SÖYLEŞİ
Giriş Tarihi : 08-01-2023 21:27

Özgürlük

Yazan: Sedat İlhan -ÖZGÜRLÜK

Özgürlük

ÖZGÜRLÜK 

Nedir sizce? Kendimizi özgür hissediyor muyuz veya ne olursa hissedebileceğimizi düşünüyoruz?

Hiçbir yazıya bu kadar duygusal başlamamıştım diyebilirim. O kadar doluyum işte, gözyaşlarımla, isyanlarımla… Bir açmazın içindeyim, kavruluyor yüreğim, benliğim. Dön dolaş, aynı yerdeyim. Bilmelerime karşın bilmemelerimle…

Bir kuş olsak, daldan dala seksek. Baharın şarkısını söylesek, güneşin doğuşunu müjdelesek. Ya kış gelince veya gece?

Dünyanın en zengin insanı olsak, dünyayı satın alsak, ay benim desek. Ya güneş?

Bütün bilgisayarları bağlasak beynimize, her şeyi biliversek. Ölümü bilebilir miyiz veya yalnızlığı?

Özgür hisseder miydik yapabilsek veya bize özgürlüğü hissettirecek o tılsımlı şey ne ola ki…

Özgürlük böyle bir şey benim dünyamda. Başkası için tanımlamalarım anlamsız, biliyorum. Bu cümleden sonra kalemimi kırmalı, alıp başımı dağlara vurmalıyım. Yağan yağmur altında ıslanmalıyım, iliklerime kadar, yüreğim soğuyana… Çiçeklere selam da verebilirim, özgürlüğü sorarım onlara belki, kendim için. Zaten onlar ne yapıyorlarsa benim için yapıyorlar ve hiçbir şey istemiyorlar. Koparsam bir çiçeği dalından, bir fırsatını bulur, yanı başında yeniden bitiverir. Hoyratlığıma inat veya cehaletime rahmet, özgürce…

Bir tanımını yapmıştım oysa özgürlüğün. Sağdan, soldan, alttan, üstten yaklaşıyorum özgürlüğe, daha güzel bir tanım bulamadım henüz. Dostlardan alternatif bir söylem de gelmedi. Bir kritik, katkı, değerlendirme, tavsiye. Düşünce sistemimde midir hata yoksa bilmek yetmiyor mu? Hala çırpınır dururum, eremem özgürlüğe, neden…

Herhangi bir şey ile kendimizi, diğerlerine karşı değerli hissetmeme halimiz ile girilebilir ancak özgürlüğün sonsuzluğuna, sınırsızlığına.

Böylece dostları tanımlamaktan kurtulabiliriz. Firavun kimdir bilmeyiz. Bilmenin faydasızlığını biliriz. Hz. Musa olma yolu açılır belki önümüze. Onu değerli bildiklerimiz arasında aramayız, nafile. Veya aramak mıdır, olmak mıdır aslolan. Hz. Musa olsak neyi farklı yapardık ki? Ben Musa’yım, der miydik mesela. Aramayana, olmak ne ifade edebilir ki…

Evet, bir aralar ilginç bir düşünce dolaşıyordu nöronlarımda. Bilmeyi, sahip olmayı önemsediğim bir dönemdi demek ki... Yaklaşık 1400 yıl önce yaşamış bir peygamber, şu anın bilenlerine ne ifade edebilir? Veya peygamberimiz şu anda yaşamış olsa idi, hangi sertifikalara sahip olurdu? Aslında bu sorular kendim içindi tabii ki.

Herhangi bir şeyi rakip görmemek, iyi veya kötü nedir bilmemek, sadece iyi bildiklerimizi gerçeklemeye gayret etmek, her şeye rağmen, sınır tanımadan, kimseyi kırmadan… Özgür insanın hali bu olmalı, insanlığın aradığı gül bahçesi, gülistanlık.

Herkesin aradığı saygıdır aslında, benim de, bizim de, insanlığın. En iyi olduğumuzu hissetmek... Ancak her ne kadar hak etmiş olsak da diğerlerinden herhangi bir argümana dayanarak bunu beklemek kaosa açılan kapıdır. Sadece tek bir çözümü var bu paradoksumuzun. İstediğini vermek insanlara, insanlığa, dostlara. Saymak onları, saygı göstermek, inanarak tabii ki.

Peygamberimiz şu anda yaşamış olsa idi halinde bir değişiklik olmayacağını düşünüyorum yani. İnsanlığın aradığı şey değişmedi çünkü. Kendimizi, özgürlüğümüzü arar dururuz sürekli.

Bilirim ama bilmek yetmiyor. Belki de züğürt tesellisidir yazdıklarım. Bilememenin, sahip olamamanın…

Bir gün özgür olduğumda, olabildiğimde, o güneş de benim zaten diyeceğim, içimden kıs kıs gülerek, acıyarak, zavallılar diyerek. Isınıyorlar, aydınlanıyorlar.  Meyveleri, sebzeleri, havası, suyu, her şey ile ilgisine, etkisine rağmen, muhtaç oldukları güneşin sahibini tanımıyorlar…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi