ŞARAPNEL SANCISI
Azgın bir nehir gibi akıp,
Sonsuz bir kuyuya dalar gibi daldım karanlığın koynuna.
Sessiz bir gölge gibi yaklaşırken
Vaktiyle kafa tuttuğum
Sarhoş bulutlar.
Sadece duyumsayabildiğim kadar fısıldıyordu gökyüzü.
Ah Nika, göğsümü yırtan şarapnel parçası!
Tadı damağımda kalmış ölüm sancısı!
Kopuk keman telinin ruhumda şaklayan kırbacı!
Açılır keskin likör fıçıları, gecenin yasını tutarım,
Benimle beraber sarhoş olmuş sokak lambasının altında.
Ah Nika, çilek kokulu rom ve votka!
Bağrıma bastığım soğuk kaldırım taşı, terk edilmişliğimin senfoni orkestrası.
Ruhum bir enkaz, geçmişin acı hatıralarıyla dolu.
Her bir yudumda senin hayalin belirir,
Bir zamanlar tutuştuğumuz o ateşin külleri savrulur.
Gözlerim kapalı,
Seninle geçen anların sıcaklığına sığınırım.
Gerçek, acımasız bir tokat gibi iner;
Ve ben, yalnızlığın soğuk nefesiyle boğulurum.
Ah, Nika, yalız benizlim, sırgı gözlüm, düştüğüm kuyunun dibinde çaresiz çırpınışım.
Yankılanır adın, düştüğüm boşlukta bir feryat gibi
Kaybolan umutların sessiz ağıdı.
Ah Nika!
Bir türlü betimleyemediğim acının adı.