BİR KİTAP: SES ve ÖFKE / WILLIAM FAULKNER
William Faulkner’e Bakış
Amerika’nın coğrafi yapısına göre romancılar; kuzeyliler, güneyliler olarak bilinir. Kent ve bölgesel romancılar diye ayrılır. Faulkner, güneyliler yani bölgesel romancı kategorisindedir. Kaliforniya’ya yakın bu bölgede özgün roman anlatımı, çağdaş roman tekniğine getirdiği yeni bakış açısından Faulkner’i ön plana çıkmaktadır.
Faulkner; insanı, insanın yaşamdaki trajik konumunu sergilerken özellikle taşrayı, tarım kesimini, siyahların sömürüldüğü, köleleştirdiği güney insanının tragedyasını anlatır. Ayrıca Faulkner’in romanlarının coğrafyasını çizdiği bir krokisi vardır. Bu kroki düşsel bir coğrafyadadır. Yani kendi yaşadığı yer olan Mississippi’dir.
Marquez onun için; “Ben Faulkner’in romanlarını okuduğumda kendi yaşadığım coğrafyanın insanlarını, tarım işçilerinin yaşamına, gerçeğine, insanın dramına nasıl bakması gerektiğini öğrendim.” demiştir.
Yaşamı ve yapıtlarına genel olarak bakıldığında içselleşen ve döngüsel bir zaman dilimi vardır. Aile romanları, iç savaş dönemini, güney ordusunda görev yapan aile bireylerinin hayatlarını yazmıştır.
Faulkner’in “benim hazırlık romanım” dediği “Ses ve Öfke” sini, “Ağustos Işığı” nı bir arada düşünebiliriz. Dostoyevski bakışı ve anlatımının bilgileri vardır.
20.yy klasikleri arasına giren en sevdiği romanının “Ses ve Öfke” olduğunu şu sözleriyle söyler William Faulkner.
“Yazdığım bir romanı daha önce yazdıklarım arasından bana en çok acı ve keder verenine göre yargılarım, tıpkı bir annenin hırsız ya da katil olan çocuğunu rahip olan çocuğuna oranla çok sevmesi gibi.”
Cam Kırığı Kadar Keskin, Bir Öfke Ânı kadar Yüksek Ses: Ses ve Öfke
Kitapta Compson ailesinin dağılışını, yaşananları, düşünenleri, sıkışan duyguları; Benj, Quentin ve Jason ve yazarın anlatımlarıyla bir cam kırığı kadar keskin bir öfke ânı kadar yüksek sesli bir trajedi anlatılmaktadır. Karakterlerin sahiciliği ile kendine özgü yoğun bir kurgu sergilenmektedir.
Kitap dört bölümden oluşmaktadır.
7 Nisan 1928
Birinci bölümde olup bitenleri zihinsel engelli Benjamin’in ağzından öğreniriz. Takma adı Benjy, Ben, Maury’ dur. Sağır, dilsiz ve sadece bağırıp ağlayan otuz üç yaşındaki Benjamin, bazen çocukluğundaki bir ânını bazen de ileriki yaşlarından kesitleri aktarılır. Bu aktarım açıklayıcı olmaktan çok hep diyalog şeklindedir. Zaten Benjamin’in aklından ne geçiyorsa onu okuruz. Bu bölümde anlam bütünlüğü ortadan kalkmıştır.
Günahlarından dolayı öleceğini düşünen hasta bir annenin varlığını okur bu bölümde öğrenir. Hasta olan anne yok olmak istediğini yineler. Çocuklar psikolojik bunalımları olan bir annenin elinde büyümektedir.
“‘Biliyorum, sana yük oluyorum ben.’ dedi annem. Ama inşallah yakında yok olurum da. O zaman kurtulursun sen de dertlerimden.” (s.51)
Benjamin’ in bakıcıları zencidir. Comspon ailesinin konağında aslında her işi yapan zencilerdir. Benjamin, sadece kız kardeşi Candy’nin yanında rahattır.
Her bölümde koku imgesine yer verilir. Candy’in kokusunu hep ağaç kokusu olarak algılar.
2 Haziran 1910
İkinci bölüm Quentin tarafından aktarılır okuyucuya. İçe dönük ve suçluluk duygusuyla yoğrulan Quentin, kız kardeşi Candy’nin başına gelenlerden oldukça üzgündür. Onun kız kardeşine düşkünlüğü okurun zihninde farklı düşünmeye yöneltir. Candy’nin dünyaya getirdiği çocuk ikisine çok benzer dense de sonlara doğru babasının o, olmadığını öğreniriz. Ailesi Quentin’i okusun diye arsa satıp Harvard’a yollar.
Bu bölümün koku imgesi hanımelidir.
6 Nisan 1928
Üçüncü bölümde olayları en küçük kardeş Jason’un anlatımından öğreniriz. Evin idaresi ve kız kardeşinin bırakıp gittiği kızı Quentin’in bakımı Jason’a kalır. Jason, yeğen ve kardeşleri olmak üzere herkese öfkelidir. Zencileri aşırı hor görür. Irkçıdır. Borsa ile ilgilenir, parayı sever. Anneleri kardeşlerinin arasında en çok onu sevmektedir.
Buradaki hissedilen koku karanfildir.
8 Nisan 1928
Dördüncü bölümü anlatıcının penceresinden izleriz. Bu bölümde anlatım çok daha anlaşılır hâle gelir. Ailenin çürümesi nesnel anlatıcı tarafından okura sunulur. Dilsey’in çocukların üstündeki etkiyi daha çok hisseder okur.
Beşinci bölüm de diyebileceğimiz bir ek bölüm vardır. Her şeyin ete kemiğe büründüğü yerdir burası. Bu bölümde kahramanları tanımaya yönelik bilgiler verilir. Ayrıca yazar, Dilsey’le ilgili okurun zihninde uzun zaman iz bırakacak bir cümleyle bitirir kitabı.
“Katlandılar.”
Faulkner’den başka hiç kimse yazıya yüreğinden ve ruhundan bu kadar çok şey katmamıştır. Öyle ki 1949 yılında “Çağdaş Amerikan romanına yaptığı güçlü, sanatsal açıdan eşsiz katkıdan dolayı” Nobel Edebiyat Ödülü’nü almıştır.
Faulkner’in Ses ve Öfke’si ölmeden önce mutlaka okunması gereken başucu eserlerden biridir.