SOSYAL ÖĞRENME KURAMI
Giriş
Eğitim ilk öğrenme yöntemi olarak ‘’Davranışçı Öğrenme’’ kuramı ile gerçekleşiyordu. Bu kuramda, öğretmen merkezde, öğrenci ise edilgen konumundaydı. Bilgiler; hazır, tekrar ve ezbere dayalı bir şekilde öğrenim gerçekleşiyordu. Çeşitli uyarıcılar ve pekiştireçler söz konusu idi. Klasik ve edimsel koşullanmalar, hayvan ve insan davranışlarının bazı uyarıcılara tepki vermesi sonucu ile açıklanmıştır. İlerleyen süreçte insanın öğrenmesinin sadece dış uyarıcıyla olmayacağı anlaşılmıştır.
Davranışçı öğrenme kuramına karşı ‘’Yapılandırmacı Öğrenme’’ kuramı oluşmuştur. Bu kuramın öncüleri arasında bilişsel öğrenim kuramını hazırlayan Piaget ve Glasersfeld gelmektedir. Bu kuram öğrenci merkezlidir. Öğretmen kılavuzdur.
Deneyim ve öğrenme yaşantısında öğrenci etkindir. Bu iki temel kavramdan sonra insanın sosyal bir varlık olduğu belirlenmiştir.
Öğrenmenin sadece bu iki kuram ile gerçekleşemeyeceği anlaşılmıştır. İnsan sosyal çevresinden de çok bilgiler alır ve kendine katar. Onu bilişsel olarak zihninde tutar. Yeri gelince uygular. Bazen de uyarıcı ya da pekiştireç olmadan da öğrencinin öğretmenini sessizce beklediği ve derse hazırlandığı da bilinmektedir.
Gelişen psikoloji bilimi sayesinde yeni bir öğrenme ile ilgili yeni bir kuram oluşturulmuştur. ‘’Sosyal Öğrenme Kuramı’’ ismi verilen bu kavramın ilk kurucularından biri Albert Bandura’dır. Daha önce Dewey’in de bu kuram üzerinde çalışmaları mevcuttur. Rus psikolog Lev Vygotsky de sosyal öğrenme ile ilgili kuramcılardandır. Ona göre yaşam süreci gelişim, bilişsel ilerlemeye sebep olan sosyal etkileşim ve öğrenmeye bağlıdır. Lev Vygotsky ‘’Potansiyel Gelişim Alanı’’ kavramını kullanarak öğrenmenin sosyal ortamda, öğrenenin ilgisi dahilinde öğretenlerin rehberliğinde gerçekleştiğini savunur. (Riddle, 1999 Korkmaz, 2003) Albert Bandura ise bu konuyu geliştirerek çalışmıştır.
İnsanların birey olarak nasıl öğrendiklerini açıklamak için gündeme getirmiştir. Ona göre birey; düşünme, dil, zihinsel faaliyetler ve davranışların nihayetinde tahmin etme gibi bilişsel süreçleri de içine alacak biçimde genişletmiştir. (Malone,2002). Sosyal öğrenmeyi tanımlarsak insanların kendi gelişimlerini kazanmakta aktif olduklarını söyleyebiliriz. Bireylerin sosyal çevrelerinden etkilenmesi veya gözlemleyerek öğrenimini açıklayan bir kavramdır. Buna göre bireyler sadece yaşadıkları deneyimlerden değil, başkalarını gözlemleyerek de öğrenebilirler.
Toplumun kabul ettiği kahramanları veya kendi dalında başarılı insanları rol model alabilirler. Örneğin; trafikte kırmızı ışıkta geçen bir yayaya arabanın çarpması sonucu meydana gelen kazadan etkilenen şahıs, kırmızıda geçmenin ne büyük bir hata olduğunu öğrenir. Televizyonda seyrettiği bir kahramandan etkilenir, kendine model olarak seçebilir.
