde birikmiş bilmem hangi bakteriyi bünyesinde barındıran yağmur sularını içer, içerken de hemen fetvâsını bulurduk.
Yarın ahirette bunu bile bulamayabiliriz...
Ahşap bentler basılıp kanallara su verilirdi. Bir kanal, hemen Sakarya Nehri’ne içeriden paralel, diğeri de köyün kıble tarafından geçerdi. Kanal, toprak olunca bulanık akardı. Bir de köyün çocukları girince hepten bulanırdı.
Köylü ya da suya ihtiyacı olanlar kanalları toprak dolgularla tamir edip, mahsullerini sulardı. O kanallar yalnızca yüzmeye, sulamaya değil, aynı zamanda bizim ellerimizle balık tutmamıza da yarardı.
Balık tutmanın iki zamanı vardı. Biri bendler basılıp kanallara su verilince, bir diğeri de bentler açılıp kanallardan sular çekilince…
Yine bir yaz önü bahar içinde, bendlerin basıldığını duyan biz köyün çocukları saza üşüştük. Kanal bulanık suyla doluydu. Çoğumuz anadan üryan suya atladık.
Suyun derinliği 50-60 cm ancaydı ama su bulanıktı. Bir kısmımız dizlerinin üzerine suyun içine oturup set yapar, bir kısmımız da suda dolaşır balıkları yönlendirirdik. Herkesin tuttuğu balık kendisineydi.
Ben dizlerim üzerine oturmuş balık beklerken, belki o gün için kanalın en büyük balığı bodoslama bacaklarımın arasına giriverdi. Balık, o küçücük avuçlarımın arasında bir ileri bir geri çırpınıp dururken, pençelerimin yeterli gücü olmadığından tuttuğum balığı kaçırmıştım.
Doğal olarak av devam ediyor, herkes tuttuğunu dışarı atıyordu. Ben üzgündüm. Ağabeyimle birlikte epeyce balık tutsak da karın doyuracak cinsten değildi.
Bir müddet sonra suda bir bağrış koptu, ama ne bağrış! Sevinç çığlıkları atan biri, bizim Yaşar, halamın oğlu, tuttuğu balığı kaldırıp göstermez mi?
İşte orada yüreğim cız dedi. Yaşar benim tutup da zaptedemeğim balığı tutmuş, üstelik bir de hava atıyordu.
Dedim ki ona; “Ver balığımı o benim balığımdı!”
Verir mi gara eden? Çocuklarda bir kahkaha ki sormayın gitsin.
O gün bu gün o balık hikâyesi yeri geldiğinde hep anlatılıp duragelir anılar içinde dostlar meclisinde…
Editör: Dilek Tuna Memişoğlu