Sosyal kuramın temel ilkeleri mevcuttur. Bunlardan biri de ‘’İçsel Pekiştirme’’ prensibi; Bandura insanın sadece dış etkenlerden gelen ceza ve ödül ile değil, içsel pekiştireçler sayesinde de motive olabileceğini belirtir. Mesela kişinin merak ettiği bir konuyu araştırması ve öğrenmesi sonucunda aydınlanması onun için ödül olur. Bandura, şahısların ve çevrenin birbirini nasıl etkilediğini de tanımlar. ‘’Karşılıklı Belirleyicilik’’ prensibiyle davranışın nasıl şekillendirdiğini birçok unsur ile anlatır.
Bireyler diğer insanların davranışlarını ve sonuçlarını sosyal anlamda gözlemleyerek öğrenebilirler. İnsanlar bu süreçte taklit ederek kendi davranışlarını da bu modelle şekillendirebilir. Bu prensibe ‘’Gözlemsel Öğrenme’’ (Modelleme) denir. Sosyal öğrenme kuramı bilişsel öğrenme süreçlerini de içerir. Öğrenme, dikkat odaklama, zihindeki davranışları hatırlama, bu davranışları zamanı gelince kendisinde uygulama becerisini içerir. ‘’Bilişsel Süreçler’’ ilkesiyle bu öğrenme şekli açıklanır. İnsan sosyal bir varlık olduğu için bulunduğu toplumun inançları, düşünceleri ve adalet anlayışı gibi normlardan da etkilenir. Kendini o yönde geliştirir. ’’Sosyal Etkileşim’’ prensibi bu düşünceyi açıklar.
Sosyal öğrenme kuramı; Türkiye’de ki eğitim sisteminin bazı nedenlerden dolayı temeli haline gelmiştir.
Sosyal öğrenme kuramı neden Türkiye’nin eğitim sisteminde temel kavram haline gelmiştir? Bu soruyu açıklamak gerekirse son yıllarda yaşanan hızlı bir toplumsal değişim ve küresel süreç nedeniyle şahısların sosyal çevre algılarının artmasıdır. Bu nedenle uyum sağlama hızlanmış ve bir o kadar da zorlaşmıştır. Küresel dünyada entegrasyon ve uyumu destekleyen bir eğitim anlayışına ihtiyaç duyulmuştur. Mesela birey; Amerika’daki yaşıtıyla kolaylıkla iletişim, bilgi alışverişi yaparak etkileşime tabi olamaya başlamıştır. Kültürel mirasımızı ve değerlerimizi aktarılmasında da sosyal öğrenme kuramı tercih edilmiştir. Öğrencilerin diğer insanları gözlemleyerek kültürümüzü ve normlarımızı öğrenmesi desteklenmiştir. Türk toplumunun kültürel sürekliliğini sağlamada büyük bir katkı sağlamıştır.
Sosyal öğrenme kuramının bir ilkesi de modellemedir. Öğrenciler öğretmenlerini, yaşıtlarını, çevresindeki büyüklerini, mesleğinde başarılı olmuş insanları model alarak benimserler. Türk eğitim sistemi çağdaş anlayışa göre kurulmuştur. Çağdaş yaklaşımların benimsemesiyle birlikte bu kuram daha çok sistemde yer alır. Öğrencinin aktif bir şekilde öğrenmesi ve sosyal etkileşim sayesinde bilgiye ulaşmasını sağlar.
Gelişen teknoloji ve iletişim kanallarının hızlanması sayesinde sosyalleşme süreçleri de gelişmiştir. Türkiye’de dijital platformlar, sosyal medya ve yapay zeka etkisiyle bilgiye ulaşma hızı ve çeşitliliği artmıştır. Eğitim sistemi de bu duruma adapte olabilmek için bu kurama dayalı çeşitli bilişim sistemleri geliştirmiştir.
Sosyal öğrenme kuramının eğitsel yansımaları
Sosyal öğrenme kuramında bulunan rol model anlayışı, öğretmen ve öğrenci ilişkisinde de geçerlidir. Öğretmenin farkında olamayacağı davranışlar bile model olarak zihinlerinde yer alır. Bu nedenden ötürü olumsuz hiçbir davranış, öğrenciler karşısında yapılmamalıdır. Öz denetimi güçlü öğretmenler sayesinde öğrenci bunu nasıl başardığına dikkat eder, hafızasına alır zamanı gelince bunu uygular.
Olumsuz davranışlar da zamanı gelince ortaya çıkar. İşte öğretmen ve öğrenci ilişkisi bu denli önemliyken öğretmenin sebatlı olması son derece önemlidir. Öğrencinin olumlu davranışları çeşitli pekiştireçler sayesinde ödüllendirilmelidir. Olumlu davranışların diğer öğrencilerin de benimsemesi sağlanmalıdır. Bu yöntemle bireysel farklılıklara uygun etkinlikler hazırlanmalıdır. Her çocuk farklı düşünebilir, algılayabilir. Öğrencilerin öz benlik kapasitelerine göre kendi başlarına öğrenmeleri için gerekli destek ve ortam geliştirilmelidir. Kendi yeteneklerinin farkına varan öğrencinin öğrenmeyi de kendi başına öğrenebilmeyi de inanarak uygulamalıdır. Okul içi ve dışı etkinlikler buna göre düzenlenmelidir.
Öğrencinin başarı ile yaptığı etkinlikler ortaya çıkarılmalıdır. Öğretmen bu konuda kılavuz ve yardımcı olmalıdır. Bu davranışları performansa dönüştürülecek ortamlar hazırlanarak öğrencinin yeteneği fark edilir. Bireyin öznel gelişimine büyük katkıda bulunulur. Öğrencinin bilgi edinmesi, özgüveni geliştikçe kavrama, anlayış, sonuca ulaşma gibi bilişsel zihin faaliyetleri de gerçekleşir. Öğrenim ve eğitim ikisi bir arada yürütülmüş olur.
Sonuç
İnsan bulunduğu toplumda her aşamada gelişen öğrenen ve daha ileriye gitmek için merak eden ve araştıran öğrenen bir varlıktır. Gelişen kavramlar neticesinde sadece düşünce gücünü veya bilişsel zihnini ele alarak eğitim sistemini buna göre düzenlemek artık geride kalmıştır. Sosyal öğrenme kuramı bireyin içinde bulunduğu toplumun her yönüyle inceleyip kendine göre de kavramlar değiştirerek öğrenebildiğini izah etmiştir. Yaşadığı çevrenin de eğitime ve öğrenime büyük etkisi bulunmaktadır. ‘İnsan sosyal bir varlıktır.’ diye düşündüğümüz de onun sahip olduğu iç donanımıyla kendine özgü bir birey olduğunu unutmamalıyız. Bu birey Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde olduğu gibi kendini gerçekleştirmeyi başarmalıdır.
Albert Bandura, bu kavramları esas alarak gelişen psikolojiyi eğitim ve öğretimde de insanı tek düze değil, birkaç boyutta incelemiş ve sosyal öğrenme kuramını gündeme getirmiştir. Gelecekte daha farklı kuramlar oluşturulabilir çünkü insan değişim, ilerleyiş ve dönüşüm yeteneğine sahiptir.
Kaynakça
Bayrakcı, M. (2013). SOSYAL ÖĞRENME KURAMI VE EĞİTİMDE UYGULANMASI. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi(14), 198-210.
Aslan, M. (2009). Değerler eğitiminde kahramanlardan yararlanma (Master's thesis, Sosyal Bilimler Enstitüsü).
Demirbaş, M., & Yağbasan, R. (2006). FEN BİLGİSİ ÖĞRETİMİNDE SOSYAL ÖĞRENME TEORİSİNE DAYALI ÖĞRETİM ETKİNLİKLERİNİN, ÖĞRENCİLERİN AKADEMİK BAŞARILARINA OLAN ETKİSİNİN İNCELENMESİ. Kastamonu Education Journal, 14(1), 113-128.
ÜNSAL, B. S., & DİNÇER, D. F. İ. YÜKSEK LİSANS TEZİ